Metin AKGÜN
Eğitimde Kaybettiğimiz ‘DEĞER’
Zaman zaman gönül dostlarıyla sohbet ediyor, eğitimi masaya oturtarak, süreci irdeliyor, yarına dönük neler yapılmalı sorusuna cevaplar arıyoruz.
Yine böyle bir sohbette, o kadar çok sorun tartışıldı ki, bir ara, yakındığımız ve çözülmeli değimiz bu sorunları önceliklendirme diyagramına oturtalım dedim. Arkadaşlar, merakla nasıl yapalım dediler. En öncelikli gördüğümüz, diğer sorunların da çözümünde başlangıç olabilecek, daha önemli gördüğümüzü 1. sıraya koyarak, devam edelim demiştim.
Bu sıralamada uzun emek verilmişti. Ortak irdeleme sonunda da “DÜRÜSLÜK” kriterine öncelik vermiş, uzlaşmıştık. Dürüstlük, doğruluk bir toplumun huzur ve bekasının ana ekseni olacağı üzerinde yorumlar yapılmıştı.
Doğru olmak deyince, bizim jenerasyonumuzun öğrenciliğimizde okuduğu “ANDIMIZ” gelmişti sohbetin odağına…
“Türküm, doğruyum, çalışkanım.
Yasam, küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak,
Yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir.
Ülküm yükselmek, ileri gitmektir...”
Sebebinin pek de mana derinliğinde tartışılmadan kaldırıldığını düşündüğümüz “Andımız” sonrasında, değer eksenindeki kayıplarımızın da mana derinliğinde tartışılmadığını düşünüyoruz…
Oysa, “DOĞRU” olmak, imani noktada en temel hassasiyetimiz olması gerekmiyor mu? Hani Resulullah’ın (sav) “Hud Suresi” beni İhtiyarlattı dediği yönüyle…
Sahi Allah (c.c.) HUD Suresinde ne diyordu? Öyle ise emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Beraberindeki tövbe edenler de dosdoğru olsunlar. Hak ve adalet ölçülerini aşmayın. Şüphesiz O yaptıklarınızı hakkıyla görür.” (Hud Suresi/112) derken, “Doğru olmanın önemini, bizzat Resulullah’a (sav) emrederek ortaya koymuyor mu? Bu emir, bizi de kapsamıyor mu?
Peki “doğru” olmak bir değer ise, değerler eğitiminin de salt bilgi ile kazandırılamayacağı da literatürde geçen bir tespit ise,,, Sahi bir eğitimciler istikbalin teminatı olan çocuklarımızı “DOĞRU” olmalarını kazandırmak için bu değerin modeli miyiz?
Sorular sonsuz sıralanabilir… Amaç, soruları sıralamak yerine, ciddi bir öz değerlendirme yapmamız yönünde bir farkındalık oluşturmaktı…
Yıllar öncesinde okuduğum, hatırladığım kadarıyla Azeri bilim insanı Anooshirvan Miandji’nin aktarımı olan bir anekdotu hatırladım. Paylaşmanın anlamlı olacağını düşünüyorum.
Dürüstlüğe Dair
Ortaokul birdeydim. Mahalleden bir arkadaşım vardı, yukarıda okula giderken gelip kapımızı çalardı, beraber giderdik. O gün üşütmüştüm annem okula göndermedi. Arkadaşım her zamanki gibi geldi, kapıyı çaldı, annem kapıya gitti ve beni okula gelemeyeceğimi anlattı.
Arkadaşım, akşam okulda dönerken yine kapıyı çaldı, öğretmek sınav kâğıdını onunla göndermişti, evde doldurayım diye. Bende ertesi gün kâğıdı doldurdum okula gittiğimde öğretmenime teslim ettim.
Haftaya notları açıklarken öğretmen bana tam not verdiğini açıkladı. Bende bir yanlışlık olduğunu anladım, çünkü 5 sorudan sadece 3 üne cevap yazmıştım. Zil çaldı, ders bitti ve ben öğretmenin yanına yanaştı, parmağımı kaldırdım ve “ öğretmenim müsaide var mı, bir şey sorabilir miyim? ”dedim, “ buyur” dedi. “benim notum yanlış galiba çünkü ben iki soruyu boş bırakmıştım”, öğretmenim başımı okşadı ve cevap verdi “ yok, notun doğru, evde olmana rağmen soruları açıp kitaptan bakmamışsın, eksik notunu da dürüstlüğün tamamladı, bu yüzden tam not aldın. Hep böyle kal, aferin sana.”
Şimdi bende öğretmenim üniversitede ve öğrencilere soruyorum “sınav yaparken çıkarsam, kopya çekmeyeceğinize söz verebilir misin?” birbirlerine bakıp gülüyorlar, çünkü dürüstlüğün meziyet olduğunu biliyorlar.
Dürüst olmak hiçbir zaman kolay olmamıştır ancak gün geçtikçe zorlaştığı kesin.
Niye?
Çünkü sen dürüst olmadan adam olacağına inanmışsın, dürüst olmadan iş bulacağına, dürüst olmadan okul bitireceğine, dürüst olmadan evlenebileceğine ve dürüst olmadan yaşayabileceğine inanmışsın? Peki, bu inancı kim sana öğretmiş? “Dürüst olmadığında, bedel ödemeyen büyüklerin.”
Kanun olmadığında yerini kanunsuzluk doldurur. Değerler onları taşıyan kişiler tarafından ortaya koyulmadıysa, birer emanet elbise gibi terk etme nameleri çalarlar. ..
Başkalarının adil olmasını beklemeden, adil olmayı denemeliyiz. Adalet ithal edilmez, adalet satın alınmaz, adalet bilinç ile inşa edilir. Hukukunu inşa etmeyen toplumları, adil olamaz.
Bunun ilk adımı evde başlar, “ anne babaya eve getirdiği paranın miktarını değil, kaynağını soracak.” anne şu kadar para getir dediğinde baba gider hırsızlık yapar, çalar, rüşvet yer, neyse bulur getirir.
Para her şeyi alır denilen yerde dürüstlük artık antikadır.
Dürüst olun, dürüst yaşayın ve yaşatın. (Anooshirvan Miandji)
Sahi bizde durum ne boyutta dersiniz…
Pek uzak olmayan bir süre önce gündemi meşgul eden aşağıdaki haberleri hatırlıyorum da….
* Tez yazım sektörü patladı... En fazla parayı tıp tezlerinden alıyorlar…
* 'Akademik tez' borsası: 7 bin 500 liraya tez 300 liraya ödev…
Akademik danışmanlık, bitirme projesi danışmanlığı, tez danışmanlığı... İsimleri farklı olsa da yaptıkları iş aynı: Parayla tez yazmak veya ödev ve proje hazırlamak... En pahalısı da TIP…
Yakın çevremizde tanık olduğumuz, dürüst olmayan söz, söylem ve eylem örneklendirmelerinizi duyar gibiyim…
Bu yanlışla nereye kadar…
Bu yanlışa dur demek çok mu zor?
Anooshirvan Miandji’nin anlattığı noktadan başlayabilir miyiz? Denemeye demez mi?
Esen kalın diyor, saygılar sunuyorum.
Çevrimiçi Kaynaklar:
https://t24.com.tr/haber/akademik-tez-borsasi-7-bin-500-liraya-tez-300-liraya-odev,849442
https://www.medimagazin.com.tr/guncel/genel/tr-tez-yazim-sektoru-patladien-fazla-parayi-tip-tezlerinden-aliyorlar-11-681-73271.html