Erhan Ziya SANCAR
OHOO BİZ SİZİN YAŞINIZDAYKEN...
Ebeveynler olarak sürekli yeni nesilden şikâyet ediyoruz.
Her nesil bir sonraki kuşağı eleştiriyor ve “Biz sizin yaşınızdayken…” diye başlayan cümleler kuruyoruz.
” Efendim, eskiden saygı vardı.”
“Büyüklerimizi görünce şöyle yapardık.”
“Öğretmenimizi görünce böyle yapardık.” diyerek bir sonraki kuşağın kulaklarıyla duyduğu ama kalbiyle dinlemediği, dolayısıyla anlamadığı ve anlamak istemediği ,empatiden uzak antipatik cümleler kuruyoruz.
Dün X ve Y idi şimdi Z kuşağı oldu. Yarın Alfa kuşağı olacak sonra belki Beta, Gama…
Evet sevgili hanımlar, sevgili beyler çocukları bu hale biz getirdik.
Filozof diyor ki;
Domuzuna ve çocuğuna her istediğini verirsen, ileride besili bir domuzun ve domuz gibi bir çocuğun olur.
Saygıyı sevgiye boğdurduk, bizlere geçmiş olsun.
25 yaşındaki oğlu için anne feveran ediyor:
“Doğru dürüst okumadı zorla okulu bitti. Şimdi de iş beğenmiyor.
Bulduğumuz işlere ‘yorucu, bana yakışmaz, bu paraya çalışılır mı’ gibi gerekçelerle gitmiyor.
Bütün gün evde.
‘Onu getir, bunu al’ şeklinde emirler veriyor.
Yapmak istemediğimizde ‘Beni doğurdunuz, yapmak zorundasınız, çocuğunuz değil miyim?’ diyor.
Direnirsek üstümüze yürümeye başlıyor.
Artık korkuyoruz.
Ne yapabiliriz?”
Bir başka anne benzer şeyleri henüz 18 yaşındaki oğlu için anlatıyor.
Her sabah özel şoförün okula götürdüğü, haftalık harcaması asgari ücretten fazla olan, kredi kartı ile istediğini alabilen ve bunların az olduğunu, okulu nasılsa bitireceğini, babasının işinin onu beklediğini ve bu nedenle gençliğini çalışarak geçirmesinin anlamsız olduğunu söyleyen, sabahlara kadar barlarda gezen, kızıldığı zaman kendisine büyüklerine küfreden, el kaldıran bir çocuk.
Bir baba, 19 yaşındaki oğlunun kendisini yaraladığını ağlayarak anlatıyor ve benzer bir öyküyü aktarıyor.
Hepsinin son cümlesi benzer:
“Doğduğundan beri bir dediğini iki etmedik, koruduk, sevdik. Hiçbir şeyini eksik bırakmadık.
Niçin böyle oldu?”
Sorulması ve cevaplanması gereken asıl soru şu :
Çocukların kaç yaşında, nelere sahip olmalarının daha doğru olduğu…
Çünkü özel üniversitelerin park yerlerine girdiğiniz zaman göreceğiniz araba markalarına bakınız.
Ya da üniversitelere gitmeye ve arabalara bakmaya bile gerek yok.
Sokaklardaki, kafelerdeki gençlere, hatta genç bile sayılamayacak küçük çocuklara bakın.
Sadece kıyafetlerine değil, ellerindeki cep telefonlarına, taşıdıkları çantalara ve en önemlisi konuşmalarına bir bakın.
Ailesi varlıklı olan çocuk ve gencin bunlara hakkı var mı?
Herhalde vardır.
Zaten tartışılması gereken de bu değil.
Tartışılması gereken; çocuklara ve gençlere zamanı gelmeden alınanların ve izin verilen davranışların, onların gelişimine ve topluma nasıl zarar vereceği olmalıdır.
Çevreye ve kendine zarar verici davranışların olması, herkesin kendisine borçlu olduğunu düşünen ve bu nedenle isteklerinin hemen ve eksiksiz yerine getirilmesini isteyen, yapılmadığı zaman saldırganlaşan, emek sarf etmeyen, sorumluluklarını yerine getirmeyen kişileri 18 yaşın altındalarsa ‘davranış bozukluğuyla, üstünde ise ‘antisosyal kişilik bozukluğuyla tanımlıyoruz.
Yaygın olarak bilinen adı ile bu kişilere ‘psikopat’ diyoruz.
Bu artışın en büyük nedeni ne yazık ki çocuk yetiştirme biçimimizdir.
Zamansız hazırladığımız konfor çocuklarımızı bedenen ve ahlâken çürütüyor.
Doğduğundan beri bir dediği iki edilmeyen, her istediğine kavuşan, isteğinin yaşı ile uyumlu olup olmadığına bakılmayan, emek sarf etmeden, değerini bilmeden alınanları, yapılanları hak görerek yetişen bir çocuğun; sorumluluk sahibi, doyumlu, çalışarak kazanmanın erdemine inanan, bir şeyleri elde etmek için emek sarf etmesi gerektiğini bilerek çalışan bir birey olmasını beklemek mümkün mü?
Avrupalı ve Amerikalı aileleri ‘çocuklarına bakmıyorlar, yazları çalışmalarını istiyorlar’ diye kötüleyenlerin düşüncelerini gözden geçirmelerinde yarar var.
Çocuklarımızı sevmekle onları doğru yetiştirmek arasındaki farkı anlamamıza yardımcı olması dileğiyle aşağıdaki önerilere göz atmakta fayda var;
– Daha küçükken çocuğa istediği her şeyi vermeye başlayın! Bu şekilde o, herkesin onun geçimini sağlamak zorunda olduğuna inanacaktır.
– Kötü sözler söylediği zaman gülün! Böylece o kendisinin akıllı ve sempatik olduğuna inanacaktır.
– Ona düşünmeyi ve beynini kullanmayı hiç öğretmeyin! 21 yaşına gelince kendi kararlarını, kendisi versin diye bekleyin!
– Yerde bıraktığı her şeyi kaldırın; kitaplarını, ayakkabılarını, kıyafetlerini…
Onun için her şeyi siz yapın ki o, bütün sorumluluklarını başkalarına yüklemeye alışsın!
– Onun gözünün önünde sık sık kavga edin ki aile bir gün parçalanırsa çok fazla üzülmesin.
– Ona istediği kadar harçlık verin ki hiçbir zaman kendi parasını kazanmanın ne olduğunu öğrenmesin.
– Yiyecek, giyecek ve konforla ilgili bütün arzularını yerine getirin ki, istediklerine ulaşmak için çalışmak gerektiğini öğrenmesin.
– Komşulara, öğretmenlere, polislere karşı daima onun tarafını tutun ki, onların hepsine karşı peşin hükümleri oluşsun.
– Bütün bunları ve benzerlerini yaparak yetiştirdiğiniz çocuğunuz bir gün suç islerse, kendisinden özür dileyin!
Ama onu felaket dolu bir hayata hazırladığınız için kendinize teşekkür etmeyi de sakın ihmal etmeyin!
Emeğiniz büyük, emeğimiz büyük.
“Quae fuerant vitia mores sunt.”*
Eski ayıplar şimdi adetten oldu.*
Diz dövmeye devam vesselam.