Abdullah DAMAR
Memurlara Ödenen Toplu Sözleşme İkramiyesi Kaldırılmalıdır!
Yaklaşık üç milyon iki yüz bin memur ile iki milyon memur emeklisi olmak üzere toplam beş milyonu aşkın kişinin 2020 ve 2021 yıllarındaki mali ve sosyal haklarının belirleneceği 5. Dönem Toplu Sözleşme süreci 1 Ağustos'ta başlayacak. Bu anlamda, toplu pazarlık masasında yer alan Memur-Sen, Türkiye Kamu-Sen ve KESK, hazırladıkları mali ve sosyal taleplerini Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına sundu. Sendikaların talepleri birçok basın-yayın organında yer aldı.
Memur Sen’in bu dönem toplu sözleşme taleplerinden birisi olan, toplu sözleşme ikramiyesinin kendi üyelerine iki kat fazla ödenmesi talebi üzerinde durmak, toplu sözleşme ikramiyesinin ne anlama geldiğinin ve işçi sendikalarındaki dayanışma aidatı uygulamasının, toplu sözleşme ikramiyesi uygulaması ile benzer ve farklı yönlerini irdelemek istiyoruz.
Toplu sözleşme ikramiyesi, 375 Sayılı KHK’nın ek 4.maddesinde şu şeklide düzenlenmiştir; “25/6/2001 tarihli ve 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu hükümleri uyarınca kamu görevlileri sendikalarına üye olup, aylık veya ücretinden üyelik ödentisi kesilen kamu görevlilerine ocak, nisan, temmuz ve ekim aylarında aylık veya ücretleri ile birlikte kırk beş Türk Lirası toplu sözleşme ikramiyesi ödenir. Bu madde uyarınca yapılan ödeme, damga vergisi hariç herhangi bir vergi ve kesintiye tabi tutulmaz ve ilgili mevzuatı uyarınca ödenmekte olan zam, tazminat, ödenek, döner sermaye payı, ikramiye, ücret ve her ne ad altında olursa olsun benzer ödemelerin hesabında dikkate alınmaz.”
Bu düzenlemeye göre, herhangi bir sendikaya üye olan memurlara ocak, nisan, temmuz ve ekim aylarında, en son imzalanmış toplu sözleşmede belirlenen tutarda toplu sözleşme ikramiyesi ödenmektedir.
İlk bakışta, memurlar açısından bir kazanım olarak görünen bu uygulama aslında bir kazanım değil aksine sendikaları olumsuz etkileyecek bir uygulamadır.
Öncelikle sendika üyelik aidatlarının üç aylık toplamına denk gelen bu ikramiyeler, üyenin, sendika aidatının işveren (Kamu kurumları) tarafından ödenmesi anlamına gelen ve sendikacılık tarihinde hiçbir dönemde ve hiçbir ülkede olmayan bir uygulamadır. Sendikalar, çalışanların çıkarlarını, işverene karşı koruyan ve savunan hak alma örgütleridir. Sendika aidatının, işveren tarafından ödenmesi, sendikanın işlevsizleşmesi, altının boşalması, temsil gücünün sınırlanması ve toplu sözleşme masasında sesinin kısılması anlamına gelecektir.
İşçileri ilgilendiren dayanışma aidatı ise Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanununun 39.maddesinde düzenlenmiştir. Toplu iş sözleşmesinden yararlanma başlıklı bu maddeye göre; “Toplu iş sözleşmesinden taraf işçi sendikasının üyeleri yararlanır. Toplu iş sözleşmesinden, sözleşmenin imzalanması tarihinde taraf sendikaya üye olanlar yürürlük tarihinden, imza tarihinden sonra üye olanlar ise üyeliklerinin taraf işçi sendikasınca işverene bildirildiği tarihten itibaren yararlanır…Toplu iş sözleşmesinin imzası sırasında taraf işçi sendikasına üye olmayanlar, sonradan işyerine girip de üye olmayanlar veya imza tarihinde taraf işçi sendikasına üye olup da ayrılanlar veya çıkarılanların toplu iş sözleşmesinden yararlanabilmeleri, toplu iş sözleşmesinin tarafı olan işçi sendikasına dayanışma aidatı ödemelerine bağlıdır...Dayanışma aidatının miktarı, üyelik aidatından fazla olmamak kaydıyla sendika tüzüğünde belirlenir…”
Görüldüğü gibi işçileri kapsayan Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanununa göre, toplu iş sözleşmesini imzalayan yetkili sendikalara ödenen dayanışma aidatı, işveren tarafından değil, toplu iş sözleşmesini imzalayan yetkili sendikaya üye olmayan veya başka sendikalara üye olan işçiler tarafından ödenmekte ve bu tutar üyelik aidatından fazla olamamaktadır.
Bu noktada, sendikaya üyelik, sendika-siyaset ilişkisi, memuriyete giriş ve memuriyette yükselme süreçlerinde kamuda sergilenen nepotizm örnekleri gibi siyasi iktidara yakın sendikaların avantajlı konumlarını bir tarafa bırakacak olursak; yetkili sendika olan Memur Sen’in, kendi üyelerine iki kat fazla toplu sözleşme ikramiyesi talebinin yerinde bir talep olmadığı, Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanununda yer alan dayanışma aidatı ile birebir örtüşmediği görülecektir.
Bu nedenle, geçmişte ve günümüzde sendikacılık açısından örneği olmayan, toplu sözleşme ikramiyesi uygulamasının kaldırılması, 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununun revize edilerek, Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanununa uyarlanması gerekmektedir. Bu düzenleme yapıldığında zaten, yetkili sendikaya dayanışma aidatı ödeneceğinden, işverenin ödeyeceği bir toplu sözleşme ikramiyesine gerek kalmayacaktır.