Abdullah DAMAR
Freire'e Göre Öğretmenlerin Nitelikleri
20. yüzyılın en önemli eğitimcilerinden biri olan Paulo Freire, hukuk eğitimi almasına rağmen akademik kariyerini eğitim alanında sürdürerek, 1970’li yıllarda ‘Eleştirel Pedagoji’ akımının ilk eserlerini ve ilk fikirlerini oluşturdu.
‘Ezilenlerin Pedagojisi’, ‘Özgürlüğün Pedagojisi’, ‘Yüreğin Pedagojisi’, ‘Kültür İşçileri Olarak Öğretmenler’ gibi eserleri olan Freire, 1989 yılında Brezilya’nın en kalabalık eyaleti olan Sao Paulo’da Eğitim Bakanı olarak da fikirlerini hayata geçirme şansı buldu.
Freire’in, eğitim anlayışının temelinde, öğrencinin, öğrenme faaliyetinin bir parçası olarak kendi gerçekliğini anlaması gerektiğinin önemi vardır. Freire’e göre, öğrenci de öğretmen de, öğrenme sürecinin aktif birer parçasıdır. Kendini, toplumu ve öğrenciyi aktif olarak anlayamayan, onlarla birlikte hayatı anlamlandıramayan eğitimciler, gerçek öğrenme ve öğretme işini başaramazlar.
Freire, öğretmenlerin rolünü anaç bir ebeveyn ya da teyze rolü olarak görmez. Öğretmenler; ideolojiden, ırkçılıktan, toplumsal sınıflardan arındırılmış saf bir dünyada yaşamazlar, onlar; öğrencilerinin erken ve uygun bir yaştan itibaren oyunlarla, hikayelerle, okumalarla, söylemle pratiğin tutarlı olması ihtiyacını anlamalarını sağlayan toplumsal ve siyasi figürlerdir.
Freire; ‘ilerici’ bir öğretmenin taşıması gereken niteliklerin doğuştan gelmediğini, bu niteliklerin onlara bahşedilmediğini, bu niteliklerin zaman içinde yaşanılan pratiklerle geliştiğini öne sürer.
Freire, ‘Tevazu’ ile başlar. Tevazu, hiçbir şekilde özsaygı eksikliği, uysallık ya da korkaklık değildir. Bilakis, cesaret, özgüven, özsaygı ve başkalarına saygı duymayı gerektirir. Tevazu olmadan, kimse yargıları kendi yetkinlik düzeyinden daha aşağıda olan kişileri saygı duyarak dinleyemez. Tevazu, sağduyulu ve mütevazı olmayı da gerektirir.
İkinci nitelik; ‘Sevgi’dir. Sadece öğrencilere değil, öğretme sürecinin kendisine de olan sevgidir kastedilen. Bu sevgi, mesleklerinin bütün olumsuzluklarının üstesinden gelmeyi başaran, haksızlıklara karşı mücadele eden, cezalandırılan, mesleklerinden bile olan ancak bütün bunlara rağmen öğrencileriyle olan çalışmalarına bağlılıklarını korumalarını sağlayan bir ‘sevgi’dir.
Üçüncü nitelik; ‘Cesaret’tir. Yaşam ve idealler uğruna mücadele etmek cesareti gerektirir. Cesaret, içinde korkuyu da barındırır ancak ilerici öğretmenler mücadele içinde bu korkularını yenerler.
Dördüncü nitelik; ‘Hoşgörü’dür. Hoşgörülü olmak, tahammül edilemeyene katlanmak, saygısızlığı idare etmek, saldırgan olanı pohpohlamak, saldırganlığın üstünü örtmek anlamına gelmez; aksine farklı olanla birlikte yaşamayı öğrenmek, farklı olandan öğrenmeyi ve ona saygı duymayı gerektirir.
Beşinci nitelik; ‘Kararlılık’tır. Bir eğitimci için karar vermek bir kopuştur ve kolay bir deneyim değildir ancak titiz bir değerlendirmeden sonra nihayetinde bir seçim yapmak gereklidir. Kararsızlık, bir eğitimci için önemli bir kusurdur ve zayıflık, yetersizlik olarak algılanır.
Altıncı nitelik; ‘Güvenilirlik’tir. Güvenlik ve özgüven, bilimsel yetkinlik, siyasi açıklık ve etik sağlamlık gerektirir. Eğitimci, yaptığı eylemlerin ve davranışlarının bilimsel gerekçesini ortaya koymadan güven oluşturamaz.
Yedinci nitelik; ‘Sabırlılık’tır. Sabır ve sabırsızlık gerilimli iki uç duygudur. Tek başına sabır, eğitimciyi, demokratik hayalini inkâr eden bir tevekküle ve serbestliğe sevk edebilir. Diğer yandan sabırsızlık da, tek başına kör bir aktivizme, taktik ile strateji arasındaki zorunlu ilişkiyi kaale almayan bir pratiğe götürebilir.
Sekizinci nitelik; ‘Yaşama sevinci’dir. Yaşama sevinci, demokratik bir eğitim pratiği için temel bir erdemdir. Eğitimci, ölümü yadsımadan, kendini tamamen yaşama vererek, gönüllü bir şekilde yaşama teslim olur. Bir eğitimciyi okulda, ülkede sevinç içinde mücadele etmeye hazırlayan ve cesaretlendiren, hayattaki mutsuzluğun nedenlerinin üzerini örtmeksizin yaşama sevincine teslim olmaktır.
Hataların ya da tutarsızlıkların üstesinden gelmeyi istesek de, istemesek de, tevazuyu, sevgiyi, cesareti, hoşgörüyü, yetkinliği, kararlılığı, sabrı-sabırsızlığı, ve sözel tutumluluğu mutlu, neşeli bir okul yaratılmasına katkıda bulunabiliriz. Ancak bu şekilde, ilerleyen, risklerden korkmayan, hareketsizliği reddeden bir okul yaratabiliriz.
Düşünen, iştirak eden, yaratan, konuşan, seveni tatmin eden, tutkuyla yaşamı kucaklayan ve yaşama evet diyen bir okul.
Susup, vazgeçmeyen bir okul…