Mehmet GÜLER
MEB’te Çığırından Çıkan Proje Baskısı ve Deneme Furyası
Eğitim Öğretim sürecinde niteliğe değil niceliğe odaklanma sendromu yaşanıyor. Bu bakış açısı yüzünden kurumlar yavaş yavaş niteliğini yitiriyor.
Mühim kavramların içi boşaltılıyor.
Hafta sonu yapılan kurslar, haftada birkaç kez yapılan denemeler, sınav odaklı programlar maalesef okulları dershaneye dönüştürdü.
Sayıca üstün görünmek için okullara dayatılan projeler de iyice amacından saptı ve çığırından çıktı.
Milli Eğitim Müdürleri, okul müdürlerine, okul müdürleri de Öğretmenlere proje hususunda yoğun baskı yapıyor.
Gönüllü olması gereken ama zorunluluğa dönüşen bu süreç neticesinde de salt niceliğe odaklı proje görünümlü ama aslında proje olmayan etkinlikler çıkıyor.
Böylece bilimsel bir disiplin ve ciddiyet gerektiren “proje” kavramının maalesef içi boşaltılıyor.
Eğitim sistemi ile ilgili hususlarda bunca yıldır hep sahadan değil, mesleğin sorunlarından bihaber yöneticilerce masabaşı kararlar alındı.
Uygulama görevini ifa edecek 1 milyon öğretmen karar sürecine dahil edilmedi.
Bu sebeple eğitimde kurumsal bir kimlik inşa edilemedi ve sistem oturtulamadı.
1 milyon öğretmenin karar mekanizmasında olmadığı hiçbir sistem maalesef kalıcı olamayacaktır.
Bu sebeple eğitimi amacından saptıran, niteliğe değil niceliğe odaklanan, okulları dershaneye dönüştüren uygulamalardan vazgeçilip “Öğretmenlerin sahadan bildirdiği sorunlara” odaklanılmalıdır.
Öğretmenlerin itibarına yakışan maaş ve ek ders,
Fotokopi kağıdını bile karşılamayan eğitim öğretim ödeneği,
Öğretmen’e karşı; veli, öğrenci ve idarenin baştacı edilmesi,
Kendisine danışılmadan her yıl değişen sistem,
Mesai dışı toplantı ve iş yükü,
Her yıl çöp olan 21. yy’a yakışmayan binlerce sayfayı bulan gereksiz evrak,
Bilhassa ilkokul ve ortaokullarda merkezi sınav odaklı sistem,
Dersaneleri kapatalım derken dersanelerden hiçbir farkı kalmayan okullar,
Okulların güvenlik, temizlik ve mali sorunları,
Mayıs, Haziran ve Temmuz ayında halledilebilecekken okulların başlangıç dönemine getirilip iki ayağın bir pabuça sokulmaya çalışıldığı tayin,
Evrensel bir insan hakkı olan aile birliği,
Sadece öğretmenlerin mahrum kaldığı zorlu bölge tazminatı,
Eğitimli kesim hariç herkesin baş tacı edildiği bir zihniyet,
Temiz, nezih bir çalışma ortamı,
Gereksiz yoğunluktan arındırılmış bir müfredat,
Yönetici atamalarında liyakat,
Mülakat,
Suya sabuna dokunmayan siyasileşmiş Sendika,
İletişim ve yönetim kültüründen bihaber idareciler,
Proje okulu görevlendirmelerinde usulsüzlük,
Binbir emekle Yüksek Lisans/Doktora yapan öğretmenlerin hissettiği değersizlik,
Her okuyanın farklı anlam çıkardığı, idarecilerin insiyatifine bırakılmış muğlak yönetmelikler,
Plansız, programsız atamalar,
Sadece eğitim sektöründe var olan “ücretli öğretmenlik”,
Mesai mefhumunu tarumar eden sosyal medya grupları,
Ödenemeyen, kira, fatura ve krediler,
Karşılanamayan çocuğun eğitim masrafları,
Dağ gibi birikmiş mali sorunları,
Özel bir ihtisas mesleğine yakışır, öğretmeni özel ve değerli kılan bir meslek kanunu,
Ve en mühimi;
“İTİBAR”
sorunu çözülmelidir.