Mehmet GÜLEÇ
24 KASIM’DAN 24 KASIM’A...
Bir 24 Kasım daha geldi. Aslında bu 24 Kasım’da yazı yazmamaya karar vermiştim. Çünkü geçen yıl yazdığım makaleye dönüp baktığım da eğitim camiasının ve elbette bu özel günde hatırlamamız gereken öğretmenlerimizle ilgili hiçbir sorun çözülmüş değil. “O halde neden yazayım?” diye düşündüm kendi kendime... Her ne kadar yazmak istemesem de, duramadım yine. Zira öğretmenlerimizin sorunlarını her vakit ve her ortamda dile getirmedikçe sorunlar da çözülemez elbet. Biz dile getirmeye devam edelim. Elbette duyan, gören, okuyan olacaktır.
24 Kasım’dan 24 Kasım’a hatırlamaktan dahi aciz olduğumuz değerli öğretmenlerimizin en büyük sorunlarından biri 2019’da tamamlanması planlanan “Öğretmenlik Meslek Kanunu” ile ilgiliydi. Ortada ne yazık ki somut bir şey yok.
3600 ek gösterge, bir diğer hayal kırıklığı. Bu konuyla ilgili de sözler verilmesine rağmen bir ilerleme yok. Meslek Kanunu gibi bu da 2020’ye kaldı.
Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da görev yapan öğretmenlere verilmesi planlanan ek ücret ve daha birçok konu, bütçe nedeniyle beklemeye alındı. Yani Öğretmenlik Meslek Kanunu ile ilgili düzenleme bu yıl Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne gelmeyecek. Anlaşılan o ki, yasa teklifi Hazine ve Maliye Bakanlığı’na takıldı.
Herkes bilir, her yıl 24 Kasım’da öğretmenler hatırlanır. En azından kimileri tarafından yapmacık da olsa hatırlanır. Samimi olunmasa da hatırlanır. Lakin bunun sembolik bir değer ifade etmesinden ziyade anlamını kavrayıp gereğini yapabiliyor muyuz? İşte meselenin özü burada gizlidir diye düşünüyorum. Sadece yılın bir günü mü öğretmenleri hatırlayacak, arayıp soracak, değer vereceğiz?
24 Kasım önemlidir, evet oldukça önemlidir. Zira 24 Kasım 1928 günü açılan Millet Mektepleri; çoluk çocuk, yaşlı genç, kadın erkek demeden topyekun bir milletin Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK önderliğinde başlattıkları eğitim hamlesini gösterir nitelikteki yakın tarihimizin en önemli dönüm noktalarından biridir. Manevi anlamda ise bu günün, bu görevi icra eden öğretmenleri onurlandırmak üzere çeşitli etkinliklerle kutlandığını biliyoruz. 24 Kasım’ın bu anlamda, yılda bir kez olsun öğretmenlerin hatırlanması için topluma ve yöneticilere bir fırsat sunduğu aşikar. Öğretmeni hatırlayıp ona saygı göstereceksek bunun günü, elbette yılın bir günü olmamalıdır. Öncelikle bunu kavramak gerekir diye düşünüyorum ve unutulmaması gereken bir not daha; öğretmenler günü resmi olarak kutlanacaksa bunu öğretmenler kendi kendilerine bir program yapmaya zorlanarak değil, yılda bir kez olsun öğretmenlerin hatırlanması için topluma ve yöneticilere bir fırsat sunulduğu gerçeğinden hareketle bırakalım da toplumun ve yöneticilerin aklına gelsin, kutlama programları...
Bir resmi program olacaksa bu Atatürk Anıtı önünde çelenk koyma töreni olmalı ve Başöğretmen Atatürk’e şükran ve minnetler arz edilmelidir. Bunun dışında başka bir program olmamalıdır. Zira öğretmenlere, öğretmenler günü kutlamasını yaptırmak oldukça anlamsız geliyor bana. Bu anlayıştan vazgeçelim. Zira, bir baba babalar gününü kendi kendine kutlamaz. Bir yaşça büyük yurttaşımız yaşlılar gününde kendi kendisini anmaz. Onu hatırlayacak kişiler olmalıdır. Protokol için yapılacak tüm programlar iptal edilmelidir. Öğretmenler günü kutlanacaksa bu program, yöneticiler tarafından ya da toplumu temsil eden sivil toplum kuruluşları tarafından yapılmalı ve okullar davet edilmelidir. Öteki türlü, programı yapan öğretmenler olmakta ancak kimin için yapıldığı bir hayli tartışmalı olmaktadır. Zira protokol için kutlama zihniyetini bir tarafa koymak gerekmektedir.
24 Kasım her gündür. En azından öyle olmalı diye düşünüyorum. Çünkü, mesleğin itibarı ve onuru ne yazık ki alınan bazı kararlarla yok edilmiştir. Yaşananlar göstermektedir ki, son gelişmeler mesleğin itibarına gölge düşürmekle kalmayacak, mesleği tamamen bitirecek, toplum nezdinde saygınlığını yitirmesine yol açacaktır. Yetkililer bu durumu bir kez daha gözden geçirmeli ve çok yönlü bir şekilde düşünmelidir. Öğretmen umutsuz ise umut dağıtamaz. Öğretmenin mutsuz olduğu bir ortamda ise başarı sağlanamaz. Mahkeme de adalet ne kadar gerekiyorsa eğitimde de en az o kadar disiplin şarttır. Öğretmenin elinde hiç bir yetki ve yaptırım bulunmamakta, disiplin cezaları yetersiz kalmakta ve tam olarak uygulanamamaktadır. Öğretmene karşı yapılan saldırıların son dönemde artması da oldukça manidardır. Öğretmenin eskisi gibi sınıf içi disiplini sağlayamaması üzerine çok yönlü bir şekilde düşünülmeli ve bu konuda araştırmalar yapılarak okullarda artan disiplin olayları ve öğretmene şiddet konuları acilen gündeme getirilmelidir. Öğretmene mobing ve şiddetle ilgili koruyucu kanunlar acilen yürürlüğe girmelidir.
Doğu, Güneydoğu ve görev yapmanın zorluklar oluşturduğu büyükşehirlerimizdeki bazı semtlerde görev yapan eğitimcilerin unutulduğu birçok eğitim-öğretim yılı geride kaldı ve bu umutla başlamış bulunduğumuz nice eğitim-öğretim yılı da bitti... Yıllardır zorunlu hizmet bölgelerinde ihmal edilmiş olan eğitimcilere bir teşvik paketinin sunulması ise adeta yılan hikayesine dönmüş durumda. Aslında sağlanacak bir teşvik ya da teşvikler demeti hem eğitimciler adına hem de doğudaki eğitim istikrarının sağlanabilmesi adına oldukça fayda sağlayacaktır. Bu teşvik paketi öğretmenlerin o bölgelerden tayin istemesini değil bilakis o bölgeleri tercih etmesininde önünü açacaktır. Dolayısıyla bu gibi yerlerde eğitimcilerin daha kalıcı, daha uzun süreli görev yapmalarını teşvik edici yönde gerekli tedbirlerin alınması zaruridir. İl-ilçe ve hatta okul bazlı teşvik paketi elzemdir.
Öğretmenlerimizin zorunlu hizmet tazminatı, zorunlu hizmet affı, 3600 ek gösterge ve daha nice müjdeli haberi uzun zamandır beklediğini biliyoruz. Ancak anlaşılan o ki; 2019’da hayal kırıklığı ile kapanacak.
Öğretmen akademisi açmaya hazırlanıyoruz. Lakin öğretmenin akademik kariyer yapmasına herhangi bir destek sunmadığımız gibi öğrenim haklarına da gerekli desteği vermeyerek de anayasal haklarını kullanmalarına mani oluyoruz. Yüksek lisans ve doktora yapan öğretmenlerimize teşvikler sağlanmalıdır. Gerekirse bu durumda bulunan öğretmenlerimize farklı statüler tanınmalı ve kariyer teşvik edilmelidir. Kariyeri zorunluluk değil tercihen sunmak daha doğrudur. Zira zorunlu olarak yapılan şeylerin başarı getirmediği görülmekte, bilinmektedir.
Öğretmeni, eğitim sisteminin asli unsuru kabul ediyoruz. Lakin asli unsurun itibarına gölge düşürüyoruz.
Her ile üniversite açmakla övünürken bu üniversitelerden mezun olan binlerce kişiye iş bulma konusunda ne kadar ilerleme kaydediyoruz? Atama bekleyen öğretmenlerimizin durumu ortada...
Daha yazılacak çok sorun var lakin bunlara ne yer yeter ne de zaman. Yapılan araştırmalar gösteriyor ki, her 10 öğretmenden 7’si başka bir meslek yapabilecek durumda olsa mesleği bırakacak. İşte bu büyük bir problemdir. Bunun sebeplerini düşünmek lazım. Yine mülakat ise başlı başına sorun olmaya devam edecek. Diyorum ya, herkes öğretmenden beklentilerini sıralıyor, biri de öğretmenlere derdini sorsa...
Gelin bu 24 Kasım’da öğretmenlerimize derdini soralım... Samimi olalım, çözüm odaklı olalım ve yukarıda sıraladığım sorunları çözebiliyor muyuz? Düşünelim.
Eğitim camiamızın sorunlarının azalması ümidiyle tüm meslektaşlarımın Öğretmenler Gününü tebrik ederim.