Metin AKGÜN
Eğitmediklerimizin Bedelini Ödüyoruz
21 yüzyılın koşuşturmasında, hayatı o denli hızlı yaşar olduk ki, çocukların büyüdüğünü görünce, “ne ara büyüdü bunlar” diyenlerin sayısı hiç de az değil aslında…
Bu denli hızlı yaşarken bizi biz kılan değerlerimizden hızla uzaklaşırken, bilgiye sahip olan, ama yaşama samimiyetini kaybeden bir sürecin sarmalındayız. “Sılayı Rahim” denildiğinde saatler boyu konferanslar verenlerin dahi, “en son kimi ziyaret ettin? “ veya “Sizi en son kim ziyaret etti?” sorusuna cevap verirken bayağı düşünmek zorunda kalanların da sayısı az değil…
Eğitmeye çalıştığımız çocuklarımızı da bu hızlı döngünün içerisine atıp, savrulmalarını izlerken, çok iyi şeyler yaptığımız zannıyla da “iyi baba/anne” rolleriyle kendimizi avutur olduğumuzu düşünüyorum.
10-15 dakikada bitecek, açlığımızı bastırmak yönünde hazzın tatmini odaklı, ızgaraya atmadan önce, afiyet ,ile yiyeceğimiz tavukların terbiyesine gösterdiğimiz özen ve hassasiyeti, istikbalimizin teminatı olan gençliğin inşası yönünde, çocuklarımızın terbiyesi için gösteriyor muyuz?
Yine bir sınav öncesinde ailelerin, anne-baba ve çocukların yaşam döngülerindeki açmazları izliyorum…
Bu hızlı koşuşturmada, çocuklarımızı eğitmeye çalıştığımız zannı dâhilinde, bizi biz kılan değerlerimizden neleri kaybetmedik ki;
Bir fark etsek, kendimize dürüst olup, özdeğerlendirme yapsak, akran değerlendirmelerine kulak tıkamasak…
Mesela;
Çocuklarımızın her istediğini alarak, bir şeye özlem duymanın sonrasında kavuşmanın sevincini yok ettik…
Onları hiç üzmedik. Bununla da övündük değil mi? Hiç üzülmemesi için her şeyi yaparken, onlarda empati yapma duygularını yok ettik.
Onların gönül dünyalarında, hatırlarına dahi gelmeyen her şeyi, (ihtiyacı olmayan yönleriyle dahi) temin ettik, onların kullanımına sunduk… Hatta, sıkılmalarına izin bile vermeyip, onların hayal etmelerini de engelledik… Oysa bilimsel gelişmenin ve verimliğin alt yapısı hayalle başlar…
Karşılaştıkları her problemde, sorunları onlar yerine çözerek, problem çözme becerilerini geliştirmemeleri için özel gayret gösterdik. O nedenle de karşılaştıkları en küçük sorunda birinin çözmesini beklerken, çözümsüz kaldıklarında depresyonun kucağına ittik onları…
Her işi onlar adına yaparak, “ÖZGÜVENLERİNİ” yok ettik…
Okul öncesinden başlayan bir süreçte, eğitimin her kademesinde, dersine giren öğretmenlerini çocuklarımızın yanında eleştirerek, küçümseyen, aşağılayan cümleler kurarak, öğretmene karşı duymaları gereken saygıyı yok ettik. Saygı ve sevgi duymadığından bir şey öğrenemeyeceği gerçeğini gözden kaçırdık...
Daha okula başlamadan, ellerine akıllı telefonlar, tabletler vererek, bağımlılık oluştururken, hem sağlıklarını risk ettik, hem de arkadaş edinmelerini ortadan kaldırarak, akran iletişimi yok ettik…
Çocuğu ilk doğduğu andan itibaren, bakıcıya teslim ederek, anne sıcaklığından uzak yetişen çocuklarımızda, annelik rolünün mana derinliğini yok ettik.
Çocukları okul öncesinden başlayarak, henüz çocuk olduklarını unutarak, okuldan kulübe, kulüpten etüde, etütten kursa, kurstan özel derse koşuştururken, aile hayatının yaşam zenginliğinden ve sıcaklığından uzaklaştırırken, bizi biz kılan “AİLE” yapımızı yok ettik.
Henüz çocukluğundan itibaren, her anını, hr şeyini sosyal medyada paylaşırken, onda olması gereken ve fıtratında var olan “”MAHREMİYET” duygusunu yok ettik…
En garibi ise, çocuklarımız büyüdüğünde yok ettiğimiz değerleri yaşamadıklarından dolayı, onlara kahreden, onları suçlayan anlaşılmaz yönümüz değil mi?
Eğitimde yeni yapılanma hedefine dönük, 2023 vizyonumuzda biz ebeveynler için de ayrı bir fasıl açılması gerekmiyor mu?
Yeni başlangıç yapmanın elimizde olduğunu düşünüyorum. Bozulmanın başladığı süreci irdeleyerek, fabrika ayarlarımıza dönmek yeni başlangıç için yeterli olacaktır. Sevgiyle kalın…