"Ankara BİM, MEB'in 1709 inadını desteklemiş ve kul hakkı gaspını onaylamıştır"
ANKARA BÖLGE İDARE MAHKEMESİ SON KARARIYLA, MEB’İN 1709 İNADINI DESTEKLEMİŞ VE KUL HAKKI GASPINI ONAYLAMIŞTIR!
Ancak; Milli Eğitim Bakanlığı tarafından karara itiraz edilmiştir. Bunun üzerine Ankara Bölge İdare Mahkemesi’nin, 1. İdari Dava Dairesi’nin 2021/502 YD itiraz kararı ile itirazları kabul ettiğine dair haberler basına yansımıştır. Henüz mahkeme tarafından sendikamıza tebliğ işlemi gerçekleşmemiştir.
Ankara Bölge İdare Mahkemesi zorlama ifadeler ile yargı kararının uygulanması talepli davada yürütmenin durdurulması kararını kaldırmıştır. Görülmektedir ki, 1709 şube müdürlüğü kadrosuna yapılan atamalara ilişkin tüm sınav işlemlerinin ve sözlü sınav neticesine dayalı olarak yapılan tüm atama işlemlerinin iptali hakkında verilen karar Bölge İdare Mahkemesince dikkate alınmamıştır.
Bölge İdare Mahkemesi kararında “1709 kişinin atamasının iptal edilmesinin, aradan uzun bir süre geçmesi nedeniyle sadece bu kişileri değil anılan şube müdürü kadrolarına yapılan atamalarla bağlantılı olarak yapılan tüm atama işlemlerini geriye doğru etkileyebilecek nitelikte olması nedeniyle bu durumun eğitim-öğretim açısından ve kamu yararı ile hizmetin gerekleri yönünden telafisi güç zararlara neden olabileceği gerçeği karşısında dava konusu işlemde hukuka aykırılık görülmemiştir.” denilmiştir.
Bu karar tam bir hukuk garabetidir! Mahkemenin, adeta aradan uzun süre geçmiş olmasını yargı kararının artık uygulanmamasına gerekçe şeklinde yorumlaması hukuken, ahlaken ve vicdanen kabulü mümkün değildir.
2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir hukuk devleti olduğu vurgulanmış ve 138. maddesinin son fıkrasında; “Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır. Bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.”denilmektedir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 28. maddesinin 1. fıkrasında; “Danıştay, Bölge İdare Mahkemeleri, İdare ve Vergi Mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idare, en geç otuz gün içinde işlem tesis etmeye ve eylemde bulunmaya mecburdur.” hükmü yer almaktadır.
Anayasa'nın 2. maddesinde ifadesini bulan “Hukuk Devleti” ilkesine uygun bir düzenleme getirmektedir. Söz konusu ilke karşısında, idarenin maddi ve hukuki koşullara göre uygulanabilir nitelikte olan bir yargı kararını “aynen” ve “gecikmeksizin” uygulamaktan başka bir seçeneği bulunmamaktadır.
Anayasanın 138. maddesinde, yasama ve yürütme organları ile idarenin mahkeme kararlarına uyma zorunluluğu hatırlatılmıştır. Bu durumun aksi mümkün değildir. Dolayısıyla maddede hatırlatılan mahkeme kararlarının uygulanması zorunluluğunu, kararların hiç uygulanmaması haline özgü olarak değerlendirmekten ziyade kararların tam olarak yerine getirilmesini sağlamaya yönelik olarak değerlendirmek gerekir. Zira kararların değiştirilemeyeceği ifadesi, kararın şeklen değil içeriğine uygun olarak yerine getirilmesini, “geciktirilemeyeceği” yolundaki ifade ise uygulamanın belirli bir süre içinde yapılması gereğini belirtme amacını taşımaktadır.
Ancak tüm bu düzenlemelere rağmen Ankara Bölge İdare Mahkemesi hukuka aykırılığı açık olan ve mahkemece tespit edilmiş ve kesinleşmiş bir hukuksuzluğa geçit vermiştir.
Hatırlanacağı üzere 6. İdare Mahkemesi’nin kararına MEB’in itiraz dilekçesi ve ekinde sunduğu bilgi notunda aritmetik ortalama puanı ile tercih hakkı verilmesi istemi ile 797 dava açıldığı, bu davalardan 539'unun bakanlık aleyhine sonuçlandığı ve 75 davanın halen devam ettiği öğrenilmişti. 1709 şube müdürünü korumak adına devletimiz binlerce lira zarara uğratılmıştır.
Şunu da anlayabilmiş değiliz; 2014’ten itibaren 539 şube müdürü adayının MEB aleyhine dava kazanmış olması demek, değişik mahkemelerce 539 kez MEB’in hukuksuzluğunun tescil edilmesi demektir. MEB adına bir yetkili çıkarak bu durumu izah etmeli ve yüzlerce mahkeme kararına ve Ankara 6 ve 7. İdare mahkemelerinin yürütmeyi durdurma ve iptal kararlarına rağmen neden ısrarla ve inatla 1709 atamaya sahip çıktığını söylemelidir. 2014’te atanan bu 1709 kişi içerisinde nasıl bir hüviyet ve özelliğe sahip olanlar vardır ki, MEB yönetimi bunlara dokunamamaktadır?
Fatih Sultan Mehmet’e atfedilen sözde vurgulandığı gibi; “Aklı öldürürsen ahlak da ölür. Akıl ve ahlak öldüğünde millet bölünür. Kadı’yı satın aldığın gün adalet ölür. Adaleti öldürdüğün gün Devlet de ölür.”
Herkes şundan emin olsun ki; Türk Eğitim-Sen verdiği hukuk mücadelesine devam edecektir. Tüm hukuki yollara başvuruda bulunulacaktır. Ayrıca Devleti zarara uğratanlar hakkında şikayet hakkımız da kullanılacaktır.
Kamuoyuna saygıyla duyurulur.