Bu Vebal Hepimizin

Bizi kuru kalabalık olmaktan kurtaran, varlığımıza anlam katan, millet olmamızı sağlayan,  milli ve manevi değerlerimizi yitirdiğimize, baş döndüren hızla yabancı değerler edindiğimize tanık olmanın endişesini yaşadığımız bugünlerde…

Elim Emine Bulut olayının  ardından devam eden gelişmeleri değerlendirdiğimizde;

Toplum olarak yaşadığımız sosyal çözülme sürecinde ayrışan ve çözülen dinamikler, her yönüyle benliğimizden hızla uzaklaştığımızı,

Aile yapımız içinde yaşatmamız gereken değerlerde nasıl bir yozlaşma yaşandığını da göz ardı ederken;

Yarına dönük toplumsal yapımızda büyük tehlikeler yaratacak olan “öz değerlerimizden kopuş” sürecini olması gerekenden uzak ve aykırı yönetildiğimizi düşünüyoruz…

Emine BULUT cinayeti ile tekrar gündeme gelen, bir kaç gün sonra, yeni bir ölüme kadar unutulacak olan “kadına yönelik şiddet”, toplumun kanayan yarasıdır.

Sosyal medyada, Twitter’da #EmineBulut, #Ölmekİstemiyorum, #AnneLütfenÖlme, etiketlerle yayılan paylaşımların samimiyetinin de sorgulanması gerektiğini düşündürmektedir.

Kadına yönelik şiddet konusunda bağlayıcılığa sahip ilk ve tek uluslararası sözleşme olan İstanbul Sözleşmesi, 2011 yılında imzaya açılmış, sözleşme, 1 Ağustos 2014 tarihinde Türkiye’nin de içinde yer aldığı onaylayan ülkeler bakımından yürürlüğe girmişti…

2002 yılında yürürlüğe giren Türk Medeni Kanunu’nda, evlilik birliğinin temsilinde kadın ve erkeğe eşit haklar tanınmış, ilgili yasal düzenlemeler, Türk Ceza Kanunu’nda da yapılmıştı…

TCK’de  kadının mağdur olduğu birçok suç, topluma karşı işlenen suçlar kapsamından çıkartılıp, kişilere karşı işlenen suçlar kapsamına alınarak cezaları ağırlaştırılmış, “töre” cinayetleri faillerinin Kanun’da öngörülen en ağır ceza olan “ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası” ile cezalandırılması hükmü getirilmişti…

Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı tarafından "Kadının Güçlenmesi Strateji Belgesi ve Eylem Planının 2018-2023" hazırlanarak kadının güçlenmesi için eğitim, sağlık, ekonomi, karar alma mekanizmalarına katılım ve medya konularında; amaç, hedef, stratejiler belirlenmiş, çalışmalar; kadının güçlenmesi çalışmalarını hatırlayınca;

Yasal düzenlemelere bakıldığında bu sorunun devam ediyor olması, devam sürecinde artan oran ve şiddet dozundaki artış endişeleri artırırken; “Peki, sorun nerededir?” sorusunu derinleştirmektedir.

 Uluslararası sözleşmelere ve ulusal düzeyde siyasilerin “Pozitif Ayrımcılık Yapacağız” demeleri ile başlayan, klasikleşen “EŞİTLİK” söylemleri artık yetmemekte, kadının mağduriyeti halen giderilemezken, kadınlarımızın yaşadığı mağduriyetler, duyarsızlaşan toplum yapımızda kadın cinayetlerinde yaşanan artışlar karşısında toplum yapımız, adaleti sağlamada yetersizliği gizlenemez haldedir.

 Değişen ve dönüşen toplumsal yapımız, a haber sitesinde yer alan açıklamalarda; bir beyefendinin; Kırıkkale’nin insanları insanlığın öldüğünü gösterdi, ne ayırdılar, ne de bir şey yaptılar, öyle seyrettiler,”, “… öyle çekim yaptılar” cümleleri “biz ne ara bu hale geldik” diye düşündürmekle birlikte toplumsal yapımızın hangi noktaya evrildiğinin tanık ifadelerine yansıyan kanıtıdır.

            Hürriyet gazetesine yansıyan; “AK Parti MKYK toplantısında Emine Bulut cinayeti de gündeme geldi. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, “bir vatandaşın olay anında yardıma ihtiyacı olan kişiye yardım etmeyerek video çekmesinin inanılır gibi olmadığını söyleyerek, “Çok vahim bir olay. İnsanlar olay olduğunda müdahale etmek yerine video çekip sosyal medyadan paylaşıyor. İnanılır gibi değil (http://www.hurriyet.com.tr/gundem/turkiyeyi-aglatti....) ifadesini kullanmaları da eğitimde hangi noktaya yuvarlandığımızın bir başka tespiti olduğunu düşündürüyor…

            Yaşanan sorunların temelinde de artık “HATA” veren, eğitimin her yönüyle değerlerimiz dahilinde masaya yatırılması gerektiğine dikkat çekiyor, küresel saldırılar karşısında verdiğimiz “Beka” Mücadelemizin” ana ekseninde “değişen/gelişen dünya düzeninde donanımlı, geleceği kucaklayarak yön verecek neslin yetişmesinde” “Eğitimin” yer alması gerektiğine, bu alanda milli bir seferberlik yapılması gerektiğine inanıyoruz…

            Çalışan, üreten yönüyle, hak ettiği sevgi ve saygıyı görmeyi hak eden, ancak yaşadığı toplumda; bazen horlanan, aşağılanan, son zamanlarda da aleni menfur cinayetlere uğrayan, evlilik bağıyla erkeklere emanet edilen kadınlarımız; her anne baba için kız evladı, erkekler için hayatı paylaşacağı eş, Allah (c.c.) indinde  cennetin ayakları altına serilen, karşılık beklemeden veren, ilahi rahmete benzeyen,  vaktinde kılınan namazdan sonra en sevimli işin; ona iyilik etmek olduğuna dikkat çekilen, Allah'ın (c.c.) rızasını kazanmanın, cennete ulaşmanın en kestirme yolunun ona hizmetten ve onu gereği gibi sevmekten geçtiği bildirilen annelerimizdir…

            Aziz Türk Milleti olarak gözden kaçırmamamız gereken; varlığı itibariyle, kadını toplum hayatının merkezine almış olduğumuzdur.

            Ateşle imtihan edildiğimiz Milli mücadele sürecinde; yaşadığı fedakârlık örnekleriyle Şerife Bacı, Nene Hatun isimleriyle  destanlaşan, 15 Temmuzda ecdadın izinde yaşayan Demet Sezen'den Safiye Bayat'a, Fatma Şahin'den Hande Fırat’a uzanan modellerin geleceğin teminatı olacağı sigortası olan, kadınlarımızı, kızlarımızı, annelerimizi bağrından çıkaran bir millet oluşumuzdur.

            Kadına hak ettiği kıymeti sadece söz ve söylemde bırakmadan, neslin inşa mesuliyeti dâhilinde, eğitimde seferberlik başlatarak, bizi biz kılan değerler ekseninde, hakka yürüyen kardeşimize Allah’tan (c.c.) rahmet, başka biricik kızı ve kederli ailesine sabr-ı cemil, bu vesile ile bütün kadınlarımızdan, neslin eğitimindeki eksikliklerimiz, önceliklerimizi doğru tespit edemeyişimiz nedeniyle yaşadığımız toplum adına özür diliyoruz…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Yorum yazarak topluluk şartlarımızı kabul etmiş bulunuyor ve tüm sorumluluğu üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan kamubiz.com İnternet Sitesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Metin AKGÜN Arşivi