Zekâ, genel zihinsel kapasite, kavram ve algı yardımıyla soyut ve somut nesneler arasındaki ilişkiyi kavrayabilmektir. Zekâ soyut düşünebilme, akıl yürütme, muhakeme etme, planlama yapabilmektir. Bu zihinsel işlevleri uyumlu şekilde bir amaca yönelik olarak kullanabilme, öğrenebilme ve tecrübelerden faydalanabilme yetenekleri zekâ olarak adlandırılmaktadır.
Türk Dil Kurumunun tanımına göre “Zeki olmak”;anlama, kavrama yeteneği olan, zekâsı olan, çabuk ve kolay kavrayan manalarına gelir. Bireylerdeki bu nitelikler zekâ seviyesi yükseldikçe artar, zekâ seviyesi düştükçe de azalır.
İnsanların tamamına yakını orta zekâ seviyesine sahiptirler, üstün ve normalaltı zekâlıların oranı oldukça düşüktür.
Akranlarına göre daha zeki bir öğrencinin, zekiliğini çalışkanlığı ile taçlandırdığında eğitimde başarılı olma ihtimali oldukça yüksektir. Ama zeki olmak, eğitimde başarılı olmak için yegâne ve yeterli şart asla değildir.
Biz eğitimciler birçok ebeveynin “benim çocuğum çok zeki, ama çalışmıyor” serzenişlerini işitir dururuz. Söz konusu çocukların, ebeveynlerinin tanımladığı gibi “çok zeki” olup- olmadıkları kesin olmasa da, apaçık ve net olan durum, yeterince çalışmayan öğrencinin başarılı olma şansının zaten olmadığıdır. Bazen de tersi olur, “çok zeki olmadığım için başaramıyorum” ya da “ben çalışsam yaparım da çok çalışmıyorum “diye kendisini rahatlatan öğrenciler görürüz. Bu, aslında tembelliğe bir kılıf uydurmadır. Yeterince “çalışmadığın için başarılı olamaman” asla marifet değil bilâkis tembelliğinin bir göstergesidir. Bunun yanında okul ve öğretmenlerini beğenmeme nedeniyle başarıyı yakalayamadığını dile getiren öğrenci ve velilerimiz de az değildir. Hâlbuki başarıda asıl olan, en az % 80 etkinliğe sahip olan faktör öğrencidir, onun sürekli ve düzenli çalışmasıdır. Okulun donanımı, fiziki yapısı, öğretmenlerin tutumları vb. faktörler, öğrencinin başarısında bilinenin aksine çok daha az etkindir.
Üstün zekâlı bir öğrenci diğer öğrencilere göre, görece çalışmaya daha az emek ve zaman harcayarak bir bilgiyi öğrenebilir. Somutlaştırırsak, diğer öğrencilerin 2-3 kez okuyarak 3-4 saatte öğrenebildikleri bir konuyu, daha zeki öğrenci belki bir kez okuyarak, bir saatte öğrenebilir. Zeki olmak, çalışma ihmal edilmediği sürece bu bir avantajdır. Ama çalışmayan, kafa yormayan, emek harcamayan zeki öğrencinin başarısı sınırlıdır, her zaman başarılı olması asla mümkün değildir. Hatta yeterince çalışmayan zeki öğrenci, abartılı özgüveni ile “ben nasıl olsa çabuk anlıyorum, hızlı öğreniyorum, diğerleri kadar çalışmaya ihtiyacım yok” gibi düşünmeye başlarsa tehlike çanları çalıyor demektir. Böyle bir öğrencinin eğitimde başarılı olma ihtimali olmadığı gibi hayatta da başarılı ve mutlu olması çok zordur. Sıradan işler onu mutlu etmez, gözü hep yukarılardadır. Değerlerden yoksun zeki kişinin, asgari ücretli bir işte çalışıp rızkını temin etmek yerine “ kısa yoldan köşeyi dönmek” hesapları yaparak gayrimeşru işlere tevessül etme ihtimali çok daha yüksektir. Böylece tembel olan zeki kişinin zekiliği onun için avantaj değil, dezavantaj haline dönüşmüş olur.
Eğitim sistemimizdeki akademik başarının olmazsa olmaz şartı, asgari ortalama zekâya sahip olmanın yanında sürekli ve düzenli kitap okuma ve ders çalışma alışkanlığı kazanmış olmaktır. Küçüklüğünden beri hemen her gün aksatmadan kitap okuyan ve düzenli olarak günün 3-4 saatini ders çalışmaya ayırabilen bir öğrencinin eğitim sistemimizde başaramayacağı sınav yok gibidir. Tabi ki sürekli çalışma zordur, uzun bir zaman ve çok emek ister, birçok öğrenci bunu doğal olarak başaramaz. Üstün akademik başarı hedefleyen ebeveynler, çocuklarını takip etmeli, küçük yaşlardan itibaren kitap okuma ve ders çalışma alışkanlıklarını onlara mutlaka kazandırmalıdırlar.