Abdullah DAMAR
Eğitim, İş Yaşamı İlişkisi
Geçmiş yıllarda, özellikle de neoliberal dönem öncesi uygulanan ‘Refah devleti’ döneminde, çocuğuna eğitim aldırmak, toplumun alt ve orta sınıflarının, onlara iyi bir gelecek hazırlamak için yapabilecekleri en önemli yatırımların başında geliyordu. Çünkü eğitim-istihdam arasındaki ilişki oldukça yüksekti.
Çünkü ‘Refah devleti’ uygulaması; neoliberal dönemin aksine, tam istihdamı hedefleyen, devletin hem düzenleyici hem de istihdam yaratıcı ekonomik faaliyetlerin içinde olduğu, iş güvenliğinin sağlandığı, emeğin örgütlenme düzeyinin yüksek olduğu, sendikalar aracılığıyla toplu pazarlıkların başarılı bir şekilde yürütüldüğü ve çalışanların sosyal haklarının olabildiğince sağlandığı bir modeldir.
1980’li yıllarla birlikte, neoliberal ekonomik modelin en belirgin özelliklerinin hayata geçtiğini görürüz. Bu özellikler; kamunun geri çekilmesi, bu alanların özel sektörce doldurulması, bakir sektörlerin/alanların metalaşma sürecine dâhil edilmesi, kar oranı yüksek alanlara yönelim, özelleştirme, ticarileştirme, esnekleştirme, güvencesizleştirme, kuralsızlaştırma gibi özelliklerdir. Devlet, istihdam yaratıcı faaliyetlerden çekildiği gibi, eğitim-istihdam arasındaki olumlu ilişkinin bozulmasına da müdahale etmemeye başlamıştır. Çünkü neoliberal modelde devlet sadece iç güvenlik, dış güvenlik ve yönetim faaliyetleri ile sınırlandırılmıştır. Devletin, eğitim alan gençlerin, iş yaşamına geçişi ile ilgili planlamasının olması zaten düşünülemez.
İşte bu nedenledir ki, sayıları 400 binleri aşan İİBF mezunları, 700 binlere yaklaşan öğretmenler, 100 bin civarı mühendisler başta olmak üzere 2 milyona yakın genç işsizlikle mücadele ederken, yanlarında devleti görememektedir.
Bu anlamda bazı istatistiklere bakmak ve eğitimle iş yaşamı arasındaki ilişkiyi irdelemek gerekiyor.
Öncelikle 18-24 yaş aralığındaki genç yetişkinler içinde ne eğitimde ne istihdamda olanların oranı incelendiğinde OECD ortalamasının %15 olduğu görülmektedir. Türkiye’de ise 18-24 yaş aralığında ne eğitimde ne istihdamda olan gençlerin oranı %32’dir. Türkiye bu oranın en yüksek olduğu ülkeler arasında Kolombiya’dan sonra ikinci sırada yer almaktadır.
OECD ülkelerinin pek çoğunda ne eğitimde ne istihdamda olan gençler içinde çalışmayan ve iş aramayanların oranı, işsizlerin oranından daha yüksektir. OECD ortalamasında çalışmayan ve iş aramayanların oranı %9, işsizlerin oranı ise %6’dur. Türkiye için ise ne eğitimde ne istihdamda olan genç nüfus oranının %21’ini çalışmayan ve iş aramayanlar, %11’ini işsizler oluşturmaktadır.
18-24 yaş aralığındaki gençler, eğitimini tamamlamış, ailesinin ve kendisinin hedeflediği toplumsal statüye ulaşmak için iş yaşamına atılmaya hazır gençlerdir. Bu gençlerimizin % 32 gibi yüksek bir oranının ne eğitimde, ne de istihdamda olmaması bütün yetkililerin düşünmesi gereken önemli bir sorundur. Yapılması gereken, üniversite-iş yaşamı planlaması yaparak, gerekli bölümlerin açılmasının sağlanması ve üniversite mezunu gençlerimizin kendi alanlarında istihdam edileceği bir iş hayatını yaratmaktır.