Abdullah DAMAR
Eğitim Sen’in Laik Eğitim Politikası
Laiklik; din ve devlet işlerinin ayrılması, devletin din kurallarına dayanmayıp, pozitif hukuka dayanması; devletin ve dinin birbirinden bağımsızlaşması; devletin din ve inançlar karsısında tarafsız olması; dinsel görüş ve kurumların, siyasal otoritenin dayanağı olmaktan çıkarılması, devlet otoritesinin ve siyasal otoritenin meşruluğunun tanrısal değil, dünyevi bir kaynağa yani
halka dayanması; bilginin referansının tanrısal olmaktan çıkarılıp, tamamen beşeri-rasyonel bir temele oturtulması anlamına gelmektedir.
Kapsama alanının çok geniş boyutta olmasından dolayı başta sendikalar olmak üzere toplumsal alanda örgütlü faaliyet gösteren bütün kurum ve kuruluşları ilgilendirir. Bu anlamda eğitim sendikalarından başlayarak kamuda örgütlü sendika ve konfederasyonlar,
emekçilerin alandan kaynaklı sorunlarını gündeme taşımalarının yanında siyasal ve sosyal sorunlarla da ilgilenirler. Aynı şekilde bu kuruluşlar, kamu emekçilerinin ekonomik, mesleki, özlük sorunlarının yanısıra ülkedeki demokrasi sorunlarının da tarafıdırlar. Üyesi olmamız hasebiyle zaman zaman Eğitim Sen ve KESK'e ilişkin kimi değerlendirmelerimizi paylaşmak
ve eleştirmek gereği duyuyoruz.
Bu anlamda, geçtiğimiz aylarda kongrelerinin tamamlayan Eğitim Sen ve KESK, iki yıldır uygulanan ihraç, açığa alma ve sürgünlerle cisimleşen, yok etme politikalarına yönelik olarak ülkedeki siyasal ortamı da dikkate alan bir noktadan politikalar geliştirmelidir, diye
düşünüyoruz. Ve gerçekten de kamu emekçilerinin sorunları ortadadır. İhraçlar, açığa almalar, sürgünler, eriyen maaşlar, güvencesizlik, esnek çalıştırma, mülakatlar, her alanda uygulanan nepotizm. Bunların yanında, iktidarın, gerçek sorunları perdelemek için kullana geldiği dinsel ritüeller ve kimi dinsel içerikli talepler de önemli. Bazılarını din ve vicdan özgürlüğünün
gereği olarak görmemiz gereken uygulamaların tümü, Eğitim Sen ve KESK tarafından laikliğin aşındırılması, rejim değişikliği, cumhuriyet değerlerinin yok edilmesi olarak değerlendiriliyor. Böyle toptan bir değerlendirme yapılınca da, başta müfredat değişikliği, imam-hatip okulları, karma eğitim, okullarda mescit açılması, zorunlu DKAB dersleri, seçmeli din dersleri, kılık-kıyafet gibi konularda sağlıklı bir tartışma yürütmek mümkün olmuyor.
Ülkede siyasal alanda ortaya çıkan kutuplaşma ve yarılma ne yazık ki eğitim alanında ve kamu emekçileri arasında da ortaya çıkıyor. Eğitim alanındaki yarılmanın geçmişi 4+4+4 ve 19.Eğitim Şurası'na kadar götürülebilir. Ancak bu yarılma ve kutuplaşmada, iktidarın istediği alanda top çeviren Eğitim Sen ve KESK'in sorumluluğu yok mudur?
Oldukça hassas bir tartışma yürütülmesi gereken değerler ile din ve vicdan özgürlüğünü ilgilendiren konularda, toptancı ve geçmiş Kemalist hezeyanları aratmayan bir mücadele hattı belirlemek, Eğitim-Sen ve KESK'in geçmiş birikimine aykırı olduğu gibi ne üye profiline uygundur, ne de gelecek tahayyülüne.
Bu anlamda, 'Laiklik' eksenli yapılacak her etkinlik havanda su dövmek ve iktidarın değirmenine su taşımak anlamına gelecektir.
Siyasal anlamda da bakacak olursak; eğitim emekçilerinin, neoliberal uygulamalardan kaynaklı ekonomik, özlük, mesleki ve demokratik sorunları ülkedeki bütün emekçiler ve ezilenlerin ekonomik ve demokratik sorunları, Kürt sorunu, işsizlik, enflasyon, siyasal kutuplaşma, kısaca, kapitalizmin yarattığı yaşanılmaz ortam ortadayken, gerçekliği kendinden menkul bir "laiklik sorunu" tespiti yersiz ve anlamsızdır. Bu politika ülke gerçekleriyle, Eğitim Sen ve KESK'in birikimi ve üye tabanının talepleriyle örtüşmemektedir.
Eğitim Sen ve KESK, "laiklik" gibi her zaman ayrıştırmalara neden olmuş kutuplaştırıcı politikalara çanak tutma yerine, ülkenin ve emekçilerin gerçek sorunlarını kapsayan, kendi özgürlükçü tezlerini içeren politikalar belirleyerek mücadelesini yürütmelidir.