Hasan TÜLÜCEOĞLU
HZ. SÜLEYMAN’INKİ BİR SEVDA MIYDI?
Kuranda Hz.Süleyman, Enam 84, Nisa 163.ayetlerde isim olarak, Sad 30-34, Sebe 12-14, Enbiya 78-82.ayetlerde ona verilen imkan ve nimetlerden bahsedilmekle birlikte onunla ilgili daha fazla ayrıntıya Neml süresinde(15-44.ayetler) yer verilir.
Bu ayetlerde anlatıldığı üzere Hz. Süleyman her türlü güç ve imkana sahip dünya devletine hükmeden güçlü bir hükümdardır.
Kuran’da onun dilinden ifade edildiği üzere ona verilenleri Hz. Süleyman şöyle ifade eder: “Ey insanlar, bize kuş dili öğretildi ve bize her şey verildi. Şüphesiz bu, apaçık bir lütuftur”. (Neml suresi 16.ayet) Devamında Hz. Süleyman!a verilen cinlerden insanlardan ve kuşlardan oluşan güçlü bir ordudan bahsedilir. (Neml suresi 17.ayet)
Verilen bu nimetler vc müthiş iktidar gücüyle dünyada sadece insanlar değil tüm canlılar Süleyman’ı biliyorlardı. Güçlü ordusuyla hareket ederken karınca liderinin karıncalara Hz.Süleyman’ın ordusundan zarar görmemeleri için yuvalarına girme emri vermesi bunu ifade eder. (Neml suresi 18.ayet)
Hz.Süleyman kendisine verilen nimetlerden sevinip zevk duyan aynı zamanda nimetleri verene şükredendir. Ona verilen safkan atlara bir tutkusu vardır. Onları sevip sıvazladıkça zevk duyar ve bu ona Allah’ı hatırlatır ve O’nu zikreder. Atlar ve diğer mal sevgisini Allah’ı zikir için istediğini söyler. ( رَبّ۪يۚ ذِكْرِ عَنْ الْخَيْرِ حُبَّ اَحْبَبْتُ ) “Ahbebtu hubbel hayri an zikri rabbî”: Gerçekten ben malı, Rabbimi anmamı sağladığından dolayı çok severim; gerçekten ben mal sevgisini, Rabbimi anmak için istedim.(Sad suresi 32.ayet)
Hz.Süleyman bu nimetlerle bir ara denemeye tabi tutulup(Sad suresi 34.ayet) bu aşamayı geçince daha fazlasını isteyerek şöyle dua eder: “Süleyman, “Ey Rabbim! Beni bağışla. Bana, benden sonra kimseye lâyık olmayacak bir mülk (hükümranlık) bahşet! Şüphesiz sen çok bahşedicisin!” dedi”. (Sad suresi 35.ayet)
Hz.Süleyman burada adeta egoist ve bencil davranır ve ona verilenlerin kendinden sonra başka hiç kimseye verilmemesini diler. Yani dünya ününe şanına ve hükümranlığına ortak istemez. En üstün, en güçlü kendi olsun tanınsın bilinsin ister.
Ayetteki (يبَعْدِ مِّنْ لِأَحَدٍ يَنبَغِي لَّا مُلْكًا لِي وَهَبْ) “veheblî mulken lâ yenbagî li ehadin min ba’dî” ifadesi ‘bana, benden sonra kimseye lâyık olmayacak bir mülk (hükümranlık) bahşet’ mealinde tercüme edilmiştir. (Sad suresi 35.ayet) Ayette geçen يَنبَغِي ifadesi bir nesnenin zahir olması, ortaya çıkması anlamındadır. Bu olumsuz olarak ifade edilerek aynısının tekrarlanmaması istenmektedir.
Devamında O’na verilen nimet, lütuf ve ihsanlar Kuran’da şöyle ifade edilir: “Biz de rüzgârı onun buyruğuna verdik. Rüzgâr, onun emriyle dilediği yere hafif hafif eserdi”.(Sad suresi 36.ayet) “Bina ustası olan ve dalgıçlık yapan her bir şeytanı, bukağılara bağlı olarak diğerlerini de, onun emrine verdik”. (Sad suresi 37-38.ayetler) “İşte bu bizim ihsanımızdır. Artık sen de (istediğine) hesapsızca ver yahut verme” dedik”. (Sad suresi 39.ayet)
Hz.Süleyman mal, mülk sevdalısıdır; güç ve iktidar tutkunudur. Ününe şanına nam katma gayretindedir. Yukarda verdimiz” يبَعْدِ مِّنْ لِأَحَدٍ يَنبَغِي لَّا” ifadesi bunu belirtir.
Aynı zamanda taviz vermeyen, sert, katı bir hükümdardır Hz.Süleyman. Sebe Melikesi kıssasının anlatıldığı Neml suresinde insanlardan cinlerden ve kuşlardan oluşan ordusuyla harekette iken ordusundan ona haber vermeden uzaklaşan Hüdhüd için sert, katı ve kesin ifadeler kullanır. Bu ifadeleri onun emrindekilere karşı nasıl bir hükümdar olduğunu gösterir: “Süleyman, kuşlara göz atıp yokladı ve şöyle dedi: “Hüdhüd’ü niçin göremiyorum? Yoksa kayıplara mı karıştı?”, “bana (mazeretini gösteren) apaçık bir delil getirmedikçe kesinlikle onu ağır bir şekilde cezalandıracağım, ya da kafasını keseceğim”. (Neml suresi 20-21.ayetler)
Sebe Melikesi ile ilgili bölüm bu şekilde başlar. Dünya hükümdarınca tehdit edilen Hüdhüd, Süleyman’a yeni bilgiler getirmenin güvencesiyle cesurca konuşur: (بِهِ تُحِطْ لَمْ) “Senin bilmediğin bir şey öğrendim”. (يَقِينٍ بِنَبَإٍ سَبَإٍ مِن وَجِئْتُكَ) “Sebe’den sana sağlam bir haber getirdim”. (Neml suresi 22.ayet) Bunlar açık net kesin ve cesurca düz ve direk ifadelerdir. Süleyaman’ı etkileme ve gerçeği anlatma gayesindedir.
Neml 23.ayeti, “ben, onlara (Sebe halkına) hükümdarlık eden, kendisine her şeyden bolca verilmiş ve büyük bir tahtı olan bir kadın gördüm” veya "gerçekten, onlara (Sebelilere) hükümdarlık eden, kendisine her türlü imkan verilmiş ve büyük bir tahta sahip olan bir kadınla karşılaştım" olarak tercüme edilir. Anlam olarak doğrudur bir sıkıntı yok. Ancak ayette (امْرَأَةً وَجَدتُّ) “vecedtumraeten”le öncelikle kadına vurgu yapılır. Elbetteki Hüdhüd’ün burada gayesi Hz.Süleyman’ın dikkatini çekmektir. Devamında kadının özelliklerini anlatarak bir açıdan bunu da başarır.
Bir kadın ki sıradan biri değil bir ülkenin hükümdarıdır. (تَمْلِكُهُمْ ) “Temlikuhum” bunu ifade eder. Ve öyle bir kadın hükümdar ki (شَيْءٍ كُلِّ مِن وَأُوتِيَتْ) “ve ûtiyet min kulli şey’in” kendisine her şeyden verilmiş. Yani Süleyman benzeri büyük nimet ve imkanlara sahip bir hükümdar.
Ve Hüdhüd çok özel bir ayrıntı verir Sebe Melikesi için: (عَظِيمٌ عَرْشٌ وَلَهَا) “Ve lehâ arşun azîm” ve büyük bir tahtı olan. Ve her türiü imkana sahip bir ülkeye hükmeden Sebe Melikesinin ona özgün bir özellik olarak büyük, gösterişli bir tahtı olduğu vurgusu yapar son olarak.(Neml suresi 23.ayet)
(امْرَاَةً) “İmraeten”, (تَمْلِكُهُمْ) “temlikuhum” ve (عَظِيمٌعَرْشٌ) "arşun azîm” ifadeleri orijinal dil ve metinde vurgu yapılıp öne çıkarılan ve böylece dikkat çekilen ifadelerdir. İmraeten bilinenin dışında yönetici bir kadına, güçlü ülkesine ve devleti adilane yöneten kadın hükümdara vurgu yapar. Hüdhüd bu açıdan Hz.Süleyman’ın dikkatni çekmek ister.
Dünya hakimi Hz.Süleyman da Hüdhüd’ün bu ifadelerinden doğal olarak etkilenip birde bu ön bilgiye tamamen güvenmeyip hakikatin araştırılması için resmi görevlendirme yaparak Hüdhüd’le bu ülkeye bir mektup gönderir.
Sebe Melikesinin devlet erkanına mektubu duyurma ifadeleri önemli anlamlar ifade eder: “Ey ileri gelenler! Bana çok önemli bir mektup atıldı”.(Neml suresi 29.ayet) "Mektup Süleyman'dandır, Rahmân ve Rahîm Allah'ın adıyla (başlamakta)dır”. (Neml suresi 30.ayet) "Bana karşı baş kaldırmayın, teslimiyet göstererek bana gelin diye (yazmaktadır)”.(Neml suresi 31.ayet)
Sebe Melikesinin gelen mektupla ilgili devlet erkanına yaptığı bu açıklamalarda olumlu ve sempatik bir yaklaşım vardır. (كَر۪يمٌ كِتَابٌ) “kitâbun kerîm”, (سُلَيْمٰنَ مِنْ) “min suleymâne”, (مُسْلِم۪ينَ۟ وَأْتُون۪ي) “ve’tûnî muslimîn” ifadeleri bu olumlu ve sempatik yaklaşımı içerir.
Melike, Sebe’nin devlet başkanıdır; ancak despot ve diktatör değildir. Ülkeyi ayette “elmeleu”(الْمَلَؤُ۬ا) olarak ifade edilen bir istişare heyetiyle yönetmektedir. Melikenin “sizler yanımda bulunmadıkça hiçbir işe kesin olarak karar vermem” ifadesi de bu heyetin göstermelik olmadığını ifade eder.
İleri gelenler, kendilerinin güçlü kuvvetli yani güçlü bir orduya sahip olduklarını ve savaşacaklarını açıkça ifade edip son sözü “emir senin; ne emredeceğini düşün”(Neml suresi 33.ayet) diyerek Melikeye bırakmışlardır.
Melike, öncelikle barıştan yana olduğunu ileri gelenlere(الْمَلَؤُ۬ا)“elmeleu” şu ifadelerle anlatır: “Krallar bir memlekete girdi mi, orayı harap ederler ve halkının ileri gelenlerini zelil hâle getirirler. İşte onlar böyle yaparlar”.(Neml suresi 34.ayet)
Bu durumda Melike, doğru ve mantıklı olanı yapacağını ayetteki şu ifadeyle söyler: "Ben (şimdi) onlara bir hediye göndereyim de, bakayım elçiler ne (gibi bir sonuç) ile dönecekler”. (Neml suresi 35.ayet)
Hz.Süleyman dünya hükümdarına, güç, kuvvet ve ihtişamına yakışır bir şekilde onların hediyelerini geri çevirir. Melikenin endişesini onlara iletir: “Sen onlara dön. Andolsun, biz onlara, karşı koyamayacakları ordularla gelir ve onları oradan aşağılanmış ve küçük düşürülmüş olarak çıkarırız”.(Neml suresi 37.ayet)
Hz.Süleyman’ın burada şu ifadesi anlamlıdır: “Ama belki de siz hediyenizle sevinirsiniz”, “Ama siz, hediyenizle böbürlenirsiniz". (Neml suresi 36.ayet)
Hz.Süleyman, elçiler ve getirdiklerinden onların kendilerine göre daha güçsüz olduklarını görmüş ve teslim olarak geleceklerinden emin Melikeyi etkileyip teslimiyetini kolaylaştırmak için Hüdhüd’ün onu anlatışta öne çıkardı tahtının hemen getirilmesini istemiştir. Burada öncelikli olan Melikedir ve onun Süleyman’a katılmasıdır. Dolayısıyla bir ülkenin güneşe tapınmayı bırakıp Allah’a inanarak diğer bir ülkeyle birlikteliğidir.
Tahtın getirilmesi ayrı bir olay. Burada bu ayrıntıya girmeyeceğiz. Ancak anlatılan olay yalnızca görüntü olarak değil tahtın gerçek anlamda getirilmesidir.
Yazı başlında vurgu yaptığımız üzere Hz.Süleyman’ın burada Sebe Melikesine sevgi ve cinsellik anlamında bir yaklaşımı söz konusu değildir. Ayetlerde buna vurgu ve işaret yoktur. Her ne kadar Hüdhüd’ün dilinden bir kadın olması, topluma hükümdarlık yapması, büyük bir tahtının olmasının anlatılması, saraya davet edildiğinde eteklerini toplaması magazinsel haberler içerse de Hz.Süleyman’la Melike arasındaki ilişki yukarda bahsedildiği üzere Kuran ifadelerinde yöneticiler arası ilişkilerdir. Aradaki ilişkiler, münasebetler, devletler arası münasebetten ibarettir. Süleyman ve Sebe Melikesi her biri bir insan olarak yönetici olmanın dışında birbirlerinden mutlaka cinsiyet olarak ta etkilenmişlerdir. Ancak Kuran’ın anlatılarında buna bir işaret yoktur ve böyle bir mana da çıkarılamaz.
Söylediğimiz gibi Hz.Süleyman bir dünya hakimidir. Bu hakimiyetin verdiği ve getirdiği nimet ve imkanlara sahiptir. Bu muhteşem güç, kuvvet elbette insanı etkiler. Duygularını tahrik eder. Öyledir, Süleyman da bu imkanlara vurgundur, hayrandır, sevdalıdır. Oldukça olmasını ister. Ancak Kuran anlatılarında her ne olursa olsun bütün nimet ve imkanların kendine Allah tarafından verildiğinin bilincinde ve her zaman O’nu anmakta, zikretmekte, ibadet etmekte ve her dem nimetlerden dolayı şükretmektedir. Karun benzeri ben çalıştım çabaladım, bu imkan, nimet ve hükümdarlığı ben elde ettim dememişti. Firavun vari halkına ‘sizi ben besliyor eğitiyorum dolayısıyla Rabbiniz benim’ iddiasında bulunmamıştır.
Melike geldiğinde onu etkilemek ve devlet olarak üstünlüklerini göstermek için Süleyman’ın isteğiyle biraz değişikliğe uğrattıkları tahtını ona gösterirler. Melike ‘tıpkısının aynısı’ şeklinde meal verebileceğimiz bir cevap verir. (هُوَۚ كَاَنَّهُ )”Ke ennehu huve” "tıpkı o”. Bu ifadede bir heyecan gariplik ve şaşkınlık yoktur. Bu benzerliği Melike gayet doğal karşılaşmıştır. Devamındaki ayet bazı müfessirlerce Hz.Süleyman’ın sözü olarak verilmekle birlikte genel çoğunlukça Melikenin sözü olarak kabul edilmiştir. Ancak öncesi ve sonrası ayetlerle birlikte anlam yerli yerine oturmamaktadır. Sanki anlatılmak istenen farklı bir durum söz konusudur.
“Gelince, “Senin tahtın böyle mi?” denildi. O da, “Sanki o! Fakat zaten daha önce bize bilgi verilmişti ve biz teslimiyet göstermiştik” dedi”.(Neml suresi 42.ayet) “Daha önce Allah’tan başka taptığı şeyler ona engel olmuştu. Çünkü o inkâr eden bir kavimden idi”. (Neml suresi 43.ayet)
Hz.Süleyman’a verilenler o döneme has bilim ve teknolojiydi. (عِلْماًۚ وَسُلَيْمٰنَ دَاوُ۫دَ اٰتَيْنَا) “âteynâ dâvûde ve suleymâne ilmâ”, (الْكِتَابِ مِنَ عِلْمٌ عِنْدَهُ) “indehu ilmun minel kitâbi”, (الْعِلْمَ وَاُو۫ت۪ينَا) “ve ûtînel ilme” ifadeleri bilimsel çalışmaları ve bunun sonuç verdiği teknolojiye işaret eder. Hz.Süleyman derin bilimsel çalışmalarla güçlü bir teknolojiye sahipti. Sebe ülkesininde benzer şekilde çalışmaları ve teknolojileri vardı. Hz.Süleyman’ın (شَيْءٍۜ كُلِّ مِنْ وَاُو۫ت۪ينَا) “ve ûtînâ min kulli şey’in” ile Hüdhüd’ün Sebe Melikesi için (شَيْءٍ كُلِّ مِنْ وَاُو۫تِيَتْ) “ve ûtiyet min kulli şey’in” ifadeleri her iki ülkeye de bilimsel çalışmalar sonucu üstün bir teknoloji verildiğine işaret eder. Bu ikisinden Süleyman’a verilenler daha üstün ve daha gelişmiş bir teknolojidir.
Tahtın getirilmesine Melikenin ilgisiz kalması ve hemen devamında “daha önce bize bilgi verilmişti ve biz teslimiyet göstermiştik” ifadesi Hz.Süleyman’ın sadece kendilerinin sahip olduklarını zannettiği bu(tahtı nakletme) tekniği Melikenin bildiğini belirtir. İşte bunun için Melike tahtını görünce şaşırmamıştır. Bu durumunda daha önce bu bilgiye sahip olduklarını ifade ederek açıklar. Ayettin devamında “daha önce Allah’tan başka taptığı şeyler ona engel olmuştu. Çünkü o inkâr eden bir kavimden idi” ifadelerinden Melikenin ve ülkesinin algı anlayış ve gereksinim duymaları nedeniyle bu teknolojiyi edinmedikleri anlaşılıyor. Veya gerekli görüp geliştirip yaygınlaştırmadıkları anlaşılır.
Bu teknolojiyle etkileme gerçekleşmeyince o günün üstün bilgi ve teknolojisiyle yapılmış saraya davet edilir Melike.
“Ona köşke gir denildiğinde” (لُجَّةً حَسِبَتْهُ رَاَتْهُ فَلَمَّا) “fe lemmâ raethu hasibethu lucceten” Melike onu görünce derin bir su sandı. (لُجَّةً)”lucceten” deniz ve akarsuların sığ yerleri sahillerin derin olmayan yerleri demektir. Böyle bir suyu görünce doğal olarak paçaları veya etekleri ıslanmasın diye insan eteklerini kaldırır veya paçalarını çemrer. Zira hafif derinlikte geçilip gidilecek sudur. Melikede insan doğası gereği hemen eteklerini kaldırıp topladı veya paçalarını çemredi. Ayette Melikenin bu davranışı (يْهَاۜسَاقَ عَنْ وَكَشَفَتْ)” lafzıyla ifade edilir. (سَاقَيْهَاۜ)”Sâkayhâ” her iki bacağı ifade eder. (كَشَفَ) “Keşefe” nesneyi örten şeyi kaldırmak anlamındadır. Buradan “ve keşefet an sâkayhâ” bacaklarındaki örtüyü, etek veya pantolon yada başka bir şekilde kıyafeti kaldırıp toparlayarak bacaklarını açtı manasına yani bacaklarının açılması anlamına gelir. (Neml suresi 44.ayet)
Melikenin bu tavrına karşı Hz.Süleyman ( قَوَار۪يرَۜ مِنْ مُمَرَّدٌ صَرْحٌ اِنَّهُ) “ innehu sarhun mumerradun min kavârîra”, ‘bu, (zemini) billurdan döşenmiş bir köşktür’ dedi. Hz. Süleyman’ın bu ifadesi, o günkü bilim ve teknolojiyle ortaya konulmuş bu sarayı, bu bilgi ve tekne sahip olmayan veya bilemeyen Melikeye anlatmak için çok kısa ve özlü bir ifadedir. (صَرْحٌ) “Sarhun” yüksek duvarlı bina demektir. (مُمَرَّدٌ ) “Mumerradun” yüksek duvarları yalçın kaya gibi düz bina demektir. (قَوَار۪يرَۜ) “Kavârîr” şişeler, cam şişeler demektir. “Doğrusu bu camdan yapılmış mücella bir salondur”, “Bu, (zemini) billurdan döşenmiş bir köşktür”, "Bu billurdan yapılmış, şeffaf bir zemindir” anlamlarında tercüme edilmiştir. Bu saray yalçın kaya gibi düz ve dik yükselen duvarları olan şişeden yapılmış devesa cam bir binaydı. Etrafı da bu şişelerle dizayn edilmişti. Bugünkü teknolojinin bile ulaşamadığı bir teknikle su görünümlü camdan devasa bir binaydı bu. Bina çevre zemini de aynı su görünümlü camdan yapılmıştı. Esasta ortada su yoktu. Bakıldığında sığ su görünümü veriyordu. Sebe Melikesi ve ülkesinin bilmediği bir teknolojiydi bu. Ve buna, bu teknolojiye ulaşmalarına esasta Allah’a inanmamaları, Allah’ı bırakıp güneşe secde eden kavmi neden olmuştu. Bu bilgi ve teknolojide, bunları edinmede, onların gerçek Allah’a inanmamaları ayetteki ifadeyle onların bilim teknik çalışmalarını sınırlandırmıştı. Allah’a inanmamayı hayata, olaylara, oluşlara bakış tarzı, algı, anlayış ve düşünce şekli olarak anlıyoruz. Allah’a inanmamanın getirdiği bir bakış açısı, bir düşünce tarzıdır burada vurgulanmak isteyen. Aksi durumda bugün İslam dünyası Allah’a inanmalarından dolayı dünyanın hakimi olmalıydı.
Melike bu gerçeği gördüğü için ‘ben kendime zulmettm’ (نَفْس۪ي ظَلَمْتُ اِنّ۪ي رَبِّ) “ rabbi innî zalemtu nefsî” "Rabbim! Şüphesiz ben kendime yazık etmişim” dedi. Yanlışta kalarak kendime ve toplumuna yazık etmişim. Yani daha iyisine ulaşma yolunu Allaha inanmayıp onun yoluna girmeyerek kapatmışım. Melikenin bu ifadeyi (kendime zulmettim), yapılan sarayla ilgili bilgisizliğinden birde yanlışa düşerek yapmaması gereken şeyi yani bacaklarını açması, göstermesi nedeniyle söylediği rivayet edilir. Bu konuda benzer farklı yorumlarda vardır.
Ve Melike artık doru olanı yapacak ve bunu şöyle ifade edecektir:
(لْعَالَم۪ينَ۟ رَبِّ الِلّٰهِ سُلَيْمٰنَ مَعَ وَاَسْلَمْتُ) “eslemtu mea suleymâne lillâhi rabbil âlemîn” Süleyman ile birlikte âlemlerin Rabbi olan Allah’a teslim oldum”.
Yani ilahi kaynaklı bilgiye, bu bilgiyle kurulan Hz.Süleyman’ın sistemine, alemlerin Rabbi olan Allah için onun adına teslim olup bu sisteme girdim, kabullendim demektedir. “Süleyman’la birlikte” (سُلَيْمٰنَ مَعَ) ifadesi, kendi bilimsel çalışma ve birikimleriyle birlikte onları yeni bir bakış açısıyla yorumlayıp değerlendirerek Süleyman’ın ilahi kaynaklı sistemine giriyorum, onu kabulleniyorum manası da içerir.