Özüne, Evine, Kendine Dön! Meydanlar Sahibini Beklerken…
Savrulurken raconun kırmızı pelerini o zarif öfkeye,
Zaman ki sana hasta oldu.
İncelikli haytasın,
Nüksederken mahallenin maşallahı eyvallahı,
Güzelleş be oğlum.
Şimdilik ölümüne kadar hayattasın,
Şimdilik, ölümüne kadar hayattasın.
İncelikli Hayat/ Küçük İskender
Instagram sayfamızı takip etmek için tıklayınız
Bir sigara yak! Erol Battal’ınkinden. Ve bir Erol Battal gülüşü ver, halen umut bağlayanlara…
Beyazıt Meydanı’na çık Filistin keyfiyenle yeniden... YÖK yok olsun de yine… Bir intifada başlat! İşgal altındaki yılgın ruhlarımızda. Ve bir marş söyle! Ömer Karaoğlu’ndan… “Hadi Ammar, hadi Ammar, durma at, Ebabiller sana kanat çırparlar.” Diye…
Eline bir taş al. Fırlat Beyazıt Meydanı’ndan, Mina’daki şeytana…
Sırtını İsrail Konsolosluğunun duvarına dayayıp sol elinle parmaklıklardan tutup sağ elinle de yumruğunu sıkarken haykırdığın gibi haykır bir defa da bizim için.
Oturduğun masalarda tekrar ayağa kalkma! Hiç oturmamak en doğrusudur bazen.
Boş cüzdan fırlatma, objektiflere... Tam aksine şişkin, dolu cüzdanlar fırlat ki o cüzdanın, içindekilerle birlikte bir çocuğun yüzünü güldürebilecek kudretten yoksun olduğunu çeksin kameralar…
Susuz kalan ruhlarımız için nehirler düşle göl kenarlarında…
Bir bebeğin çığlığında uyan. Ve çocuğunun yüzüne bakamayan bir babanın sessiz haykırışında…
Her şeye rağmen, bir sen varsın. Bir de senden olanlar, bu çarka çomak sokabilecek olan. Son kalenin son muhafızısın Tatar Çölü’nde. Bunu hatırla.
Bir Simurg gibi kül olmaya kanat çırp, küllerinden yeniden doğmak için. Bil ki Simurg yolda olandır. Vazgeçmeyendir… Beklenendir… Umudun adıdır…
Ali, Zülfikârı tutan eldir. Zülfikârın hakkını verendir. Bunu unutma.
WhatsApp Grubumuz İçin TIKLAYINIZ
Fotoğrafını taşısın Musaplar göğüslerinde gururla… Kaleminin mürekkebi alın terimizle tartılsın, nesnelerin tarihselliği bağlamında…
Godiva’nın beyaz atına bin, dünya nimetlerinden soyunarak. Bir yanımız yaprak dökmesin. Her yanımız bahar bahçe olsun sonunda.
“Olmasaydı sonumuz böyle.” Şarkıları dinlemeyelim artık. Kendi türkülerimizi söyleyelim meydanlarda. Sosyal medyada toplumsal rızanın değil, halkın arasında Hakk'ın rızasının peşinde koşalım. Faaliyetlerimiz değil amellerimiz konuşulsun gariban sofralarında. Çay ocaklarında bir simidi bölüşelim yine… Yeter ki umutlarımız solmasın zirveden yeni ufuklara…
“Ramazan Yavrum, ne yapacağız biz seninle.” diyen selefinin içtenliğini yaşat teşkilata. Yaşat ki ayar vermek zorunda kaldıkların bile tebessümle karşılasın, ona yaptıkları gibi.
Plazandan aşağıya in. Bir çay iç, ince belli bardakta, şekersiz ve kaçağından. Sonra dök içini. Birlikte kahredelim bizi ayıran nehre ve Kazancakis’in kuşlarının hikayesine dönüşen sisteme rehin düşüşümüzün resmine… Aramızdan kurtarıcı diye gönderdiklerimizin kadim Çin hikayesindeki ejderhaya dönüşümündeki paradoksumuza da göz yaşı dökelim.
“Ali Cabbar”ın şarkısını dinle. Çekinme sen de söyle: “Dayan Ali Cabbar dayanabilirsen” De. “Açlıktan ölme, yoksul kalsan da.” De. Bir de sen anlat aslı neymiş bu hikâyenin...
Kodak marka bir fotoğraf makinesi tak boynuna, isteklerinin Kodak’ına ulaşman adına. Yeniden fotoğrafını çek makus talihimizin…
“Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yoğimiş kurtaracak bahtı kara maderini.” Diyenlere…
“Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini.” Diyerek çık meydanlara…
Özüne dön,
Evine dön,
Kendine dön. Kendin ol. Öyle çok daha güzelsin.
Celal Demirci