Abdullah DAMAR
İnsandaki Sermaye Türlerinin Farkında Mıyız?
Haksız da değil veliler! Çünkü çocuğun kişisel gelişimi ve gelecekteki yaşamı iyi bir okula adım atmak ve iyi bir eğitim almakla belirleniyor.
Bu noktada velilerimizin tercihini genellikle yerleşim yerlerinin merkezinde yer alan isim yapmış okullar ve isim yapmış öğretmenler belirliyor. İsim yapmış okul ve isim yapmış öğretmenlerin ne anlama geldiğinin kıstası da, okulların ve öğretmenlerin, öğrencileri sınavlara ne kadar iyi hazırladıklarıyla ölçülüyor.
Oysa ilkokul ve ortaokul kademeleri, çocukların ilgi, istek, yetenek, yönelim, hangi zekâ türüne sahip oldukları ve bu niteliklerin iletişim ve işbirliği içinde nasıl geliştirileceğinin deneyimlendiği yerlerdir. Velilerin çoğunluğu da bu kavramları önemsemeyen bir anlayışa sahip olabiliyor.
Bunu yanında birçok veli çocuğunu iyi bir okul ve iyi bir öğretmene teslim ettiğinde sorunun çözüldüğünü sanarak derin bir nefes alıyor. Bu noktada bilinmeyen, bilinse de dikkate alınmayan veya unutulan insanların sahip oldukları kaynaklardan söz etmek gerekiyor.
Pierre Bourdieu, bireylerin sahip oldukları kaynakların maddi, sembolik, sosyal ve kültürel olabileceğini kabul eder. Ona göre insanda dört çeşit sermaye vardır. Bunlar;
-Ekonomik sermaye, bireylerin sahip oldukları maddi gelir durumunu ifade etmektedir.
-Sosyal sermaye, bireylerin toplum içinde ait olduğu grubu ve bu grubun ilişki ağını tanımlar. Bireylerin diğer bireylerle olan bağlantıları, içinde bulundukları gruptaki üyelik durumları, sorumlulukları, ilişkileri gibi olgular bu sermayeyi oluşturur.
-Sembolik/Simgesel sermaye, bireyin toplum içindeki kendisiyle alakalı görünüş, prestij, konuşma ve duruş gibi özelliklerin temsilidir. Örneğin eğitimin sonucunda alınan diplomalar simgesel sermaye özelliği taşır. Antika eserlere sahiplik, koleksiyonculuk vs. gibi durumlar da simgesel sermayeye ilişkin örneklerdir.
-Kültürel sermaye, toplumda yüksek olarak görülen değerlerle ilgili bilgi sahibi olmaktır. Yani bir yanıyla bilgi sermayesidir. Bir alanda gücü elinde bulunduranların eğitim yoluyla ailelere ve dolayısıyla bireylere aşıladığı yapıdır. İlerleyen süreçte aileler kendi büyüklerinden öğrendiklerini çocuklarına aktarıp, kendi geçtikleri eğitim sürecine çocuklarını da dâhil ederek bu sistemin yeniden üretilmesini ve kültürel sermayenin nesilden nesile aktarılmasını sağlarlar.
Okula gitmek, diploma almak kültürel sermaye için önemli adımlardır. Örneğin, üst sınıfa ait ailelerin çocuklarının okulda başarılı olmalarına karşın, işçi ailelerin çocuklarının başarısız olmaları kültürel sermayenin sonucudur. Ailelerden sadece maddi araçlar alınmaz; öğrenme, anlama, ifade etme biçimleri de alınır. Aileler bunları farkında olmadan çocuklarına aktarırlar.
Bu bağlamda velilerimizin değerlendirmesi gereken konu, çocuklarını iyi bir okul ve iyi bir öğretmen kaydedince her şeyin hallolup, hallolmadığı sorusudur. Bu soruyu insan kaynakları olan sermaye türleri açısından değerlendirdiğimizde karşımıza şöyle bir tablo çıkar;
Ekonomik sermaye, toplumun en üst sınıflarının elde edebileceği bir kategoridir. Toplumun çok az bir kesiminin elde edebileceği bir insan sermayesi türüdür. Sosyal sermaye, velilerin sosyal ilişkileri, aidiyet duyguları, çeşitli sivil toplum örgütlerine üyelik durumlarını belirtir ve bu anlamda örgütlü toplum açısından zayıf olan ülkemizde bu tür sermayeye de sahip olan sınırlı sayıda veli olduğunu ifade edebiliriz. Sembolik sermaye ise velilerin eğitim durumunu, sanatsal ve kültürel eserlere sahiplik durumunu vb.belirtir. Bu anlamda da yüksek öğrenim mezunu bireylerimizin yüzde 25’ler civarında olduğunu ve toplumun ancak bu kadarının simgesel sermayeye sahip olduğunu belirtebiliriz. Kültürel sermayeye gelince de bunun anlamının bilgi sermayesi olduğunu, okuma alışkanlığı olan, bilgiye erişmeyi ve kullanmayı bilen, yüksek kültürel değerlere sahip olan bireylerin sahip olduğu bir sermaye türü olduğunu ve bu sermayeye sahip bireylerimizin de az sayıda olduğunu ifade edebiliriz.
Bu noktada velilerimiz, yazının başındaki soruyu kendilerine sormak durumundadır!
-Bizler birer veli olarak ekonomik, sosyal, simgesel ve kültürel sermayeye sahip miyiz?
-Çocuklarımıza, bu sermaye türlerini kazandıracak bir eğitim sistemine sahip miyiz?
-Okullarımız, bu sermaye türlerini çocuklarımıza kazandırabilir mi?
-Çocukları deneme sınavlarıyla, test tekniğiyle, akademik bilgiyle geleceğe hazırladığını iddia eden iyi bir okul ve iyi bir öğretmen, bu sermaye türlerini çocuklarımıza kazandırabilir mi?
-İyi bir okul ve iyi bir öğretmen tanımı sizce nedir?
Bütün bu sorulara verilecek cevaplar kuşkusuz derin bir araştırmayı gerektirir. Ancak eğitim sistemimizin, okullarımızın ve öğretmenlerimizin bu insan sermayesi türleri konusunda farkındalık seviyelerinin ne durumda olduğu sorusuna verilecek cevabın olumlu olmadığını ifade edebiliriz.
Dileğimiz, sadece akademik başarıya ve çocukları rekabete zorlayan sınav odaklı eğitim sistemimizin bir an önce rehabilite edilmesidir.