Süleyman PEKİN
İNGİLİZ GENERALİNİN SERVETİYE’DE NE İŞİ VARDI?
“Haydarpaşa’dan İzmit’e hareket eden Sâlib-i Ahmer (Kızılhaç) Treninin İngiliz ve Yunan yaralı askerlerini alarak geri döndüğü ve Bahçecik ile Ovacık (Yuvacık) arasındaki müsâdemede (çatışmada) öldürülen İngiliz Generalinin İzmid’e götürülerek defnedildiği..” [DH.EUM.SSM. / 43 - 44]
Tarih: 1338 - Z - 11 (26 Ağustos 1920 – Perşembe). Bu da bizim 26 Ağustos’umuz olsun; Malazgirt’ten 8,5 asır sonra ve Büyük Taarruz’dan 2 yıl evvel..
Bizimkiler (Kuva-yı Milliyeciler) Kurtuluş Savaşı’nda Servetiye Karşı Mevzilerinde (Bahçecik Cephesi) bu adamı, yanındaki Yunan Komutan ve her iki tarafa ait epeyce askeri vurdu. Bu olaydan kısa bir zaman sonra Kuvvacı Müfrezede Reislik yapan Kara Fatma (Seher) Değirmendere Cephesi’nde (Gölcük) ‘Gâvur’la (İngiliz, Yunan ve gayri senden yana olmayıp ta gayrıyla iş tutan) boğuşurken yaralanacaktır, oğlu Seyfeddin’i de şehit verecektir. İnönü Savaşlarında da yaralanan bu Yiğit Kadın buralara ne için gelmişti veya kim tarafından gönderilmişti?
İngilizlerin Tersane Bahçesi’nde (Saat Kulesi önü) Müslüman Türkleri duvara düzüp kurşuna dizme imtiyazına son vermek için 80 sene önce kim, ne yaptı? Bugün kim, ne yapar acaba?
Bakalım bunları yeni Türk Tarih Kurumu Başkanı biliyor mu? Mustafa Armağan ekolü olduğu söylenen bir tarihçiyi bu şanlı kurumun başına getirmekte maksat nedir; kokusu Millî Bayramlarda çıkar. Zamanlamasına bakarsak (24 Nisan) Sözde Ermeni Soykırımı piyasasında yeni bir aşamaya hazırlanıyoruz diye düşünüyor insan.
Tarihçi olunca soranlar tük tek oluyor (okullar açık olsaydı sınıf sınıf olurdu) ya ben sorulmadan söyleyeyim: Fatih Tezcan’ı bırakın Hasan Cemal’a bakın. Bu tip herifler bir işaret fişeğidir. Peşine bizim Cumhurbaşkanının Ermeni Patriği Maşalyan’a üzüntülerini bildiren mektubunu da koyarsanız yarınlarda bizim TTK “Tarihimizle Yüzleşiyoruz” diye bir kampanya düzenleyebilir mi; yok yok, o kadar da yüzsüzlüğe giremezler herhal..
Gerçi 2002’den beri bu gözler neleri gördü; gayri şaşırmaya şaşırmak yok, şaşırmamaya şaşırmamak var. Zaten Küremiz de Korona sonrası için yeniden planlanıyor; söveceklerimizle seveceklerimiz yer değiştirebilir. Misal: ‘Kedicikli Mehdi’ Yahudilik ve Masonluk, bir de Evrim’e söve saya geldi bugünlere. Yahudilerle işbirliğine girdi ve deyman Masonlaştı; yakında Evrim de ilâhi kanundur derse şaşırmayın. Mısıroğlu-Tezcan gibilerin argümanı ne: Mustafa Kemal İngilizlerin adamıymış.. Yazın bir kenara (2018 Kasımında da demişiz): Atatürk’e düşmanlık 1919’dan beri İngiliz İstihbaratının kontrolündedir. Akademik çalışmalarda tüm ayrıntılara ulaşabilir ve “aaa, günümüze ne kadar da benziyor” diye hayrete kapılabilirsiniz.
Fakat İngiliz Safsatasına niye ülkemizde imkân veriyorsunuz; Kraliçeci Ekip’in yeni dönem için güçlü namzetliğine karşılık, pazarlık için mi? Ermeni Lobisi’nin Türkiye’de ve ABD’de Ermenistan’dakinden bile daha güçlü olduğu düşüncesinde miyiz? Türkiye’deki Musevî ve Rum Lobisi üzerinden de yeni selamları ve jestleri bekleyelim mi?
DİB Başkanı’nı talimatlandırıp klasik Cağape zihniyetinin de üstüne balıklama dalacağını bilerek sosyal medya üzerinden (hemi herkes evdeyken) bilhassa yeni bir Kamplaşmanın ayak seslerini duymaktayız. Hazır hapishanelerde 90 bin kişilik boş yer açılmışken.. 84 milyon evde hapisiz, tam virütük hasta etme süreci üzerinde bol okumalı, bol tartışmalı ve durup düşünmeli bir iklime girmişken birileri Pandemi yerine Pandomim oynamaya başlamış görünüyor.
Yeni vetire için sert bir fasıla planlanıyor sanki. İki tarafın da tarafgirliği (iş zihniyeti) aslında birbirinin teminatı. Oysa 2 hamleyle Koronal işsiz-güçsüzlüğü ve yokluk ile varlığı paylaşımsızlık dahil bütün yaraları sarma teşebbüsünde bulunabilirdik (‘Uf oldu’ denince ‘öpeyim geçsin’ kabilinden).
BİR: 23 Nisan’da yakalanan yoğun duygu atmosferini bütün cami hoparlörlerinden Millî Marşımızı çaldırarak tüm yurtta sesten mürekkep / muazzam bir yürek titreşimine döndürebilirdik; oysa her ezan sonrası birkaç dakika zaten Korona Tedbirlerine ayrılıyor. İKİ: Diğer Belediyelerin de karınca - kararınca yapmaya çalıştığı ama Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin veresiye defterindeki borcu kapatmaktan iftarını paylaşmaya varan “İyilik Hastalıktan Daha Bulaşıcıdır” Kampanyasını alıp Türkiye sathına yayabilseydik, sath-ı münafaa yapabilseydik şimdi gözyaşları içerisinde hayata gülümsüyor olacaktık. Türk Vatandaşı olmak, Ramazanlaşmak ne güzelmiş diyerekten ve 1 aydır 1 maskeyi bile gönderemeyen Devletimize de dualar ederek..
Hâmiş: Yaza normalleşmek nasip olursa balığa çıkmaya niyetliyim; hem de oltayla. Dere - göl farketmez, sazan olsun yeter. Oltaya yem olarak renkli tüy bile taksanız bizimkiler gelir.