Erhan Ziya SANCAR
BİR EĞİTİMCİNİN NOTLARI 1
Yetişkin olsak da okulla ilişkimiz biz ölene kadar devam ediyor. Öğrenme bir sonuç değil bir süreç çünkü .
Okul bahçesinden, koridorlarından biz geçiyoruz, çocuklarımız geçiyor ve torunlarımız geçiyor.
Sofralarda, yemek masalarında en çok konuşulan şeylerden bir tanesi eğitim...
Yine kulakları çınlatılan meslek gruplarının en başında öğretmenler geliyor
Ben de bir eğitimci olarak ülkenin eğitim binalarına nacizane birkaç tuğla koyanlardan biri olarak eğitimdeki sorunların teşhisi, tedavisi, iyileşme süreci üzerine kalem oynatmak istedim.
Haydi başlayalım o zaman.
Herkes Z kuşağı, Alfa kuşağı diyor, nedir bu yeni nesilden çektiğimiz, bunlar olmaz olmaz diyor.
Ebeveynler, kendi içinde sakladığı olmamışlıklarını , hırslarını , heveslerini vs vs. nesillerini yetiştirirken gizli şeffaf elbise gibi giydirdiklerinin karşılığını yaşıyorlar.
Yetişkinler kendilerini aynada görmekten mutsuzlar.
Gençlerden şikayet etmek binlerce yıllık yanılgı.
Gençlerden şikayet etmek yerine onları anlamayı denesek, onlarla ortak bir geleceği düşlesek olmaz mı?
Benim hayalim okullarda yaparak yaşayarak, kendini ifade ederek eğitim olsun, adalet olsun, demokrasi olsun, ifade etme becerilerine sahip çocuklarımız olsun.
Oyun olsun, hayat olsun ,mutluluk olsun, cocuk olsun.
Sonuç değil süreç odaklı eğitim olsun.
Nasıl öğrenmesi gerektiğini öğrenen cocuklar olsun.
Hayal olsun, hayal etmek olsun.
Anı yaşamak olsun.
Mutlu olmayı bilen çocuklar olsun.
Helikopter anneler, kar küreyici babalar olmak yerine çocuklarının hayat serüvenine eşlik eden ebeveynler olsun.
Çocuklarını yarıştırmaktan zevk alan ebeveynler değil çocuklarının büyümelerine tanıklık eden anne babalar olsun.
Kendi konfor alanlarından çıkarak çocuklarına düştüğü yerden kalkmayı öğreten anne babalar, öğretmenler olsun.
Unutmayalım bizi yokluk değil alışmış olduğumuz tokluk öldürecek.
Peki başka ne olsun?
Belli bir cemaat, cemiyet, memleket veya baskı grubunun dikte ettiği kayırmacı sistemler değil liyakate , ehliyete dayalı bir kariyer sistemi olsun.
Bir konsensüs cumhuriyeti ve gelecek hayali olsun.
İş ehline, makam layık olana verilsin, fırsat hakkaniyetle dağıtılsın.
Güzel ülkem Türkiyem'de seçim sürecinde gördük ki ülke sathı mailinde bir kamplaşma var.
Ben konuya politik açıdan ya da politik acıdan bakmayacağım.
Ekonomiden sonra ülkenin en önemli sorunlarından bir tanesi yükselen ırkçılık..
Dış politikadan bağımsız olarak ben yükselen ırkçılığın temelinde yetersiz eğitim politikalarımız olduğunu düşünüyorum.
Güzel ülkemde herkes üniversite mezunu olmak, herkes masabaşı iş istiyor.
Herkes patron herkes ağa olmak istiyor.
"Eee sen ağa, ben ağa, bu ineği kim sağa?" demişti önceki Milli Eğitim Bakanımız Sn Hüseyin Çelik ve bu sözleri gündemi uzun süre meşgul etmişti.
Biz yatan işgücü olunca Suriyeli, Afgan ve Türkmenler ucuz işgücü olur, ineği sağar,fındığı ve çayı toplar biz de "kahrolsun göçmenler"diye twit atarız.
Bizim yapmadığımız işleri elin garibanı yapar. Ucuz işgücü cenneti oluruz.
Toprağı işlemezsen vatan olmaz.
Vatana sahip çıkmazsan yabancılar sahip çıkar, ırkçılık artar.
Kurtuluş reçetesi nedir?
Yıllardır söylüyorum;
Mesleki eğitim ortaokulda baş la ma lı...
Bu ülkeye çırak,usta, kalfa gerek.
Bu ülkeye fırıncı, rençber, amele de gerek.
Teknisyen, tekniker, mühendis dengesinin kurulması gerek..
Herkes Anadolu Lisesine, Fen Lisesi'ne gitmek zorunda değil ,üniversite mezunu olmak zorunda değil.
Her ile üniversite açma hedefi gitmeli, işbaşında eğitim gelmeli.
Klavye başında Türkiye'yi kurtaran ama bir çivi bile çakamayan, sinekten böcekten korkan mis gibi bir yeni neslimiz oldu.
Starbucks'ta kahve içip durum paylaşmak en önemli statü göstergemiz oldu
Geç kalıyoruz, geç kaldık.
Bu ülkenin kurtuluşu vasıflı eleman ve ara eleman yetiştirebilmekte vesselâm..
Yazmaya devam edeceğiz...