Kenar mahalle çocuklarının idolü olmak için kurban olduğum sisteme karşı çok direndim. En azından daha az hasar için. Var gücümle savaşırım; savaşırım ki koltukların, fakültelerin, sınıf yönetimini parayla anlatan, üstüne üstlük uzaktan eğitimle anlatabileceğini iddaa eden şahane kurumların hakkından gelirim diye düşündüm. Bir ara buna sahiden inandım.
İnsan nelerle aldatıyor kendini çok garip. Benim kendi kendime söylediğim yalanlar mı yoksa sınıf yönetimini seminerle verebileceğini vaat eden kurumlar mı daha komik düşünmedim de değil. Neyse ki bu düzmecenin hakkından çok geçmeden gelebildim. İkisini de birbirine vurup kırmayı başardım. Artık kendi yalanlarımın doğru olma ihtimaline daha çok inanıyorum en azından. Sınıflara adım atmamış kişilerin o adım atmadığı sınıflarda fikir üretme bakımından at koşturması ironiden başka bir şey gelmiyor bana.
Çocukları kategorize eden, onları anlamaya değil ezberlemeye iten, konuşmaya değil dinlemeye, daha çok dinlemeye sürükleyen, küçücük elleriyle sınav kağıtlarının hakkından gelmeye çalıştığı yetmiyormuş gibi dünyanın en saçma zırvası optik doldurma safsatasının zorluğuyla yıpranmaya yol aldıran bu kargaşa içerisinde, çocukların yapabileceği en klas hareket ellerini bağlayıp çiçek olmak olur olsa olsa! Gerçekten istediğiniz buysa iki ders boyunca hiçbir tebessüm teşebbüsünde bulunmayın, sonraki derslerde dersin bitmesi için içinden dua eden elleri bağlı çiçekler bulabilirsiniz!
Sınavlar kategorize eder, çocukları sınıflandırır, yeteneklerini köreltir, onları başkalarıyla yarışmaya çalışmaktan, kendilerini keşfetmelerinin önüne geçer dediğim bir canlı yayın kaydını bir daha bulamamış olmam kendimi bu konuda haklı olduğum düşüncesine itti. Sessiz sınıflardan, cümle kurmaktan çekinen çocukların olduğu dört duvar kalabalığından, ''aman şu hocaya denk gelmeyeyim kesin bir kusurumu bulur'' korkusundan, en az sesle ders işlenen sınıf en iyi sınıftır, sınıfından en az 'gürültü' gelen öğretmen en iyi öğretmendir tezine kadar bunların cümlesine iman edilen bir ortamda; gülümsemenin, kollarını açmanın, tek bir güzel cümleye havası değişen ortamların hayalini kurmak çok da ütopik olmasa gerek. Bütün bu sessiz sınıf hayaliyle, öğrencili ortamları kafa dinleme alanı zanneden kişi kurum ve kuruluşlara karşı savunmamız gereken en önemli tez bence şu olmalıdır:
*
Çocukların ağzından çıkan hiçbir fikir gürültü değildir, gürültü; o fikrin bir halta yaramayacağını zanneden beyinlerde zaten bolca mevcuttur. Ekstra bir çabaya ihtiyaç asla yoktur!