Süleyman PEKİN
MİLLİYETÇİLİĞE MECBUR EDEN MİLLÎ ÇIKARLAR
Bkz: Suriye, Libya, Doğu Akdeniz, Kıbrıs, Karabağ..
92’de öğretmenliği bırakıp askere hem gönüllü hem de tezkere bırakarak orduya geçme niyetiyle gittiğim Silvan’da bir Astsubay K.Başçavuş “Sivilde Solcu muydun?” diye sormuştu. “Niye sordun?” dedim; “Genelde solcular veya liberal tipler burada milliyetçi oluyor da..” dedi. “Yok” dedim, “Buraya gönüllü keriz olarak gelmiştim, vatan-millet duygularımın üçte birini burada kaybettim.”
Peşinden bir iktisatçı ile bir ziraatçıyı da sürüklemiş ve bedelli askerliğe bile hafifletilmiş vatan hainliği gibi bakan biri olarak kalan üçte birini de Çözüm Süreci’nde yitirdiğimi hatta bedelli yapanların akıllılık ettiğini bile dile getirdim. 18+ yazılar da dahil yazdıklarım yaşadıklarımın bordrosudur.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ndeki seçimleri Ersin Tatar kazanınca hem rahatladım hem rahmetli Denktaş’ı İzmit’te misafir ettiğimizdeki Türkiye Cumhuriyeti Bakanlarının “Bu adam hâlâ gitmedi mi!” yâvelerini hatırladım. Denktaş’ın ruhu galip gelmişti ama Denktaş’a da âhir ömründe çok çektirmişlerdi.
Amerika’nın çoktan keşfedildiğini Birilerinin anlaması için bir düzine yıl haniyse kan tükürdük. Şahsî istikballerini AB’nin eko-politiğiyle tevhit eden o Birileri, son 5 yılda mecburen millî çıkarlara ve kırmızı çizgilere dönüş yaptılar; eskinin (sivilde:) liberal ve muhafazakâr demokratları olarak.. O da terör, millî savunma ve dış politikayla sınırlı kalmak kaydıyla; ekonomiden hukuka, eğitimden sağlığa devlet nizamı hâlâ eski alışkanlıklarla sürdürülüyor.
Hendekler, Suriye’deki sınırötesi Harekâtlar, hidrokarbon sondajları ve navteksler hatta IŞİD ve Selefîlik gibi konularda genel yaklaşımlar millî politika muvacehesinde ilerliyor. Hatta Azerbaycan – Ermenistan ihtilâfında çeyrek yüzyıl sonunda geldiğimiz nokta hem “tek millet, iki devlet” hem de Azerbaycan Ordusu’nun bizim ordu geleneğimizi esas alan muzafferiyeti meyanında muazzam bir başarıdır.
Ve fakat gözlerimiz hep eksiklerin giderilmesinde.. Meselâ o ‘Tek Millet’in bir adı var; hâlen söyletmediğiniz ‘Andımız’ın ilk sözüne bakın, anlarsınız.
Arap Ligi ülkelerinden havamızı aldık, Türk Keneşi’ne daha çok sarıldık. İslam Birliği değil Türk Birliği olasıymış, öğrendik. Enver Paşa ve Kafkas İslam Ordusu neler başarmış; farkettik.
A-zer-bay-can telaffuzunu ve “Çırpınırdı Karadeniz” marşını Azerin’in ağzından ezberledik. Güney Azerbaycan Türkleriyle ve İran’ın ikircikli siyasetiyle epeyce tanıştık. Belki bundan sonra Azerbaycan “Türk” Cumhuriyeti ve Kıbrıs “Türk” Cumhuriyeti adlandırmalarına da şahit oluruz, belki de T.C. + A.T.C. + K.T.C. birlikteliğiyle bir Türk Federasyonu’na yada Siyasî Entegrasyonu’na..
Hedef 2023’ün seçmen adayları olarak Türkiye’deki 7.8 milyon Suriyeli’nin bir an önce barışa ve demokratik düzene kavuşturulmuş bir Suriye’ye geri götürülmesini de beklemekteyiz.
Hazin FETÖ tecrübesinden sonra “aynı delikten bir daha ısırılmamak” için ‘Paralel’e teşebbüs eden sâir yapılanmaların ve varsa silahlı hazırlıkların behemahâl çökertilmesi millî güvenliğin politik tezahürü olarak benimsenmelidir.
Madem hep millîlikten dem vurduk ve Lozan düşmanlığından “Sevr’i yırtık, attık” çizgisine geldik; o iradeyi Milletçe, Millî Hükümetçe nasıl sağladığımızın ıspatı olan esası irdeleyin: Sultanlığa veya Halifeliğe öykünmeyin, Cumhuriyeti ve Demokrasiyi yükseltin.