COĞRAFYA’NIN SORUNLARI VE COĞRAFYACI UNVANININ TANINMASINA DAİR ÇAĞRI

Geçtiğimiz ay coğrafya ile ilgili yazdığım bir makalem de şöyle demiştim: “Hepimiz lise yıllarımızda Coğrafya dersi görmüş ve ülkemizi bu sayede anlamış ve öğrenmiş bulunmaktayız. Bu yüzden coğrafya dersinin önemini ifade etmeye satırlar yetmez. Lakin bu önemi özetlemek mümkün olmasa da şu cümle ile önemini belirtmeye çalışmak zaruridir diye düşünüyorum: “Coğrafyasını bilmeyen bir millet yaşadığı coğrafyaya sahip çıkamaz”...

Evet, dediğim gibi. “Coğrafyasını bilmeyen bir millet yaşadığı coğrafyaya sahip çıkamaz” Peki ama niye bunları yazıyorum? Zira son dönemde yaşanan bazı gelişmeler coğrafyanın kötü gidişini adeta gözler önüne sermiş ve ekmeğini coğrafyadan kazanan değerli coğrafyacı meslektaşlarıma konuyla ilgili bir çağrı yapmak tarihi bir yükümlülük gerektirecek kadar elzem durum teşkil eder olmuştur. Çağrımın sebebi bu yüzdendir”.

Şimdi bir kıvılcımdan daha bahsetmek istiyorum. Harran Üniversitesi Coğrafya bölümü mezunları ve öğrencilerinden tüm Türkiye’ye yayılan güzel bir çalışma başladı. Bedir ÇİFTÇİ hocamız ve arkadaşları tarafından COĞRAFYACI unvanının tanınması amacıyla bir imza kampanyası başlatılarak amaçları olan nihai noktaya varabilmek adına birçok yerle iletişim halinde olduklarını biliyorum. Umarım güzel sonuçlar elde edilecek. Çünkü gençler bu sefer azimli ve kararlı.

Peki ama Coğrafya’da kötüye giden birşeyler mi var da, bizler bunu gündeme getiriyoruz? Bakalım konuyla ilgili notlar aldığım dosyamda neler var?

COĞRAFYA BİLİMİNİN KONULARINA SAHİP ÇIKILMALIDIR

Son dönemde Coğrafya bilimini ilgilendiren önemli gelişmeler yaşanmış ve yaşanmaktadır. Bunların başında iklim ile ilgili YGS soruları artık Fen Bilimleri testinde sorulmaya başlanmıştır. Diğer bilimlerle ortak konular olabilir, lakin coğrafyacıların da bu konularda fikri alınmalı ve bu tip ortamlarda söz hakkının olabilmesi gerekir. Nemlilik hesabı Kimya’da, ekosistem-biyosfer konusu Biyoloji’de sorulmaya başlanmış ve müfredat değişikliği ile bazı coğrafya konuları daraltılmış ya da bilfiil kaldırılmıştır. Mesela, harita bilgisindeki bazı hesaplamaların kaldırılması gibi.

COĞRAFYA’DA BİLİMİN EVRENSELLİĞİNE AYKIRI KAZANIM

Yeni coğrafya dersi öğretim programındaki kazanımlar incelendiğinde görülecektir ki, 9.Sınıf kazanımlarında coğrafya biliminin gelişimine katkı sağlamış Türk ve Müslüman coğrafyacıların çalışmalarına yer verilmesi hususu vardır. Lakin bu bilimin evrenselliğine aykırıdır. Nitekim coğrafya biliminin gelişimine katkı sunmuş nice yabancı bilim adamı bulunmaktadır.

“COĞRAFYACI” UNVANI HÂLÂ BELİRSİZLİĞİNİ KORUMAKTADIR

Konu sadece bundan ibaret değildir. Nitekim “coğrafyacı” unvanının tanınmaması hasebiyle coğrafya bölümü mezunları iş bulmakta güçlük çeker olmuş üstüne bir de yeni bölümler eklenince ki; şu an 38 bölüm ve 14 ikinci öğretim ve 1 adet uzaktan eğitim bölümü olmak üzere toplam 53 bölümü bulunan ve 7 Eğitim Fakültesi Öğretmenlik programı bulunan coğrafya bilimi yoğun sayılabilecek sayıda mezun vermektedir. Bu mezun Genç Coğrafyacı meslektaşlarımızın başka bir iş bulamaması, yeteri kadar Milli Eğitimde kadro açılmadığı için atanamayacakları da düşünüldüğünde ne iş yapacakları meçhul bir durum arz eder olmuştur. Eskiden dersanelerin olduğu dönemde özel sektörde çalışan mezunlar için şimdi böylesi bir imkanda yoktur.  

ÇÖZÜM: “COĞRAFYACI” UNVANININ TANINMASI

Bu kadar mezun meslektaşımız ne iş yapacaktır diye bir planlama şart elbette. Genç Coğrafyacı meslektaşlarımızın başka bir iş bulamaması, yeteri kadar Milli Eğitimde kadro açılmadığı için atanamayacakları da düşünüldüğünde ne iş yapacakları meçhul bir durum arz eder olmuştur. Kısmen çözüm: Coğrafyacı kadrosunu tanımak ve buna dair kadro açmaktır. Nüfus Müdürlükleri, Karayolları, MTA, Meteoroloji, DPT, vb. devlet kurumları coğrafyacı alımı yapmıyor. Çünkü bu kadroyu tanımıyor. Lakin, gelişmiş ülkelere baktığımızda bu kurumlarda ve hatta belediyelerde coğrafyacı çalıştırma zorunluluğu vardır. Bizde de bu uygulamaya gidilmeli ve coğrafya bölümü mezunlarına öğretmenlik dışında alternatif iş imkanları sunulmalıdır. Zira gelişmiş ülkelerde Coğrafya bölümü mezunu bir kişi, coğrafyacı olmakta ve araştırmacı coğrafyacı olarak çeşitli kurumlarda çalışabilmektedir. İşte o kurumlar; İçişleri Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Orman  ve Su İşleri Bakanlığı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, TÜBİTAK’da, Türkiye İstatistik Kurumu’nda, Maden Tetkik ve Arama Kurumunda , Karayolları, DSİ vb... Tüm bu teşkilatların ve Genel Müdürlüklerin taşra teşkilatları dahil İl Araştırma Planlama ve Koordinasyon Müdürlüklerinde ve Belediyelerde görev alabilirler.

Konuyla ilgili olarak üniversite kontenjanları azaltılıp coğrafyacı kadrosunun açılması kısmi bir çözüm olacaktır. Bunun ötesinde coğrafyanın seçmeli değil zorunlu bir ders olması da çözüm için destekleyici bir husus olacaktır.

COĞRAFYADA KURUMSALLAŞMA SORUNU

Türk Coğrafya Kurumu ne yazık ki talihsiz bir kurumdur. Kuruluşu ne Türk Tarih Kurumu ne de Türk Dil Kurumu gibi Atatürk dönemine denk gelmemiştir. Elbette bunun birçok sebebi olabilir. Lakin şu an ki tabloya bakarak hareket etmek durumunda olduğumuza göre, bu kuruma devletin yetkili makamlarının daha çok sahip çıkması önem arz etmektedir.   Kurumun geçmişine baktığımızda 1970’lerde kirasını ödeyemediği için Ankara-Cebeci’deki deposu tahliye edilen ve değerli eserleriyle ortada kaldığı da bilinmektedir. Devlet tarafından ödeneği kesilen, üyelerinin aidatlarıyla ayakta kalma mücadelesi veren TCK, Ankara’dan İstanbul’a taşınmak durumunda kalmıştır. Coğrafyacı sahipsiz kaldığı gibi coğrafya kurumları da sahipsiz kalmıştır.

YERLİ VE MİLLİ COĞRAFYA

Türk Coğrafyası’nın tarihsel geçmişine baktığımızda coğrafyanın üstadları arasında sayılan Prof. Dr. Sırrı ERİNÇ hocamızın 1973 yılında yayımladığı “Cumhuriyetin 50. Yılında Türkiye’de Coğrafya” adlı eserinde gördüğümüz üzere Türk Coğrafyası hep farklı ekolleri taklit etmiş ve yerli/milli olmaktan uzak bir görüntü sergilemiştir. 1943’den 1980 yılına kadar Kıta Avrupa’sı (bilhassa Fransa ve Almanya coğrafya ekolleri) altında gelişme göstermiş ve 1980-2000 arası dönemde ise içe kapanık bir bilim görüntüsü vermiştir. Bu dönemi milli dönem sayanlar bilmelidir ki, bu dönem milli değildir. İçe kapanmış bir bilimin çöküş dönemidir. Milli dönemden kastedileni yerli makale ve kitaplara dönüşten ibaret sayanlar bilmelidir ki, milli dönem kendini dışa kapatmak demek değildir. 2000 yılından sonra ise Anglo-Amerikan coğrafya geleneğinin içerisinde gelişme gösteren coğrafya bilimi sözde gelişme diye gösterilen lakin gelişmeden ziyade yurtdışını taklitten öteye gidemeyen durumu herkes görmeli ve gerekeni yapmalıdır. Bilimin gelişmesinde çözüm Avrupa Coğrafya Ekolü, Ada Coğrafya Ekolü ya da Anglo-Amerikan Coğrafya Ekolleri değil, çözüm TÜRK COĞRAFYA EKOLÜ olmalıdır.

COĞRAFYANIN SEÇMELİ DERS OLMASI KABUL EDİLEBİLİR DEĞİLDİR

Eskiden olduğu gibi ülkemizin daha iyi anlatılabilmesi adına bölge bölge ülkemizi ele alan “TÜRKİYE Coğrafyası” dersinin ünite olarak değil ders olarak işlenmesi gerekmektedir. Milli değerlerimizin daha iyi ifade edilmesi adına hem de milli güvenliğimizin gençlerimiz tarafından öneminin daha iyi anlaşılabilmesi adına müfredata bazı eklemeler yapılması yerinde olacaktır. Yine küreselleşen dünyamızı daha iyi tanımak adına “Ülkeler Coğrafyası” dersi de şarttır.

Coğrafya müfredatı kapsamında Türkiye Coğrafyası ile ilgili bilgilerin her kademeye dağıtıldığını ve ağırlıklı olarak 10-11-12.Sınıflarda yer aldığını lakin meslek liselerinde sadece 9-10.Sınıflarda coğrafya dersi olması nedeniyle meslek liselerine Türkiye Coğrafyası’nın bir bütün olarak sunulamadığı düşülürse “TÜRKİYE Coğrafyası” dersinin önemi daha iyi anlaşılacaktır. Nitekim 9-10.Sınıflarda zorunlu olan Coğrafya dersi, 11 ve 12.Sınıflarda seçmeli hale getirilmiştir. Bu durum bilimimizin çöküşünü bir kez daha göstermektedir.

SORUN ÇOK ÇÖZÜM İSE...

Coğrafya biliminin yapısal anlamda birçok sorunu birikimsel olarak günümüze kadar gelmiştir. Bunun sebepleri maddeler halinde sayılabilir. Belki, coğrafya eğitimindeki açmazlar, belki lisansüstü coğrafya eğitimindeki sorunlar, belki teorik yetersizlikler, belki de camia içindeki hizipleşmeler... Daha buna çok madde eklebilir. Lakin sorunları çoğaltmak değil, birlik ve beraberlik içerisinde sorunlara çözüm bulup mesleğimizin itibarı ve geleceği için hareket etme zamanıdır. Coğrafya eğitimi alanında çalışmalar yapan eğitimci, öğretmen ve araştırmacılar için bir platform oluşturulması, Türkiye’de coğrafya eğitimi alanında yapılan çalışmaların ve araştırmaların desteklenmesi ve niteliğinin yükseltilmesi, Coğrafya eğitimi alanında elde edilen araştırma sonuçlarının coğrafya öğretim ve öğreniminin geliştirilmesi amacıyla yaygınlaştırılması, toplumda vatan sevgisinin geliştirilmesi ve vatan bilincinin yaygınlaştırılması çalışmalarının desteklenmesi amaçları ile tüm Coğrafyacı ve Coğrafya Öğretmenleri’nin bir bütün olarak kenetlenip ortak hareket etmeleri bugün itibarıyla daha büyük önem teşkil eder olmuştur.

Konuyla ilgili olarak üniversite kontenjanları azaltılıp coğrafyacı kadrosunun açılması kısmi bir çözüm olacaktır. Bedir ÇİFTÇİ ve arkadaşlarının ve daha önceden de şahsım gibi 2012’den beri bu konuda mücadele verip çeşitli yerlere yazı yazmasına rağmen sonuç elde edemeyenlerin ve tüm bu konuda mücadele gösterip sonuç elde edemeyenler bu sefer daha kararlı ve daha azimli. Bu sefer COĞRAFYACI kadrosunun tanınacağını ve öneri ile eleştirilerimizin dikkate alınacağını umut ediyorum. Bu duygu ve düşüncelerle soruna sorunla değil çözüm odaklı yaklaşılmasını arzu ediyor, saygılarımı sunuyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Yorum yazarak topluluk şartlarımızı kabul etmiş bulunuyor ve tüm sorumluluğu üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan kamubiz.com İnternet Sitesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Mehmet GÜLEÇ Arşivi