Mahmut BALCI
MİLLİ EĞİTİM ÇALIŞANLARI NEDEN ÇOK CEZA ALMAKTA?
Yazar ve iş hukukçusu Ahmet Ünlü'nün 12 Mart 2018 tarihli Yeni Şafak Gazetesinde yazdığı ‘MEB 2017 yılında 7 bin 298 personele 'Aylıktan Kesme' cezası vermiş’ başlığı üzerinde durulması gereken dikkat çeken bir yazı yazdı. (https://www.yenisafak.com/yazarlar/ahmetunlu/meb-2017-yilinda-7-bin-298-personele-ayliktan-kesme-cezasi-vermis-2044808)
Ali Ünlü’nün ‘Millî Eğitim Bakanlığı’nın 2017 Yılı Faaliyet Raporu incelendiğinde öğretmenlerle ilgili çarpıcı sonuçlara ulaşmak mümkündür. Bu rapordaki öğretmenlerle ilgili önemli bilgileri okuyucularımızla paylaşarak çıkardığımız sonuçları ve görüşlerimizi açıklayacağız.’ Dediği bu yazı sosyal bir konuya işaret etmektedir.
Ali Ünlü’nün yazısından öğreniyoruz ki ‘Millî Eğitim Bakanlığı 2017 yılında MEB’de disiplin cezası işlemi sonucunda 133 personele Uyarma, 374 personele Kınama, 7. 298 personele Aylıktan Kesme, 680 personele Kademe İlerlemesinin Durdurulması ve 47 personele Devlet Memurluğundan Çıkarma cezası verilmiştir. Ayrıca, 51 personel hakkında Adli Teklif (Mahkemeye sevkedilmiş ve adli süreç başlatılmış) ve 8.530 personel hakkında da İdari Teklif (görev ve görev yeri değişikliği vb.) getirilmiştir.’
Peki bu sonuçları ve rakamları nasıl okumalı?
İsterseniz aklımıza gelen soruları sıralayalım:
-Bu kadar personelin ceza almasında ne gibi etkenler rol oynamıştır?
- Personel hangi konularda ceza almıştır?
-Personelin tümü bu cezaları hak etmiş midir?
-Cezalarda yüz kızartıcı cezaların oranı nedir?
-Ceza alanların mahkemelere yaptıkları itirazlardan suçlunun lehine çıkan kararlar
-Personelin ceza almasında üst makamları ihmali var mıdır?
-Verilen cezalarda İl ve ilçe yöneticilerinin bu cezaların verilmesinde bir kusurları ve önyargıları olmuş mudur?
-Bu cezalarda Maarif müfettişlerinin kendilerine verilen talimatlar doğrultusunda kara vermeleri olmuş mudur?
-Ceza verilen personele ceza verilmesinde dış faktörlerin, muhtarın, siyasi partilerin, belediye başkanlarının, kantincilerin, servisçilerin, sivil toplum örgütlerinin, sendikaların, mağdur eden alo 147 hattının haksız ceza verilmesinde ne kadar etkili oldukları üzerinde durmak gerekir.
-Ceza alanların sendikalı olma veya sendikaya bağlılığının bir etkisi olmuş mudur?
-Ceza alan bu kişilere verilen cezalar benzer fiiller işleyen herkese uygulanmış mı yoksa hatırlı kişilerin araya girmesiyle cezası iptal edilenler, cezası uygulanmayanlar olmuş mudur?
-Bir İl’de veya ilçede verilen cezalar görev yapan milli eğitim müdürlerine göre değişmiş mi değişmemiş mi?
…ve daha birçok soru
Bu faaliyet raporundan anlaşılan MEB İdarecileri; eğitimcilere rehberlik yapmak, eğitim yöneticilerini eğitmek yerine adeta onlara ceza kesmekle uğraşmış. Hak edene elbette hak ettiği ceza verilsin. Ancak sudan bahanelerle eğitimcilere ceza verip onların itibarını zedelemek, bir ay önce ödül verdiği birine verilen haksız bir cezayı daha sonra haklı çıkarmak için sonradan suç işlemiş gibi belgeler düzenlemeye çalışmak eğitim yöneticilerine yakışmaz. Bazı eğitimcilerin yaşadıkları kumpas ve mağduriyetlere, mahkemelerden dönen kararlarına şahit olunca bir çok cezanın haklı gerekçelere dayanmadığına karar verdim . Ne yazık ki şuanda MEB’teki bazı bürokratlar, bazı sendikalar ve bazı sözde sivil toplum örgütleri kendileri için rakip gördükleri kişileri harcamakla uğraşıyor.
Örneğin canla başla görev yapan bir eğitimci arkadaşım büyük bir İl’de ve dezavantajlı bir ilçede; ‘eğitim ve öğretim döneminin başında; velilerden okula bağış yapmalarını talep etmek, ön kayıt yapmak, öğrencileri mülakata almak’ fiillerden dolayı önce maaş kesme cezası akabinde ise nezaket ve hukuk dışı bir süreç işletilerek idarecilikten alındı. Birkaç gün yıllık izin kullanırken bile evrakları yeni okula resen gönderilir. Günü geçmiş yönetmeliklerle emekler, idealler, itibarlar yerle bir ediliyor. Bütün bunlar bazı bürokratların nasıl adam harcadıklarını benzer olaylardan hareketle daha iyi görmek mümkündür. Sonuçta basit gerekçelerden dolayı idarecilikten alınan bu eğitimcinin görev yaptığı dezavantajlı bölgede bulunan okulun öğretmenleri, velileri mağdur oldu. Okul geriye gitti. Ancak bu durum hiç kimsenin umurunda değil. Halbuki bu arkadaşımız derdini anlatmak için İl Milli Eğitim Müdürü ile görüşmeye çalıştı. Ancak ‘özel kişiler’ ve örülen ‘özel kalemler, öze duvarlar’ aşılamadı ve bu görüşme mümkün olmadı. Verilen cevap ‘cezalar usulüne uygun verilmiştir’ şeklinde oldu. Bu arkadaşımız ise şimdi derdini mahkemelerde aramakta. Halbuki birçok mesele hiç soruşturmalara ve mahkemelere gidilmeden çözülmeli. Günü geçmiş, İnsani ve İslami olmayan tamamen karşısındakini yenme amaçlı darbe mantığının eseri olan yönetmeliklerle bir insanı yıpratmak için maarif müfettişlerini göreve göndermemek gerekir. Böyle yapanları dindar olsa da şiddetle kınıyorum.
Yaşadıkça görüyoruz ki bir yöneticiye göre suç olan bir fiil başka bir yöneticiye göre suç sayılmamakta. Bir milli eğitim müdürü, bir kurum müdürü pekala bir siyasi partinin mahalle sorumlusunun yersiz şikayetini işleme koyarak, personelini, öğretmenini veya idarecisini harcıyor ise demek ki Millî Eğitim Bakanlığı’nın 2017 Yılı Faaliyet Raporundaki bu cezaların çokluğu abartı değilmiş.
Bürokrasi tecrübesi olanların sürekli söyledikleri bir şey vardır. Kamuda görev yapan birinin en küçük bir hatası istendiğinde aleyhine büyük bir suç işlemiş gibi gösterildiğinde o kişinin yüzlerce başarısı ise hemen unutulur. Eğitimde cezadan önce rehberlik ve insanı kazanmak esas olmalıdır. Milli Eğitim çalışanlarının neden bu kadar çok ceza aldıkları üzerinde durmak gerekir. Halbuki son zamanlarda daha çok kadrolaşmaya, niceliğe, sayıya önem veren sendikaların bu konuya da önem vermesi gerektiğini düşünüyorum.
Bakınız İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü bir anda ‘İstanbul İl Milli Eğitim Müdürü Makam Arabasına Çakar Taktırdığı İçin Ceza Kesen Trafik Polisini Görevden Aldırdı’ şeklinde çıkan haberlerle hedefi haline geldi. Bu tür haberler bile İstanbul Milli Eğitim Müdürü Ömer Faruk Yelkenci veya başka idarecilerin çıkan haberler veya olaylardan hareketle benzer haklı haksız suçlamalara maruz kalan meslektaşlarını daha iyi anlamalarına vesile olmalı. Bu tür olaylarda takım tutar gibi destek olmak yerine kusurlu veya mağdur olanların da ortaya çıkarılmasını da sabırla takip etmeliyiz. Bu tür olaylar aynı zamanda herkese savunmanın, suçlu ilan edilen insanların kendisini ifade etmesinin, mağdur olmanın ne kadar önemli olduğu gerçeğini de anlatmaktadır. Şayet bu tür durumlarda bir İl Milli Eğitim Müdürü bile kendisini anlatmakta zorluk çekiyor ise normal bir öğretmenin veya bir idarecinin kendisini anlatması ise demek ki çok daha zor olmakta. Bu duruma düşenleri de anlamlıyız.
Eğitim camiasında konuşulan yaygın görüşe göre şayet Ak Parti 2019 seçimlerinde düşük bir oy alırsa bilinsin ki bunda MEB bürokrasindeki yanlışların ciddi bir payı olacaktır. Ak Parti hükümetleri döneminde eğitimcilere bu kadar cezanın kesilmiş olması MEB bürokrasisinin işini iyi yapmadığını göstermektedir. Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın güvenerek kendilerine önemli makamları teslim ettiği kişilerle ilgili acil kararlar vermesi gerekmektedir. 17.03.2018