Ümit KARATAŞ
DOĞU TÜRKİSTAN ZULMÜ EN BÜYÜK İNSAN HAKKI İHLALİDİR!
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin kabul edilişinin yıl dönümünde, insan hak ve özgürlükleri açısından bütün dünyadaciddi bir geriye gidiş yaşanmaktadır. Son dönemde hızla artan kadın cinayetleri, ihmallere kurban giden madenciler, güvencesiz ve alın teri çalınan taşeron işçileri, maaş artırımında ve diğer özlük haklarında ayrımcılığa maruz kalan memurlar, emekliler gibi pek çok konuda insan hakları ihlalleri yaşanıyor. Dünya Sağlık Örgütü tarafından “Mümkün olan en yüksek sağlık standardına ulaşma hakkı” olarak tanımlanan sağlık hakkı hem sağlık hizmetinden faydalanan tüm toplum hem de bu hizmetin sunucuları olan sağlık çalışanları açısından eş zamanlı olarak düşünülmeli ve sadece kağıt üzerinde kalmamalıdır. Çünkü sağlık hakkı, vazgeçilmez ve ertelenemez bir insan hakkıdır. Sendikaların üye ve yöneticilerine yönelik baskılar, sürgünler ve mobbingin idarelerin tasarrufu ve yönlendirmesi ile yapıldığının bilinmesine rağmen, sendikaları hizaya getirme amaçlı olarak yapılan her türlü girişim karşısında bütün gücümüzle duracağımızdan hiç kimsenin şüphesi olmamalıdır.
Bugün dünyanın birçok bölgesinde hak ve özgürlük kisvesi altında katliamlar yaşanmaktadır.
1757 yılından beri Çin işgali altındaki Doğu Türkistan, boğazımızda düğümdür. Bir buçuk asırdan beri zulme uğrayan, soykırım gören, evlerinden yurtlarından edilen soydaşlarımızın görmezden gelinmesi ne Türkiye ne de dünya nezdinde bir anlam ifade etmiyorsa bugün dünyada insan haklarından söz etmek mümkün değildir.
Çin zulmünden kaçan soydaşlarımız, anayurtlarında yaşayan yakınlarından haber dahi alamazken, zulmün boyutlarının soykırıma dönüştüğü görülmektedir. Doğu Türkistanlı soydaşlarımızın binlerce yıldır yaşadığı topraklar işgal altında olduğu gibi seyahat özgürlükleri kısıtlanmakta, doğum kontrolü yoluyla nüfuslarına müdahale edilmektedir.
Eğitim kampları adı altında tek tip kıyafetlerin giydirildiği, kulelerde askerler tarafından kontrol edilen toplama kamplarında işkencelere maruz bırakılan soydaşlarımızın yaşadığı zulüm yürekleri dağlamaktadır. Dini inançlarına kadar müdahaleye uğrayan, zorla içki içirilen kardeşlerimizin çektiği bu sıkıntıların, bilhassa İslam dünyasında karşılığının olmaması anlaşılır gibi değildir.
Çin hükümeti, zorla kendi topraklarına kattığı ve zorla vatandaş yaptığı soydaşlarımızdan yaşama hakkını dahi esirgerken hangi insan hakkından bahsedecek, hangi değerleri savunacağız? Bu nedenle özellikle Birleşmiş Milletler’in dünyanın kanayan yarası haline gelmiş olan bu soruna eğilmesini istiyoruz.
KAMU SAĞLIK-SEN olarak örgütlenme ve hak arama mücadelemizi temel insan hakkı olarak kabul etmekte, kutsal bir hak olarak telakki etmekteyiz. Bu hakkımızı kullanmak noktasında, ülkemizdeki düzenlemeleri ve uygulamaları uluslararası sözleşmelerle belirlenen standartlara çıkarmak için mücadele vermekteyiz.
Günümüzde değişen toplumsal ve ekonomik yapı nedeniyle, insanların büyük çoğunluğunun yegâne yaşam kaynağı, sahip oldukları iş ve elde ettikleri gelirdir. Dolayısıyla en temel insan hakkından biri olan çalışma hakkı, giderek daha yaşamsal hale gelmektedir. Küreselleşen dünyada, küresel sermayenin, çalışanların elinden insanca yaşama hakkını almaması için her çalışana kendisi ve ailesinin insanca yaşamasına yetecek kadar ücret alması hakkını vermek zorundayız.
Bugün gelinen noktada insanlık için tek çıkar yol, barış içinde kardeşçe yaşamayı hedef alan bir düzen sağlamaktır. Yaşama hakkı temelinde, nimetin ve külfetin eşit paylaşıldığı demokrasiler inşa etmek zorundayız. Bizler insan hakkı gibi kavramları; demokrasi, özgürlük gibi erdemleri birilerinin tekeline bıraktığımız sürece yaşanan sorunlar devam edecek, bu kimseler adaleti, istediği kimselere istedikleri kadar dağıtacaklardır. Unutulmamalıdır ki; insan hakkı kisvesi altına sığınıp, katliam yapanlar karşısında; yaşama hakkını kullanmak isteyenlerin verdiği mücadele daha kutsal, daha erdemli ve insan haklarına daha uygundur. Bu nedenle insan haklarından bahsederken, yapılması gereken ilk şey, insan hakkını zümrelerin, grupların ya da sermayenin tekelinden kurtararak gerçek sahibi olan insana, şartsız, koşulsuz teslim etmektir"