Abdullah DAMAR
Osmanlı Devleti’nde İlk Modern Eğitim Belgesi; 1824-25 Fermanı
Her toplumun değişik tarihsel dönemlerinde toplumun o anki üretim ilişkileri, üretim tarzı ve gelecek tahayyülüne uygun olarak eğitim hedefleri belirlenir. Toplumsal açıdan bakıldığında da uzak, genel ve yakın hedefler ayrımı ortaya çıkar. Uzak hedefler, toplumun politik felsefesini ve ulaşmak istediği konumu gösterir. Osmanlı Devleti de kuruluşundan itibaren üretim ilişkileri ve tarzının gerektirdiği eğitim hedeflerine uygun olarak çeşitli eğitim hedefleri belirlemiş ve eğitim kurumları kurarak, bu hedefler doğrultusunda eğitim faaliyetlerini sürdürmüştür.
18. yüzyıl öncesinde Osmanlı Devleti’nde eğitim esas olarak medreseler, tekkeler, vakıflar, camilere bağlı buk-alar gibi dini eğitim kurumlarıyla; Enderun Mektebi, Acemi Oğlanları Mektebi ve memur adaylarına “kitabet eğitimi” veren yerler olmak üzere kısmen dünyevi eğitim yapılan öğretim kurumlarından oluşmaktaydı. Bu eğitimden hedef, genel anlamda dinin öğretilmesi ve devlet kadrolarına memur yetiştirmekti.
Ancak 1800’lü yılların başından itibaren eğitimin siyasi, kültürel ve ekonomik amaçlara hizmet edecek şekilde düzenlenmesi ve hayata geçirilmesi düşünülmeye ve tartışılmaya başlandı. Bu amaçlar; siyasi anlamda, soyut bir devlet fikrini yaymak, vatanseverlik duygusunu aşılamak; kültürel anlamda, insanlığın maddi gelişimi anlayışını vurgulamak; ekonomik anlamda da, sınai ve zanaat üretimini desteklemek, bireysel kazancı teşvik etmek gibi unsurları içermekteydi.[i] Bu yıllar aynı zamanda feodalizmin bağrında ilk burjuva fikir hareketlerinin de filizlenmeye başladığı, ticari kapitalizmin ilk sermaye birikimi aşamasına geldiği yıllardır.
Bu konjonktürde karşımıza her ne kadar büyük oranda zorunlu din eğitimini içerse de 1824-1825 tarihli bir padişah fermanı çıkıyor. Bu fermanın özelliği o güne kadar hiç olmadığı ölçüde eğitime vurgu yapması ve oldukça ayrıntılı olmasıdır.
Söz konusu fermanın içeriği şu şeklidedir;[ii]
1-Her bir şeyden evvel zaruriyyat-i diniyyeyi öğrenmekliği umur-ı dünyeviyyenin cümlesine takdim eylemek lazımdır. (Dinin ana ilkelerinin öğrenilmesi tüm dünyevi işlerden daha önceliklidir.)
2-Böyle giderse min kablü’r rahman terbiyye-i şedideyi müstelzim olacaktır. (Çocuklarına eğitim verdirmeyen anne-babalar, bu gidişle Allah’ın yol açacağı şiddetli bir cezalandırmaya uğrayacaklardır.
3-O misüllü dünya ve ahiret ukubetinden tahlis ve siyanet. (Gerek bu dünya gerekse öbür dünyada cezadan kurtulunmalıdır.) Cahil kalmış genç ve ihtiyar bilcümle ümmeti-i Muhammet, dini bilgiler edinmeli ve İslam’ın temel kurallarını öğrenmeliydi.
4-O günden sonra hiç kimse, çocuklarını İslam’ın temel kurallarını öğrenmeksizin ve buluğ çağına gelmeksizin okuldan alamayacaktır. Çocuğu okuldan almak için veliyle birlikte kadıya gidilecek, kadı kontrolden sonra bir belge verecek ve çocuk bu şeklide çıraklığa verilebilecektir. Bu şartın ihlal edilmesi halinde, kadı sorumluları Bab-ı Ali’ye teslim edecektir.
5-Mektep hocaları çocuklara yoğun olarak okuma egzersizi yaptırarak Kuran’ı öğretecekler, Kuran tilaveti için metinler ve ilmihal okumaları sağlanacaktır.
Bu fermanda her ne kadar dini eğitimden söz edilse de; İstanbul ve civarında mahalle mektepleri düzeyinde zorunlu eğitim uygulaması getirilmiş olması ve bu eğitime katılmayan sorumlular hakkında dünyevi cezalar verilmesinin eğitim ideolojisi açısından önemi ortadadır. O dönemdeki kimi ceza uygulamalarının yapıldığı da kayıtlar aracılığıyla tespit edilmiştir.
Bu fermanın etkileri uzun yıllar devam etmiş, mahalle mekteplerinin taşraya da yansıması sonucunda ilköğretim yaygınlaşmaya başlamıştır.