Görevden alınan il ve ilçe milli eğitim müdürlerinin sesini duyan yok mu?
HAVUZ MAĞDURLARININ SESİNİ DUYAN YOK MU?
MEB’de gözlerden uzak bir dram yaşanıyor. Bir dönem il veya ilçe milli eğitim müdürlüğü yapmış yüzlerce eğitim yöneticisine, şimdilerde göreve yeni başlayan öğretmen maaşı layık görülüyor.
Yıllarını eğitime, eğitim yönetimine vermiş yöneticiler kendilerine yapılan bu haksızlığı anlayamıyor, hazmedemiyor. “Her devrim önce kendi çocuklarını yermiş, bu devrim ise bizim çocuklarımızın rızkını yemeye başladı.” diyerek seslerini duyurmaya çalışıyorlar.
Ülkemizde ilçe, il ve merkez teşkilatı düzeyinde eğitim yöneticisinin atanması ve görevden alınması tamamen bakanların uhdesine/keyfiyetine bırakılmış durumdadır. Kısa dönemler için göreve getirilen bakanlar bile bu kadrolarda köklü değişikliğe gidiyorlar.
Bu yüzden bir bakan döneminde tercih edilerek üst görevlere getirilen yöneticiler, bakan değişiminde bir anda kendini tamamen sistemin dışında bulabiliyor. Problemin kaynağı, yöneticilerin başarısız olması değil buradaki sistemsizlik ve keyfiyettir.
Önceleri istisna olan geçici uygulamalar zamanla yaygın hale geldi. Üst görevlerden alınan müdürlerin öğretmen olarak değil de “eğitim uzmanı” veya “araştırmacı” olarak atanması, ilk bakışta onların saygınlığını koruma çabası gibi algılanıyor.
Ancak gerçekte durum hiç de öyle olmuyor. Üst görevlerde uzun süren vekâlet dönemleri, atandığı makamın özlük hakkını elde etmesine iki ay kala görevden almalar ve özensiz birçok uygulamayla süreç tam bir drama dönüşüyor.
İlçe müdürlüğünde iki, il müdürlüğünde üç yıl kadrolu görev yapmadan havuza alınan müdürler, direkt araştırmacı; bu şartları sağlayanlar ise iki yıl eğitim uzmanlığından sonra araştırmacı kadrosuna alınıyor. Bakanlık merkez teşkilatı için bu süreler aranmıyor ve iki tür araştırmacı ataması yapılıyor. Bu çifte standart bile özensizliği gösteriyor. İl ve ilçe müdürleri için tercih edilen araştırmacı kadrosu, 2200 ek göstergeli ve maaşı neredeyse göreve yeni başlayan öğretmen maaşına eşit.
Buradaki uygulamanın tamamı ve merkez-taşra ayrımı; eğitimci saygınlığına, işin doğasına, genel teamül ve hakkaniyete, hukuk devleti ilkesine, doğmuş hakkı tanıma, kazanılmış hakka saygı duyma ilkesine uygun değildir ve tam bir cezalandırma yöntemidir.
Burada asıl sorulması gereken ve arkadaşlarımızın da anlamakta zorlandığı konu şudur: Bir dönem başarılı ve güvenilir bulunduğu için, ülkemiz adeta uçurumun kenarındayken tercih edilen ve en kritik görevler yaptırılan, fetöyü tasfiye eden, riske atılan, bugünlerde çoğu yargılanan bürokratlara bu mağduriyet neden yaşatılıyor? İktidar mı değişti? Birileri hesap mı görüyor? Neden unutulduk, hangi yanlışı yaptık?
Sorular soruları getiriyor ve işin içinden çıkamıyorlar. Mevzuat böyle deniyorsa merkez teşkilatı için bulunan çözüm (16 Haziran 2020 tarihli KHK) neden herkesi kapsamıyor?
Kimse bu yapılanı savunamaz. Havuzda atıl kalarak maaş almayı kimse kabullenmez. Bu arkadaşlarımız muhatap alınmalı, il ve bakanlık müfettişliği gibi birçok alternatif çözüm üretilmeli ve kendilerine sunulmalıdır. Ekonomik sıkıntıların yoğun yaşandığı bir dönemde, bu müdürlerin hizmet cetvellerine ve birikimlerine uygun pozisyona, eğitim sistemimizin de yetişmiş yöneticiye ihtiyacı vardır.
Devletimizin binlerce yetişmiş eğitim yöneticisini; hemşeri, eş dost ve akrabaya, eşin tanıdığına, dostun önerdiğine yer açmak için kenara itme hakkı olamaz, olmamalıdır. Yanlış yapanlar, harama bulaşanlar ayıklanmalı, deşifre edilmeli, masum ve başarılı olanlar korunmalı, hepsi aynı kefeye koyulmamalıdır.
Önemli bir görevdeyken bir anda maaşı dörtte bir oranında düşüren, öğretmen olarak bile atanmaya engel olan, maaşın dışında sınav, ek ders vs. bütün gelir imkânlarını ortadan kaldıran, hatta geri ödeme riski barındıran, kırk yaşında sistemin dışına iten bir uygulama şu anda görev yapan bütün bürokratlar için de ileride karşılaşacakları risk demektir. Atanacağınız üst görevden ayrıldığınızda maaşınız dörtte bir oranında düşecek denilseydi kim bu görevleri kabul ederdi?
Bizim sisteme, istikrara, insafa, eğitimi bilen dertli eğitim yöneticilerine ve her şeyden önce feraset ve cesarete, biraz da sabra ihtiyacımız var. Gelin bir sistem kuralım, devrim kendi çocuklarını yemesin, kimse kimseden gözünü kaçırmak zorunda kalmasın, her kademede yapılan görevlerin gururu yaşansın.
Eğitimciler, her dönem, onuru ile gururu ile toplumda değer görsün. Ancak önce bunu biz kendi içimizde sağlayalım. Valiler, kaymakamlar, askerler, emniyetçiler vs. birçok kurumda başarılanı biz eğitimciler neden başaramayalım? 2023’e giderken bir kişiyi bile küstürme lüksünüz yok ve geç kalmadan bu sese kulak verin.
Talat YAVUZ
Memur Sen İstanbul İl Başkanı