Asabi Bir Sendikacının Portresi: “Tutsak Sendikacılar…” "Siz benim neler çektiğimi nereden bileceksiniz"
Sizin de içiniz acımadı mı gerçekten. Kartal’da kartal yuvasını andıran denize nazır bir mevkide esaret. Bir an aklıma Alexandre Dumas’nın Üç Silahşörler adlı romanının devamı niteliğinde olan “Demir Maskeli Adam” romanı geldi.Kral XIV. Louis’den iki saat sonra doğan ikiz kardeşi Philippe;yasalara göre kralın varisi büyük oğul olduğundan ve varise rakip olabileceğinden dolayı saraydan uzaklaştırılıp Bastil’de bir zindana atılmıştır.
Bu roman: erdemli insanlar arasındaki dostluğun; makam, mevki, para ve şöhretin de üzerinde olan daha değerli bir bağ olduğunu,gerçek dostluk ve sadakatin her şeyin üzerinde olduğunu anlatıyormuş.Gerçek dostların, hiçbir başka şey için birbirlerine ihanet etmeyeceğini ve hiçbir çıkar için dostluklarından vaz geçmeyeceğini de... Bilmem anlatabildim mi…
Biz bu tür şeyleri yalnız romanlarda olur zannediyorduk. Meğer günümüzde de yaşanıyormuş bu acılar.Bir önceki şube başkanı Genel Başkan olunca veliahdına şubede tutsak beklemek düşüyormuş demek… Ama burada anlamakta zorlandığımız konu şu: 3 dönem kuralı kaldırılarak tutsaklığın emekli olana kadar uzatılması. Yani sayın başkanın da ifade ettiği gibi gönüllülük, gönüllü tutsaklık. Bir nevi celladına âşık olma durumu da diyebileceğimiz Stockholm Sendromu… Yoksa bir insan bunca sıkıntıya neden katlansın değil mi?
Açıkçası; biz, sizin neler çektiğinizi bilmiyoruz. Bilmek de istemiyoruz. Bilmiyoruz: Çünkü hiç deniz manzaralı odamız, makam aracımız, astronomik maaşımız, yediğin içtiğin sendikadan misafir ağırlamalarımız olmadı. İşte bu yüzden bilmiyoruz, neler çektiğinizi!
Geçmişte de bugün de sendikadan nimetlenenlerden de olmadık. O yüzden “geçmişte nimetlenen” sözünüzü de anlamıyoruz. Son 15 yılda sendikacılık yapanların mal varlıklarının ve banka hesaplarının dökümlerini yayınlasalar da bizde anlasak ne tür nimetleri varmış sendikanın ve kimler nimetlenmiş sendikadan… Diğer türlü onu da bilmiyoruz.
1980'lerin Türk Sineması senaryolarında sürekli; "Burjuva kadınının kimlik bunalımları ve tükenmişlik sendromuna bağlı mutsuzluğunu konu alan" temalar işlenirdi. 2020’li yıllarda da parayı bulmuş ama bir türlü mutlu olamamış, dava arkadaşlarına yol verip, sendika binasında tutsak kalmış sendikacılarımızın tükenmişlik sendromunu konu alan filmlere hazır olalım hep birlikte… Meğer ne büyük dertleri varmış bu sendikacılarımızın da haberimiz yokmuş.
Boş yere üzmüşüz adamları... Hele o Öğretmenlik Meslek Kanunu gibi önemsiz bir konu için istifa edenler yok mu... Ne çok üzdünüz bu sendikacıları. Artık iki dünyada da iki yakanız bir araya gelmez. Bu mübarek adamlara yapılacak şey mi?
“Yetişebilmek için ötelediğiniz aileniz, sağlığınız, tatilinizden fedakârlıklar…”diyor Sayın Başkan…Tabii biz ekmek bulamadığımız için:Tatilde ne lan! Moduna geçiyoruz ama… Tatil işte! Adam tatil yapamamış:Sen kalkmış, ekmek diyorsun, uzmanlık diyorsun, liyakat, kariyer falan filan diyorsun… Tatil yapamadım diyor adam. Taaatiiillll…
Sayın Başkan bir de hayali “damdan düşenler sendikası”dan dem vurmuş. Damdan düşenler sendikası, Öğretmenlik Meslek Kanunundaki politikasızlık ve sendika seçimlerindeki delege demokrasisi üzerinden çekilen balans ayarı yüzünden sendikaya küsüp istifa eden emektârların sendikası olabilir ancak. Çünkü Kartal’daki yuvaya damdan düşülmez. Ancak çift kanatla uçarak çıkılır.
“Başka bir ülkede olsa sendikacılık tarihine altın harflerle yazılacak kazanımlarınız vardır hâlbuki.” demiş Sayın Başkan ve sıralamış kazanımları… O bahsettiği kazanımları tutsak olduğu yerden kendisi kazanmadı. Bugün göz yaşları içerisinde sendikasından istifa etmek zorunda kalanların alınteri ve gözyaşıyla kazanıldı o kazanımlar… Sürekli dönüp dönüp“Biz varya!” diye başlayan nutuklarınız artık kabul görmüyor.
Tıpkı “Banker Bilo” filmindeki Şener Şen’in, İlyas Salman’a: “Sor bakalım niye yaptın diye sor...” dedikten sonra İlyas Salman’ın: “Peki lan söyle bakalım niye yaptın?” demesi aklımıza geliyor. O yüzden sormuyoruz: Nasıl tutsak olduğunuzu ya da neler çektiğinizi… Hep aynı hikâye…
Düne kadar dava adamı, uç beyi, derebeyi olarak adlandırılanların, bugün üç dönem kuralının kaldırılmasını ve astronomik maaşları eleştirdiği için serseri mayın olarak nitelenmesi de bir başka aymazlık… Artık bu söylemleri midemiz kaldırmıyor. Bu nasıl bir densizlik ve izansızlıktır. Bu nasıl bir kendini kaybetmedir. Bu nasıl bir gözüdönmüşlük ve koltuk hırsıdır.
Sahada karşılığımız yokmuş. Doğrudur. Hiç kimse çocuklarına götürdüğü ekmek küçüldüğü için bizim karşımızda değil. Bu konuda bizi muhatap kabul etmiyor. Her ekmek almaya gittiğinde, bizi anmıyor. Kulağımızı çınlatmıyor. Bu konularda karşılığımızın olmadığı doğrudur.Karşılığımız yok…Etrafımıza topladığımız yarenlerimizle hooop eller yukarıya, astronomik maaş değişiklikleri cebe diyemiyoruz. Tabiiki karşılığımız yok.
Ziyaretimize gelen bir yol arkadaşımızı, aynı davaya gönül vermiş kardeşimizi "Ne var? Ne istiyorsun?" diye azarlamadığımız ve ona bir insan olarak, insanca muamele etttiğimiz; “Yaradanı sev yaradandan ötürü” dediğimiz için ayarlarımız bozulmuş, fabrika ayarlarına dönmüş de olabiliriz…
Sendikal başarılara gelince, hakkını teslim etmek lazım…
KAMUBİZ.COM İnstagram KANALI İÇİN TIKLAYINIZ
-Yoksulluk sınırının altında buçuklu zamlara imza atarken tutsak mıydınız?
- Üç dönem kuralını kaldırırken tutsak mıydınız?
- İkiöğretmen maaşından fazla maaş alırken de tutsak mıydınız?
- Plazalarda, deniz manzaralı makam odalarındaki kuş sütü eksik sofralarda kabuller yaparken tutsak mıydınız?
- 14 sendika Öğretmenlik Meslek Kanunu için eylem yaparken tutsak mıydınız?
- Delege demokrasisine Teşkilattan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı marifetiyle balans ayarı çekilirken ve bu balans ayarından özellikle ülkenin Batısında bulunan illerdeki teşkilatlar etkilenirken tutsakmıydınız?
Bütün bunlar tarihe geçecek başarılardır gerçekten de... Bu tarihi başarıları kutlayanlar ya istifa ediyorlar ya da yeni bir sendika ne zaman kurulacak diye bekliyorlar…
Kendi dava arkadaşlarına, "serseri mayın, insan olun insan" türü seviyesiz hitaplarda bulunmak da her sendika başkanının harcı değildir. Bizler, insan olmaya insanız da…Umarım ki sizler de insan kalabilirsiniz…
"Üslub-u beyan, ayniyle insan" demiş atalarımız. Size de bu yakışırdı zaten. Şaşırdık mı peki? Kesinlikle hayır...
Bekleyin… Kartal’daki kartal yuvasından hep birlikte özgürlüğe uçacak; sizi de özgürleştireceğiz…
Yıldırım Demirci
WhatsApp Grubumuz İçin TIKLAYINIZ