Yusuf İPEKLİ
Bakanlık yine (k)olayı seçti!
Bizzat milli eğitim bakanlığı, milli eğitim bakanlığını bir kere daha tuş etti, rencide etti, rezil etti, zaten uzun süredir olmayan itibarını bir kere daha yerle yeksan etti.
Bizzat bu bakanlık onlarca yıldır sergilediği “ben bakanım asla gören olmadım, ol(a)mam” tavrını inatla ve ısrarla devam ettirmeyi tercih etti. Milli eğitim bakanlığı bir kere daha eğitimden uzak, çocuktan uzak, öğretmenden uzak, insandan uzak aldığı kararların altında kaldı.
Bakanlığın öğretmenlere yaşattığı, fiilen kendisinin yaşadığı bu süreç kara bir leke olarak tarihe geçecektir.
Neden?
Hatırlarsınız, Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) hemen her öğretmenin özlemini çektiği, sorunlarına çözüm olması için sendikaları aracılığıyla veya bireysel olarak gerek sosyal medyada gerek diğer platformlarda yazarak, tartışarak talep ettiği “ÖĞRETMEN MESLEK KANUNU” konuşulmaya başlandığında kimileri hemen büyük bir heyecana kapıldı.
MEB’in hem arka hem ön bahçesi olan Eğitim Bir Sen bakanlıkla göstermelik görüşerek coştukça coştu. Kanun dertlere deva olacakmış gibi süslendi, alkışlandı, hararetle savunuldu. Bir kısım sendika ne kızı verdi ne dünürcüyü küstürdü. Bir iki sendika, sendika olduğunu hatırlayıp nihayet ses getiren eylemler yaptı.
Sözleşmeli öğretmenlik, atanamayan öğretmenler, görevde yükselmede liyakat, mesleki itibar, öğretmene mobing, şiddet, sürgün, adil ödüllendirme gibi meselelerin çözümü beklenirken bir de gördük ki, “Uzman Öğretmenlik ve Başöğretmenlik”, yoluyla aylıklarda iki bin liraya varan artış dışında sorunlara hiç bir çözüm içermediğini gördük.
MEB, bir kere daha öğretmenleri emekli aylığına bile yansımayacak bir ünvan ve bu ünvanın cüzdanlara koyacağı parayla satın almaya kalkıyordu.
Ne yalan söyleyeyim bu süreci en iyi yöneten sendika sadece Eğitim İş idi. Eğitim İş’in bu mücadelesi üye kazanımıyla da tescillendi.
Kutluyorum!
Şimdi, 19 Kasım, cumartesi günü kariyer basamakları sınavı yapıldı.
Hemen sosyal medyaya daldım. Sınava giren kimi öğretmenlerle telefon görüşmesi yaptım. “Of, strese gerek yokmuş. Sorular çok kolaydı. Galiba başöğretmen oldum.” söylemi ortak dil haline gelmişti.
Bakanlık iliklerine kadar hissettiği ancak kayıtsız kalmayı tercih ettiği toplumsal tepkiyi, ağır baskıyı ber taraf etmek için soruları çocuk oyuncağı haline getirmiş.
“Yazık” değil “YAZZIK!”.
Sınav öncesi feveran eden, bakanlığı yerden yere vuran öğretmenlerin soruların kolaylığı karşısında alacağı tavır şimdi çok önemli.
Sınava giren ve samimi cevap vereceklerine inandığım bazı öğretmenlere isim vermeden yanıtları yazacağımı söyleyerek sordum, “Sınavla ilgili sınav öncesi tavrınızda bir değişiklik oldu mu? Sorular çok kolay olmasaydı ne yapardınız? Anayasa Mahkemesi sınavı iptal ederse tavrınız ne olur?”.
Yanıtlar şöyle oluştu:
1. Başöğretmen olacağım. Bu iki bin lira demek. Az para mı? İçinde bulunduğumuz ekonomik durum mecbur etti. Bu bir fırsattır, sınav iptal olmasın.
2. Sorular kolay olmasaydı kendimi ezik hissederdim. Öğrencilerime, aileme, velilerime mahçup olurdum. Kendimi başarısız bulurdum. Vallahi uyuyamazdım.
3. Sınav iptal olmasın da, Anayasa Mahkemesi kıdeme göre yeni bir düzenleme yapsın.
4. Bakanlık soruları niye çok kolay sordu? Var bu işin içinde bir iş de hala anlayamadım?
5. Yaz tatilim zehir oldu. Depresan hapları bile aldım. Ama uzman öğretmen oldum ya, bu bana yeter. Sınav iptal olursa eşim dava açarım diyor. (Eşi öğretmen değilmiş.)
6. Ben açık sözlüyüm. Sorular zor olsa iptal olsun isterdim. Ama, bu bir fırsat. En azından binlerce öğretmenin maaşı artacak.
7. Sınavım iyi geçti. Galiba başardım. Olsun, bu sınav yine de iptal olmalı. Çünkü aynı işi yaptığımız biri uzman veya başöğretmen olurken sınavı protesto eden arkadaşım bu haktan yararlanamayacak.
8. Öğretmenin itibarı parayla satın alınamaz, doğruyu öğretmeye çalışırken çelişki yaşamak istemediğim için sınava başvurmama rağmen sınav günü yoldan döndüm.
9. Solcuların çoğu bu sınava girmedi. İyi de oldu. Meydan bize kaldı. Sınav iptal olmasın.
10. Sınava mahkum, üç kuruşa mecbur kaldık. Ev kira, okul eve çok uzak, iki çocuk okula gidiyor, zeytin, peynir, yumurta, sebze, et aldı başını gidiyor. Sonuçta ben cebime giren paraya bakarım. Sınav, sınavdan önce iptal edilseydi ses etmezdim ama şimdi iptal olmasın.
Aslında bakanlık kendini rezil etti diye başladığım yazıma öğretmen görüşlerini derleyip toparlayınca farklı açıdan bakma gereği hissetmedim değil. Galiba bakanlığın üstünde yer alan siyasi irade amacına ulaşmış gözüküyor. “BÖL, PARÇALA, YÖNET!”
Eee, idealist yetiş(tiril)meyen öğretmenden başka ne beklenir ki…
Öyleyse son söz şu olsun:
“Pir Sultan Abdal’ım dalga aşırır
Bu aşkın dolusu aşka düşürür
Her bildiğin dede çiğ mi pişirir
Yanıp ateşlerde kül olmayınca”