Abdullah DAMAR
Pandemi Sürecinde Yüz yüze Eğitim Deneyiminin Ortaya Çıkardığı Sorunlar ve Çözüm Önerileri
2021-2022 Eğitim Öğretim Yılının ilk bölümü tamamlandı. Öğrenciler açısından bir haftalık tatil ve dinlenme dönemi, öğretmenler açısından da uzaktan mesleki çalışma dönemi başladı.
6 Eylül tarihinden bu yana geçen iki ayı aşkın sürede okul toplumunun unsurları arasında görülen kimi tespitleri paylaşmak ve çözüm önerileri üretmek, yüz yüze eğitimi devam ettirmek, daha sağlıklı bir eğitim öğretim ortamı oluşturmak açısından çok önemlidir.
Öncelikle alanda yaşadığımız deneyim ve çeşitli platformlarda yapılan tartışmalar ışığında uzaktan eğitim sürecinin, çocukları, velileri ve meslektaşlarımızı olumsuz etkilediğini ifade edebiliriz.
Çocuklar açısından; en başta akademik kayıplar olmak üzere; okul ve sınıf kurallarına uymada yaşanan zorluklar, akran iletişimi bozuklukları, birlikte iş yapma ve oyun oynama konusundaki sıkıntılar, derse odaklanamama, şiddet eğilimi, şiddet içeren davranışların sonucunu kestirememe, paylaşım yapamama, arkadaşlarına/öğretmenlerine saygı ve sevgide eksiklikler, istemsiz bağırmalar, el-kol hareketlerinde denetimsizlik gibi konuları sıralayabiliriz.
Veliler açısından; akademik kayıplar nedeniyle çocuklara aşırı yüklenme, çocukları test-özel ders-kurs üçgenine sıkıştırma, yaşanılan uzaktan eğitim sürecinde çocuklarının yanında aktif bir şekilde yer aldıkları için yüz yüze eğitim sürecinde de kendilerine ‘öğretmen’ rolü biçme ve bunun sonucunda öğretmeni sürekli sorgulama, öğretmenin yaptığı çalışmalardan tatmin olmama, pandemi dönemindeki ekonomik zorluklar nedeniyle ev, iş, okul değiştirme sonucu oluşan psikolojik sorunlar, ailelerin parçalanması sonucu yaşanan problemleri sayabiliriz.
Öğretmenler açısından ise; MEB’in, pandemi yokmuşçasına seyreltilmeyen müfredatın, azaltılmayan, kısaltılmayan ders saatlerinin verdiği bıkkınlık, velilerin, çocuklarındaki akademik kayıpların bir an önce giderilmesi için yarattığı stres, çocukların yüz yüze uyumda yaşadığı sorunlar nedeniyle sınıf yönetiminde yaşanan zorluklar, okulların çeşitli harcamalarına velilerin katılımını sağlamak için, idarecilerin öğretmenler üstünde kurduğu baskı sonucu oluşan gerginlik, gibi tespitleri ifade edebiliriz.
Bu tespitler ışığında, öğrencilerin ve velilerin azımsanmayacak oranda psikolojik sorunlar yaşadığını ve eğitim-öğretim sürecinin daha verimli devam etmesi için bu sorunların çözümü için gereken adımların atılması gerektiği ortadadır.
İlk olarak adım atması gereken kurum Milli Eğitim Bakanlığıdır. Bakanlık bir an önce okul rehberlik servislerini güçlendirecek adımları atmalı ve rehber öğretmenlerin çocuklar ve velilere daha fazla dokunmasını sağlayacak bir programı planlamalı ve hayata geçirmelidir.
İkinci olarak adım atması gereken kurum Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığıdır. Misyonu, “Birey, aile ve toplum refahını artırmak amacıyla dezavantajlı kesimler öncelikli olmak üzere tüm toplumu hedefleyen katılımcı anlayışla, adil ve arz odaklı bütüncül sosyal politikalar üretmek, uygulamak ve izlemek.”; vizyonu, “Türkiye'nin 2023'e doğru tarihsel yürüyüşünde, mutlu birey ve güçlü ailelerden oluşan müreffeh bir toplum için, zamanın ruhunu yakalayan, değişimi yönetebilen ve buna yönelik dönüşümü gerçekleştiren, sosyal riskleri önleyici sosyal politikalar geliştiren ve uygulayan bir bakanlık olmak.” şeklinde ifade edilen bakanlık, bir an önce vizyon ve misyonunda yazılı olan bu hedefleri hayata geçirmek üzere MEB’le iletişime geçmeli ve iki bakanlık birlikte aile eğitimine yönelik çalışmalar yapmalıdır.
Çocuklarda oluşan sosyal ve duygusal bozuklukların yapılacak planlı çalışmalarla normal seviyeye getirilmesi, yüz yüze eğitimin sağlıklı bir şekilde devam etmesinin ve geleceğimizin teminatı çocuklarımızın esenliği için çok önemlidir.