Mustafa ALTINSOY
Müdür ya da Yönetici Olmak İsteyenlere Tavsiyeler(4)
Daha önce 3 bölüm şeklinde yayınladığınız müdür ve yöneticilere tavsiyeler adlı makalemizin bugün 4. bölümünü yazdım. Konuyla ilgili önceki makalelerimi okuyan arkadaşlardan almış olduğum “Hocam sizin yazdıklarınızdan istifade ederek seminerler veriyoruz.” demeleri yazmaya biraz daha teşvik etti. Önceki bölümlerde 23 madde yazmıştım. Şimdi, kaldığımız yerden müdür ve yönetici olan ve olmak isteyen arkadaşlarla hasbihale devam ediyoruz.
24. GÜNLÜK TUTMAYA GAYRET EDİN
Okumaktan ve yazmaktan uzak kalmayın. Günlük en az yarım saatinizi kitap okumaya ayırın. Notlar alın. İster bizim kuşağın alışık olduğu ajandaya yazmak yöntemiyle, isterse günümüz modern araçları veya cep telefonları ile günlük tutmaya çalışın. Ben yavaş yavaş telefona doğru kaymaya başladım. Telefonla yazmak daha pratik oluyor. Bir şey aklınıza geldiğinde anında not alabilir, her an her yerde aklınıza geldikçe günlüklerinizi tutabilirsiniz. Daha sonra telefonunuzda tuttuğunuz notları bilgisayarınıza aktarmakta fayda var. Çünkü telefonun başına her an bir şey gelirse emekleriniz boşa gitmesin. Ama deftere yazmanın tadı bir başka oluyordu.
Günlüklerinizin biraz geniş ve yorumlu olmasında çok faydalar var. Sadece şu saatte oradaydım, bu saatte buradaydım şeklinde değil, olaylardan ders çıkarılacak şekilde olursa daha iyi olur. Bu notların daha sonra hem size hem de sizden sonraki nesillere faydası ve onların ileride karşılaştıkları olayları doğru yorumlamalarına katkıları olacaktır. Okumak ve yazmak ile ilgili çok şeyler söylenebilir. Ancak makalemizin ana konusu kitap okumak üzerine olmadığı için sadece okumanın önemi konusunda aşağıdaki ibretlik sözü aktarmak istiyorum.
“Hayatımda sadece iki gece kitap okumadım. Biri evlendiğim gece, diğeri de babamın öldüğü gecedir.” (Fahreddin Razi)
25. FIRSATLARI DEĞERLENDİRMEK
Makamdayken (görevdeyken) birçok devlet adamı, yazar, siyasetçi ile işiniz gereği tanışma fırsatınız olacaktır. İlimize, ilçemize gelen devlet büyükleri, yazarlar güzel anılar, hatıralar ve anekdotlar anlatabilir. Onların konuşmalarından notlar alarak, daha sonra bu notlarınızı genişçe yazarak hem o şahsı topluma tanıtır, hem siz tecrübe kazanır hem de gelecek nesillere güzel hatıralar bırakabilirsiniz.
Mesela Sivas’ta iken bir vesileyle ziyarete gelen eski bakanlardan Atilla Koç, 1980’li yıllarda Sivas’ın Koyulhisar ilçesinde kaymakamlık yapmış; beş, on kişinin olduğu bir ev ortamında sohbet tadında çok güzel hatıralar anlatmıştı. Kendisini uzaktan tanırdım. Ancak onu yakından dinledikçe ne kadar çok bilgi, birikim ve tecrübeye sahip olduğuna şahit oldum. Çeşitli siyasi tecrübelerini ve birikimlerini anlattı. Ben de ufak ufak notlar almıştım. Siyasi ve kültürel konulardan epeyce güzel ve doyurucu ve esprili hatıralar anlattı. Orada bulunan bir arkadaş ortamı samimi görünce: “Sayın Bakanım, size ‘Uyuyan Bakan’ diyorlardı. Uyur muydunuz?” dedi. Atilla Bey de kendiyle barışık ve esprili bir şekilde “Tabi uyuyacağım. Bir sürü bilgili, bilgisiz ilgili, ilgisiz adamın nutuklarını dinlemek istemiyordum.” dedi.
Böyle protokol konuşmalarına ben de çok şahit olmuşumdur. Manisa’da merkeze bağlı bir köyde Halk Eğitimi Merkezine bağlı küçük bir el sanatları sergisinin açılışında tam sekiz kişiyi konuşmak için sıraya yazmıştık. Birisini konuşturup diğerini konuşturmasan protokol krizi çıkacaktı. Sadece ben İl Millî Eğitim Müdürü olarak konuşma hakkımdan vaz geçerek konuşmacı sayısını yediye düşürebildik!
Yine Atilla Bey, Koyulhisar Kaymakamlığı sırasındaki bir hatırasını anlattı. İlçenin bir köyünde aroması çok güzel “Türk Yemez” isminde bir armut çeşidi varmış. Bunun ismi nereden geliyor? Türk niye yemesin, diye araştırdım dedi. Sonuçta bu armudu o bölgede daha önce yaşayan Ermeni köylüler geliştirmişler ve Türkler bu armudun kıymetini bilmez manasında böyle bir isim vermişler, dedi. Bunu duyduktan sonra ben de araştırdım. Halen bir köyde bu armuttan sadece birkaç ağaç kalmış. O da bize nasip olmadı. Şimdi ziraatçıların bu armut çeşidini ıslah, aşılama ve ağaç sayısını artırma konusunda çalışma yapmalarında fayda var, diye düşünüyorum.
Daha böyle birçok yazar, devlet ve fikir adamı ile ilgili hatıralar yazmıştım. Yeri ve zamanı gelince onlardan da bahsedip manzarayı tam yerine koymaya gayret edeceğim.
26. PROJELER
Bulunduğunuz görevde sizin olmanızın bir farkı olması gerekiyor. Bir makamda, senin olmanla başkasının olması arasında hiçbir fark yoksa sizin orada olmanızın da bir anlamı yok demektir. O nedenle özgün çalışmalara imza atmamız gerekiyor. Ancak bu sizi proje hastası haline getirmesin. Yani aklınıza gelen veya tavsiye edilen her alanda proje yapmak yerine özgün, anlamlı projeler yapılabilir. Her bölüm için ayrı ayrı projeler yapılması daha iyi olabilir. Meslek lisesinde ayrı, imam hatipte ve diğer okullarda ayrı projeler olabilir. Aksi takdirde her projeye herkesi dâhil ettiğiniz zaman eğitimde istenilen maksat hâsıl olmayabilir. Yapılan projeler çok olur ve istenilen randımanda alınmazsa eğitim öğretim kadrosunun size bakışları da değişebilir, yıpranabilirsiniz. Ya da sizi yıpratmaya etkisizleştirmeye çalışılabilirler. Daha sonra yapılacak projeler de kâle alınmayabilir. Hatta küçük şehirlerde, (o memleketten olmasanız bile) “Bu müdür ne yapmak istiyor? Siyasete mi soyunmak istiyor?” şeklinde aslı astarı olmayan dedikodular çıkarabilirler.
Bir örnek olması için, Sivas’ta uyguladığımız gayet başarılı olan bir projeden bahsetmek istiyorum. Sadece öğretmenlerimize yönelik “Önce Biz Okuyoruz” projesini uygulamıştık. Yani önce öğretmenler okuyacak ki öğrenciyi de yönlendirsin ve okumasını sağlasın. Bu kapsamda konusu ağırlıklı eğitim olan 10 kitap belirleyip her ay bunlardan birisini ilimizdeki bütün öğretmenlere okutmaya gayret ettik. Tabi projenin bir diğer önemli yanı listedeki kitaplardan o ay hangisinin okunacağına öğretmenlerin çevrimiçi ortamda düzenlediğimiz bir anketle karar vermesiydi. Belirlediğimiz birinci kitap, Cengiz Aytmatov’un İlk Öğretmenim kitabı olmuştu. Okuma etkinliğinin sonunda ufak bir değerlendirme testi ile dileyen öğretmenlerimizin ayın kitabıyla ilgili kazanımlarını da ölçmeye çalışmıştık. Hatta pek çok okula mesai sonrası misafir olup o ayın kitabı ile ilgili dost meclisinde hasbihal de etmiştik.
Projede yer alan diğer kitaplardan bazıları ise hatırladığım kadarıyla şunlardı: Küçük Ağacın Eğitimi (Forrest Carter), Maarif Davamız (Nurettin Topçu), Kültür Temelli Eğitim ( İsmail Aydoğan), Hesap Günü ( Mustafa Kutlu), Cemil Meriç (Bu Ülke).
27. YÖNETİMDE İTİDAL
Çalışanlara en büyük moral bozukluğu yaşatan yönetici, kolay parlayan, sağı solu belli olmayan, çalışanlarının bir şey söylemek için “eşref saatini” kolladığı yöneticilerdir. Çabuk kızan, sesini yükseltip bağırmaya başlayan, kırıcı ifadeler kullanan yöneticiler en büyük zararı kendi saygınlıklarına verirler. Böyle bir yöneticiye, çalışanlar saygı duymaz. Ona duygularını kontrol edemeyen, yetişkin görünümlü çocuk gözüyle bakarlar. Bu davranışları gösteren yöneticiler “haklı olduklarını” düşünürler. Oysa bir yöneticiden beklenen haklı olması ile beraber uygun davranışlar göstererek zaman içinde de haklı kalmasıdır. Bu nedenle fevri davranmayın ve olumsuz durumlar karşısında hemen tepki vermeyin.
Yöneticilik biraz da kabiliyet işidir. Yönetim ve organizasyon kitapları yazanlar konuları çok güzel anlatırlar, talebe yetiştirebilirler ancak işletme yönetimi, idarecilik ya da bir ticari işletmede sizin kadar başarılı olamayabilirler. Yazmak başka uygulamak başka bir şeydir. Hatta uygulayan, karar verenden daha kuvvetlidir derler. Siz çok önemli sorumluluk alıyor ve oldukça önemli görevler ifa ediyorsunuz. Belki yıllar sonra aldığınız riskler, verdiğiniz kararlar ve attığınız imzalardan dolayı için soruşturmalar bile geçirebilirsiniz.
Onun için astlarınıza da, kendinize de değer verin. İstişareden ve işin ehli olanlara danışmaktan çekinmeyin. Bu sizi hem başarılı kılar, hem de en az hata yapmanızı sağlar. İstişare eden pişman olmaz derler. Yapıcı eleştiriye her zaman açık olun, hiç bir kişiyi ve meseleyi şahsileştirmeyin. Teenni ve sağduyu ile hareket edin. Her zaman problemlerin bir şekilde çözüleceği inancıyla kendinize güvenin ama kendinizi beğenmeyin.
“Mala mülke mağrur olma, deme var mı ben gibi.
Bir muhalif rüzgâr eser, savurur harman gibi.”
28. BULUNDUĞUNUZ YÖRENİN İLERİ GELENLERİ
Her memleketin, yörenin mutlaka ileri gelen, hem saygın hem güzel görevler ifa eden şahısları ve sivil toplum kuruluşları vardır. Bununla beraber sizi istemeyen, sizin yerinize adayı olan, size sıkıntılar çıkarmaya, sizle uğraşmaya, yaptığınız her şeyi eleştirmeye çalışan kurumlar, dernekler ve kişiler de olacaktır. Bunlarla diyaloğunuzu güzel tutmaya çalışmak, yumuşak ilişkiler sürdürmek lazım. Biliyorsunuz; en sert cisim taştır. Onu kılıçla bölebilirsiniz ama yumuşak ipek bir kadifeyi kılıç kesmez. Bu şahıs ve kurumlarla ne çok yakın ne de çok uzak olmak lazım. Bunlardan herhangi birisinin size karşı olması çok bir şey ifade etmez. Ancak Bölgenin STK’ları, siyasileri ve etkin isimlerinden birkaçı ile diyaloğunuz kötü giderse sizin aleyhinize birleşirler. Bunların toplamından olumsuz bir kamuoyu oluşursa önünde durulması zor olur. Rahatsız olursunuz, sizde ister istemez bir panik başlar. Onlar da bunu fark etti mi sizinle daha çok uğraşmaya başlarlar.
İnsanlara doğru bildiğinizi anlatmakta, onlarla diyalog halinde olmakta fayda var. Belki de onlardan bazı konuların iç yüzünü ve daha doğrusunu da öğrenebilirsiniz. Bir geri vitesiniz de olsun, yanlış yapmışsanız gerekirse geri vitesi de kullanırsınız. İnsanlar genellikle diyalogsuzluktan dolayı sıkıntı çekerler. Biliyorsunuz yürünmeyen yollarda dikenler çabuk biter. Zaman zaman bu kurum ve şahıslarla diyalog halinde olup fikir ve düşüncelerinizi onlara anlatmakta fayda var. Ama herkesle iyi geçineceğim diye kendi doğrularınızdan ve kişiliğinizden taviz vermeniz de doğru olmaz. Sonuçta kader diye bir şey var. Kim kadere iman ederse kederden emin olur.
29. ASTLARINIZLA PERİYODİK TOPLANTILAR
Herkese eşit mesafede olmak, özellikle konfor bölgesi oluşturmamak gerekir. Konfor bölgesi hem gerçekleri görmeye engel oluyor hem de yakınındaki kişilerin anlattığı kadar biliyor ve onların gözüyle görmeye başlıyorsun. Aynı zamanda bu durum çalışanlarla üst yönetici arasında bir bariyer oluşturuyor.
Bu nedenle astlarınızla konumu ve duruma göre günlük, haftalık veya aylık periyodik toplantılar yapmanız faydalı olacaktır. Her kademedeki çalışanları imkân dâhilinde ziyaret edip dinlemek lazım. Astlarınıza fırsat verin. Görev verildiği zaman insanların kendini ve kabiliyetini gösterme şansı olacaktır. Olayların gidişatını daha yakından görerek sizi de anlamış olarak daha aklıselim hareket edecektir. Çünkü “Taç, başı akıllandırır” derler.
Duyarlı bir iletişim sistemi kur ve her daim ulaşılabilir ol. Sadece bir tarafı dinlemek ile yetinme. İsmet Özel’in dediği gibi; “Kim bir dünyaya kulak kesildiyse öteki dünyaya sağır.” olma.
Konuya birkaç makale ile daha devam edeceğim inşallah. Selam ve dua ile… 09 Haziran 2022