Abdullah DAMAR
Ebeveynlerinin Hayallerini Yaşayan Çocuklar!
Soru çok basitti aslında!
İlkokul 1.sınıf öğrencilerine birer küçük kâğıt dağıtarak, Alâeddin’in sihirli lambasından çıkan cin her birinizin üç dileğini yerine getirse, ondan ne en çok hangi dileklerde bulunurdunuz, sorusu.
İşte cevaplar;
-Araba istiyorum!
-Tatile gitmek istiyorum!
-Villa istiyorum!
-Villaya benzeyen ev istiyorum!
-Yeni bir ev istiyorum!
-İstanbul’a gitmek istiyorum!
-Villalı bir ev istiyorum!
-Villalar istiyorum!
-Şarkısı olmak istiyorum! (Nedenini sorduğumda, çok para kazanmak istediğini ifade etti öğrenci.)
-Koşu yarışmasını kazanıp, zengin olmak istiyorum,
Başka istekler de var;
-Okula park istiyorum,
-Doktorların kullandığı kıyafetten istiyorum,
-Peri olmak istiyorum,
-Okullar tatil olsun istiyorum,
-Gerçek bir kay kay istiyorum,
-“No bebek” istiyorum,
-Yüzme birincisi olmak istiyorum,
-Bulutların üzerinde oyun oynamak istiyorum,
-Evimize kedi almak istiyorum,
-Etekli kıyafetler istiyorum,
-Su parkına gitmek istiyorum…
-Araba, ev, villa, tatile gitmek ve zengin olmak isteyen öğrencilerin sayısı; park isteyen, etekli kıyafet isteyen, kay kay isteyen, evine kedi isteyen, etekli kıyafet isteyen, bulutların üzerinde oyun oynamak isteyen çocukların sayısından çok çok fazla!
-Ne suçu var bu çocukların?
-O minicik beyinlerini, o taptaze, kıpır kıpır atan yüreklerini, böylesi garipliklerle doldurmaya ne hakkımız var?
-Daha ilkokula adım atmalarının üzerinden altı ay bile geçmemişken, onların telaffuz bile edemeyecekleri “villa”, “villalı ev”, “araba”, “zenginlik” gibi büyüklere özgü hayallerle zihinlerini adeta bir tüketim çöplüğüne çevirmek haktan reva mı?
-Her toplumsal sistem ve toplumsal yapı; sistemi oluşturan üretim tarzı ve üretim ilişkileri tarafından belirlenir/koşullanır. Benzer şekilde toplumsal yapı ve toplumsal ilişkiler de üretim tarzı ve üretim ilişkileri üzerinde etkili olur. Bu bütünsel yapı içindeki unsurlar karşılıklı olarak birbirlerini değiştirerek, geliştirerek toplumsal sistemin devamlılığını sağlar.
Örneklemimizdeki sonuçlara bakarak; dejenere olmuş, yozlaşmış bir ekonomik altyapısal sistemin, çalışmadan kazanmaya ve hak etmeden kolay yoldan zengin ve varlıklı olmaya yatkın, tüketimi ön plana çıkaran bireylerden oluşan bir üst yapısal fotoğraf ortaya çıkardığını görüyoruz.
-Toplumun ve ülkenin geleceği açısından çok tehlikeli bir durumla karşı karşıyayız!
İlkokul dönemindeki çocuklar için bu dönem, aile ortamından çıkıp dış dünya ile daha iç içe oldukları dönemdir. Çocukta bu dönemde; birçok fiziksel ve duygusal gelişimin yanında benlik kavramı gelişir ve benlik oluşmaya başlar. Okul öncesi dönemde temelleri atılan vicdan gelişiminin başlaması bu dönemde değerlerin, tercihlerin ve tutumların belirginleşmesi de söz konusudur.
-Tam da bu dönemde çocuklara, tamamen yetişkinlerin hayallerini süsleyen “villa”, “villalı ev”, “araba”, “zenginlik” “çok para kazanmak için şarkıcılık” gibi maddi kavramlar yerine; kitap okuma yoluyla insanlığın yarattığı olumlu değerleri, yardımlaşmayı, paylaşmayı, hayvan sevgisini, çevreci faaliyetleri, parkların düzenlenmesi ve korunmasını, dostça oyun oynamayı, kardeş okul ve kardeş sınıf uygulamalarıyla ‘öteki’ ile empati yapmayı, kişisel yeteneklerini geliştirmek için sanatsal faaliyetleri geliştirmeyi fark ettirsek olmaz mı?
-Bırakalım, çocuklar kendi hayallerini yaşasın!