Abdullah DAMAR
Tartışma Kültürünü Kaybedersek!
Neredeyse tüm bilgimizi, kabul edenlere değil, karşı çıkanlara borçluyuz.Charles Colton
İki örnekle tartışma kültürünü yitirdiğimizi ve bu durumun bizi çöküntüye götüreceğini ifade edeceğiz.
1-Son on beş yıldır eğitim politikalarının oluşturulmasında neredeyse tek belirleyici olan ‘Muhafazakâr-demokrat’ anlayışın sendikal alana yansıması olan eğitim sendikası;15 Aralık 2017 tarihinde İzmir-Ödemiş’te yaşanan ve bütün eğitim camiasında derin üzüntüye yol açan Ödemiş Kaymakçı Çok Programlı Anadolu Lisesi Okul Müdürü Ayhan Kökmen'in öldürülmesi olayı sonrasında, eğitimde yaşanan şiddetin kaynağı olarak, eğitim politikalarını göstermişti
Bu konuyu ülkedeki bütün eğitim sendikaları ve eğitimciler şiddet ve nefretle kınarken ve yine hemen hemen bütün eğitim camiası, eğitimde sisteminde yaşanan şiddet ve kaosun nedeni konusunda eğitim politikalarını belirlerken, okullarda, eğitimciler arasında bu konunun tartışılması gerekmez mi?
Olay ile ilgili protestolar ve basın açıklamaları yapıldıktan sonra konunun bilince çıkarılması ve tartışılması gerekirken, eğitim politikalarının tartışılması bizzat o politikaları şiddetin nedeni olarak gösteren eğitimciler tarafından adeta kapatılmıştır.
-Neymiş efendim, eğitim politikalarını iktidar belirlermiş!
-Milli Eğitim Bakanlığı bürokrasisini iktidar belirlemeliymiş!
-İl-İlçe eğitim yöneticilerini iktidar belirlemeliymiş!
-Okul müdürü ve müdür yardımcılarını iktidar belirlemeliymiş!
-Zaten, eğitim politikalarının belirlenmesi dâhil yukarıda sıraladığımız görevlileri iktidar belirlemiyor mu?
-Bu soruya ‘hayır’ bir kişi bile yoktur.
-Sorun bu değil!
-Sorun, tartışmamak, tartıştırmamak, kabul etmek, itaat etmek!
2-Bilindiği gibi, ilk ve ortaöğretim müfredatı dönem başında değiştirilerek yürürlüğe girdi. Milli Eğitim Bakanlığı müfredat değişikliği ile ilgili olarak, 1-15 Eylül 2017 tarihleri arasında bilgilendirme seminerleri düzenledi ve bütün eğitimcileri bu seminerlere dahil etti.
Bu seminerler sırasında formatör öğretmenlerin yanı sıra, il-ilçe milli eğitim yöneticileri de eğitim görevlisi olarak görev aldı. Müfredat, günün koşullarına göre düzenlenen eğitim programlarıdır ve her zaman değişikliğe ve yenilenmeye açık olması gereken bir yapıdadır. Bu seminerlerde öğretmenler müfredatı en ince detayına kadar inceledi ve tartıştı. Olması gereken de budur.
Ancak kimi illerimizde, eğitim yöneticileri, müfredatı adeta değiştirilemez, karşı çıkılamaz birer metin gibi dikte etmeye çalıştı. Öğretmenlerle yaşanan tartışmalarda, hızını alamayan kimi eğitim yöneticilerince zaman zaman disiplin hükümleri devreye sokuldu. İfadeler, savunmalar alındı, disiplin cezaları verildi.
-Neymiş efendim, öğretmen müfredatı tartışamazmış!
-Müfredat belirlenmiş ve uygulanmak zorundaymış!
-Öğretmenin görevi bir teknisyen gibi müfredatı harfi harfine uygulamakmış!
Peki öyleyse, her şeyi olduğu gibi kabul eden öğretmenler araştıran, sorgulayan nesilleri nasıl yetiştirecekler?
-Yeni mezun olmuş ve öğrencilere, ülkeye ve insanlığa iyiyi, güzeli ve doğruyu öğretmeye yeminli öğretmenler, kabul ederek, uygulayarak, itiraz etmeyerek, olduğu gibi aktararak, bu emeçlerini nasıl gerçekleştirecek?
Charles Colton’un “Neredeyse tüm bilgimizi, kabul edenlere değil, karşı çıkanlara borçluyuz.” özdeyişini bir tarafa bırakıp, insanlığa yeni bir bilgi katmamaya devam mı edeceğiz?
İstenen, her şeyi kabullenmek ve itaat etmekse, bu durumda tartışma kültüründen söz edilebilir mi?
İstenen gerçekten bu mu?