Süleyman PEKİN
‘MANZARA KOYMA’ VE ‘CUK OTURTMA’ MAKİNALARI
Geçmişte merhum Levent Kırca’nın “Olacak O Kadar” programını merakla bekler, gülerek ve düşünerek izler, biraz da abartmış diye içimizden geçirmeden edemezdik. İkibinli yılların ilk düzinesinde şahit olduklarımız ise “az bile yapmış” dedirtti bize.
Kezâ 2000’in ilk düzinesinde vefat eden ve yarım düzine yıl evvelden ‘Yaşayan Yunus’ diye tavsif ettiğimiz Abdürrahim Karakoç “Bebeğe İhtar” şiirinde günümüzü anlatmış. Gerçi 80 Öncesi yaşadıklarıyla ilgili yazdıklarını görüp sonradan gördükleri ve yazmadıklarıyla da kıyaslayınca “keşke yazsaymış” demedeyim ama olsun, yıl sonunu onunla anmış olayım:
Geçmişte yağmanın hasat dönemi
Acele gel diye çağırdım seni
Şimdi iş değişti; dur, dinle beni
Dokuz aylık yolu altmış ayda çek
Beş sene dolmadan doğma ha bebek
Emmin - dayın, annen - baban kereste
İşçi - memur, çiftçi - çoban kereste
Çarşı - pazar, yazı-yaban kereste
İnsanlar ya mertek ya orta direk
Beş sene dolmadan doğma ha bebek
Doğarsan üç günlük iş bulamazsın
Acıkırsın, ekmek - aş bulamazsın
Ucuz toprak, beleş taş bulamazsın
Yaşamak rezillik - rüsvaylık demek
Beş sene dolmadan doğma ha bebek
Arı peteğinde ağulu bal var
Kaçıp kurtulmaya ne yön ne yol var
Sıkıver dişini, annene yalvar
Buradan rahattır orda beklemek
Beş sene dolmadan doğma ha bebek
Kurtlar sülük oldu, sıyrıldı posttan
Kaçan kurtuluyor ahbaptan - dosttan
Değişti bahçıvan, bozuldu bostan
Hıyarlar acıdır, karpuzlar kelek
Beş sene dolmadan doğma ha bebek
Vaziyet bambaşka vaziyet oldu
Yaşamak işkence - eziyet oldu
Dalkavukluk üstün meziyet oldu.
Sanatkârlar sansar, dâhiler şebek
Sözümü dinlersen hiç doğma bebek