Mahmut BALCI
GELECEĞİN TÜRKİYE’SİNDE EĞİTİMİN YERİ
İLKE İlim Kültür Eğitim Derneği, 1 Ekim 2018 tarihinde Cevahir Kongre Merkezinde Geleceğin Türkiye’si Projesi kapsamında hazırlanan ‘Geleceğin Türkiye’sinde Eğitim’ başlıklı kapsamlı raporu kamuoyu ile paylaştı. Katıldığım bu toplantıda aldığım notları sizlerle paylaşmak istiyorum.
Programda ilk sözü alan İLKE Mütevelli Heyet Başkanvekili Şükrü Alkan, bir fikrin inşaasında geçmişteki birikimin önemine inandıklarını belirterek şunları söyledi.
İLKE Yürütme Kurulu Başkanı Doç. Dr. Lütfi Sunar, Türkiye’nin son iki yüzyıldır değişime daima hazırlıksız yakalandığımızı ve bir türlü çağı yakalayamadığımızı ifade ederek şunları söyledi:
‘Değişime hazırlıksız yakalanıyoruz. Olup bitenleri takip edemiyoruz. Sosyal vakıalar derin bir takip gerektirir. Bilmeyenler korkar. Bilenler anlar. Mevcut sorunları konuşmaktan geleceğe dair sorunları konuşmuyoruz. Yaptığımız çalışmalarda İslam medeniyetinin tecrübesinden çok yararlandık. Bunu önemsiyoruz. Amacımız politika yapıcılara ve karar vericilere ışık olsun istedik. Adalet, tutarlılık, yapıcılık, katılım ve istişare, teorik bütünlük, uygulanabilirlik temel ilkelerimizdir. Eğitimle ilgili alınan acil kararlar eğitime olan güveni azaltmıştır. Değişim olsun ancak alınan kararların gerçekçi olması gerekir.’
Kalabalık bir davetli topluluğuna İlke Eğitim Raporunun özetini sunan Dr. Yusuf Alpaydın, eğitim sisteminin başlıca sorunlarını ve çözüm önerilerini şöyle sıraladı:
‘2030 yılına geldiğimizde neleri başarmalıyız, nerede olduğumuzu bilmek gerekir. Ak Parti ideolojik sorunlarla uğraşmaktan temel sorunlara eğilemedi. Gelir dağılımı ve adil bölüşümünde adaletsizlikler yaşanıyor. İç ve dış siyasetteki çatışmalar eğitimi doğrudan etkiliyor. Hakkında köyden kaçtı. Daha çok şey istiyor. Kentleşme ile birlikte bireyselleşme ve sekülerleşme öne çıktı. Bazı kimlikler olurken bazıları gelişiyor. Dünyadaki değişimler eğitimi yakından etkiliyor. Modern eğitim pragmatizmin etkisinde bir eğitim gelişiyor. Eğitim paradigması birçok alanı etkilemekte. Ne yazık ki bize hitap eden bir eğitim bilimimiz yok. Kendi ilmi geleneğimizden yeterince yararlanamıyoruz. Pilot uygulama yapmadan karar veriyoruz. Katı bir müfredat var. Akademik bilgi çok fazla. İşe yaramayan bilgi veriliyor. Farklı disiplinler arası geçiş yok. Bireysel farklılıkları öne çıkarmak, rehberlik yapmak, gençleri tanımak gerekir. Öğrencileri mesleklere yöneltemiyoruz. Sınav sistemi sıkça değişiyor. Sorunun köküne inmeli. Çocuk mahallesi'ndeki okula değil 2 saat yolu göze alıp başka okula gidiyorsa bunun nedenlerini araştırmalı. Okullar ve bölgeler arasında büyük fark var. Milli Eğitimin kendisini halka iyi anlatması gerekir. Vatandaşın rasyonel tercihine de saygı göstermek gerekir. Gelir farkı olunca veli çocuğunu mesleki ve teknik liselerine göndermiyor. Eğitimin ekonomi ile doğrudan ilgisi var. Mevcut mesleklerin bazıları kaybolacak. Sınıf mevcutlarının az olması özel eğitim kurumları için tercih sebebidir. Okullar özel eğitime muhtaç öğrencilere göre uygun fiziki yapıda değil.
Bu kadar imam hatip okuluna gerek var mıdır sorusuna yanlış cevap veriliyor. Genel eğitimde İmam Hatip Okullarının payı yüzde 13. Türkiye'ye özgü özgün bir model olan İmam Hatip okullarındaki eğitimin kalitesini arttırmak gerekir. Eğitimde teknoloji verimli kullanılamıyor. Eba iyi bir mecra ancak dağınık. Öğretmen yetiştirmede sorunlar var. Adaylar eğitim fakültesine alınırken seçilmeli. Eğitim fakültesi öğrencileri iyi staj yapmadan derse giriyor. Hiçbir okulda görev yapmayan doğrudan öğretim üyesi olan hocalar var. Öğretmenler mesleğe alınırken adil bir seçme olmalı. Öğretmenlere soğuk gelse de performans olmalı. Çalışanlarla çalışmayanların ayırt edilmesi gerekir. Milli Eğitim işini yapmayanların devam ettiği bir kurum olmaktan çıkarılmalı. KPSS'de iyi not alan sonrasında iş yapmıyor. Kariyer sistemi ile performans sistemi birlikte uygulanmalıdır. Adil bir performans değerlendirme sistemi olmalı. Öğretmenin kendisini geliştirmesi için bu gereklidir. Hizmet içi eğitimlerin daha çok verilmesi gerekir. Bir öğretmene 3 saat hizmet içi düşüyor. Taşra ben tıkandım diyor ancak merkez teşkilatı direniyor. Güvenlikçi gerekçesiyle birçok gencimizi kaybettik. Halkın katılımını arttırmak gerekir. Liyakat şart. Okul yöneticileri yüksek performanslı olmalıdır ve özlük hakları iyi olmalı, idareciler, yüksek performanslı kişilerden seçilmeli. İnsani gelişimi, tarihsel derinliği ve düşünce geleneğimizi önemsemeliyiz. Okulların mimarisi önemlidir. Liyakat sahibi eğitim yöneticilerine, öğrenciye dokunan öğretmenlere, yerinden yönetim modeline ihtiyaç var. Milli Eğitim Bakanlığını yeniden yapılandırmak, eğitim kurumlarının güçlü bir iletişimi olmalı.’
Soru cevap bölümünden sora bir konuşma yapan Milli Eğitim Bakan Yardımcısı Prof. Dr. Mustafa Safran ise şunları söyledi:
‘Eğitimle alakalı söylenebilecek her şeyin aslında söyleniyor. Ancak mesele uygulamaktır. Teorik bilginin yanında uygulamaya yer verilememesidir. Eğitimin içeriği endüstri ile endeksleniyor. Eğitim üretime dönüşmüyor. Her konuda olduğu gibi eğitimde de mükemmeliyete maddi açıdan bakılıyor. Mükemmeliyetin kemalate dönüşmesi için hem maddi hem de manevi boyutunun ihmal edilmemesi gerekir. PISA’da gerilerdeyiz ancak bu başarısızlıkta Suriyeli öğrencilerin de payı var. Bu sınavı yapan merkez kayıtlı 15 yaş öğrencileri rastgele seçiyor. Doğuda seçtiği çocukların bir kısmı ise Suriyeli. Onlar ortalamayı düşürüyor. Türkiye’de öğretmenlerin iyi yetiştirilemediğini, eğitim fakültelerinde hocaların öğretmen yetiştirmek yerine akademik kariyerini yükseltmeye çalışıyor. Tüp toplantılara bir temsilci gönderiyoruz. Toplantılardan yararlanılabilir ne varsa dikkate alacağız. Alanda adım atacak kişilere ihtiyaç var. Makinanın tüm parçalarını teorik olarak bilen öğrencilerimiz var ancak aynı öğrenciler bir kalorifer kazanı yakamıyor. Amaçlarımız konusunda fakiriz. Türkiye'de ciddi bir zihniyet değişimi ne ihtiyaç var. Liyakat in içini boşalttık. Her şey öğretmen merkezli olacak. İyi bir öğretmeni bir müdür pasifize edemez. Okullar arasında büyük fark var. Bu farkı kapatmak lazım. Çocuklarla aynı tarihte yaşıyoruz ancak aynı çağda yaşamıyoruz. Her şeyi okula öğrenebilecek bir sistem geliştirmelisiniz. Önümüzdeki yıl İstanbul’da olmak üzere geleneksel el işleri okulları açılacak.’
Raporun açıklanan kısmında okullarda yaşanan mali sorunlara, idarecilerin ve eğitimcilerin hiç uğruna yaşadıkları haksız soruşturmalar, aldıkları cezalara değinilmemesini bir eksiklik olarak gördüm. Çünkü mali sorunlar okul idarecileri ile velileri karşı karşıya getirmekte, paraya dayanan birçok faaliyet yapılmamaktadır. Bazı amirler ve kişiler ise harcamak istedikleri eğitim yöneticileri haklarında soruşturma açtırmak yoluyla onları cezalandırmakta. İtibarlarına zarar vermekteler. Milli Eğitim Bakanlığının bu tür kumpasları ve mağduriyetleri dikkate alarak tüm personele verilen cezalarla ilgili bir sicil affı çıkarmasını öneriyorum.
Elbette her çalışmanın ve her raporun eksik yönleri olabilir. İlk olması açısından bu raporu önemsiyorum. Tüm eğitimciler, politika yapıcılar ve karar vericiler ciddi bir emek sonucu hazırlanan bu raporu mutlaka okumalı.
Bu özet notlar üzerine elbette çok şey söylemek mümkündür. Umarım ilerleyen günlerde bu rapor hakkında birçok şey yazılır, söylenir. Emeği geçen herkesi kutluyorum.
Türkiye’nin Eğitim Vizyonu Nasıl Olmalı konusunu merak edenler ve raporda yer alan diğer önerileri okumak isteyenler raporun tümüne şu adresten ulaşabilirler:
http://ilke.org.tr/etiketler/gelecegin-turkiyesinde-egitim