Son günlerde başta eğitim camiasının, siyasilerin, haber kanallarının ve sosyal medyanın gündeminden düşmeyen ‘Uzman ve Başöğretmen’ sınavının tartışmaları devam ediyor.
Bu tartışmada şiddetle ‘sınav olsun’ diyenler de var, ‘sınav olmasın’ diyenler de var. Sendikalar önce sessiz kalsalar da sonradan kısık seslerle karşı çıktılar. Bu kısık seslerin hesabını üyeler sorar mı bilmiyorum ama kendi adıma sendikal düşüncelerimiz gözden geçireceğim.
Ben de sınav ile bu unvanların verilmesine karşı olan bir eğitimciyim. Neden mi?
Öncelikle bu uygulamanın eşitlik ve adalet ilkesine aykırı olduğunu düşünüyorum. Bir dava açıldığında da muhtemelen süreç askıya alınacaktır.
Bir kural veya kaide net, şeffaf, itiraza mahal vermeden uygulanabilir ve sahadaki yansımaları dikkate alınarak yapılmalıdır.
Örneğin emniyet teşkilatında veya askeri kurumlarda kim, nasıl, ne zaman, neye göre terfi olur net olarak bellidir. Verilecek unvanların, rütbelerin mahiyeti ve süreci apaçık bellidir. Bu durum itiraza geçit vermeyecek niteliktedir.
Eğitim camiasındaki gibi belirsizlikler öğretmenleri zihnen ve bedenen yormaktadır. Neden eğitim camiasında bu düzen sağlanamıyor anlamış değilim.
Daha önce yeni atandığı için uzmanlık sınavına giremeyen bir öğretmen için bu hak 18 sene sonra tanınıyor. Hâlbuki her yıl aynı dönemde yapılması gerekmez miydi? Aradaki kayıplar adil mi?
Bu düzende 9 sene çalışan bir öğretmen belki de 18-20 sene daha bu sınava giremeyecek anlamı da çıkmıyor mu?
Hadi şimdi sınav yapalım 18-20 sene sonra tekrar yaparız gibi bir algı oluşuyor öğretmen camiasında. Yani zamanı on ikiden vuran şanslı bir kesim olacak, diğer kesim talihsiz mi sayılacak? Gelin bu süreci kimseyi mağdur etmeden çözüme kavuşturalım.
Bir komutana veya emniyet amirine sınavla rütbe verilmesi nasıl abes geliyorsa öğretmene de aynı şekilde unvanlar sınavla verilemez. Verilmemelidir. Bir komutan zaten işinin ehlidir. Bir emniyet amiri zaten işinin uzmanıdır. Bir öğretmen de üniversitede ilgili bölümü başarıyla tamamlayarak işinin uzmanı olmuştur.
Bazı kesimler ‘ Doktorlar da uzmanlık sınavına giriyor’ diye cehaletlerini faş ediyorlar. Biz yine de onların anlayacağı dilden cevap verelim.
Öğretmenlik ile doktorluk mesleği bir değil ki… Doktorların aldığı eğitimden sonra önlerinde onlarca kapı açılır.
Göz mü?
Kulak burun boğaz mı?
Beyin cerrahı mı?
Genel cerrah mı?
Kadın doğum mu? Vs vs gibi uzmanlık alanları açılır. İsteyen o alanda kendini geliştirir. Sınava girer ve kazanırsa o unvan verilir.
Peki, bir matematik öğretmeni düşünelim. O matematik öğretmeni zaten kendi alanında yetiştirildi ve uzmandır. Matematik eğitiminden sonra nasıl bir soru yönlendirmeyi düşünüyorsunuz? Doktorlar gibi hangi başka kapılar açabilirsiniz?
Seç bakalım matematikten sonra hangisini seçiyorsun? Diyebilir misiniz? Ancak; hadi müdür yardımcısı ol, ya da müdür ol diyerek sınav yapılabilir.
Uzmanlık unvanı veya başöğretmen unvanı verilecekse tecrübeye göre verilebilir. Sınavda ısrar edilirse çalışma barışı, uyum ve ahenk kesinlikle bozulacaktır.
Öğrenciler arasında benim öğretmenim uzman seninki değil çatışması yaşanacak.
Veliler çocuklarını uzman olan öğretmenin sınıfında okutmak isteyecek. Uzmanlık sınavını kazanamayan öğretmenler ile çatışma ortamı oluşacak.
Öğretmenler arasında da ben kazandım uzmanım, sen kazanamadın muhabbetleri öğretmenler odasında huzur bırakmayacaktır.
Bir müdür, okulunda uzman öğretmen görmek isteyecek; diğerlerini dışlamaya varan davranışlar sergileyebilecektir.
Bir öğretmen; hasta olabilir, hastası olabilir, yeni bebeği doğmuştur, iki-üç küçük çocuğu olabilir, ezberi güçlü olmayabilir veya sınava girmeye istekli olmayabilir. Bunun gibi birçok sebepten dolayı çalışamayıp kazanamazsa bu arkadaşlarımızı neden ikinci sınıf muamelesine tabi tutalım ki? Neden bu olumsuz sürecin kurbanı yapalım ki? Ayrıca bir sürü konu ile 6 ay gibi kısa bir sürede sınav yapılmaya çalışılması zannederim geçerlilik yasasına da aykırıdır.
Gelin bu sınav işinden vazgeçin, öğretmenleri, velileri, öğrencileri, idareleri cepheleştirmeyelim.
Bir unvan verilecekse bu tecrübe ile olmalıdır.
10 senesini dolduran herkes uzman, 20 senesini dolduran herkes başöğretmen olmalıdır. Böylece ne öğrenciler ayrıştırma yapar, ne veliler seçim yapar, ne de öğretmenlerin çalışma huzuru bozulur. Kimsenin itiraz edemeyeceği bir süreç oluşur.
Öğretmenler bu süreçte kendini geliştirmiyor, çalışmak istemiyorlar anlamı da çıkarılmasın. Herkes şunu çok iyi bilir ki hizmet içi eğitim başvurularında rekor talepler oluşuyor. 20 kişilik bir akıl ve zekâ eğitimine ya da drama eğitimine bir ilden binlerce öğretmen başvuru yapabiliyor. Yani öğretmenler öğrenmeye istekli zaten. Kendilerini her fırsatta geliştirmeye açıklar. Hatta birçok öğretmen tanıyorum, maaşlarının bir kısmını eğitimlere harcıyorlar. Bakanlığımız bu eğitimlere daha fazla katılımcı göndermek için çalışma başlatabilir.
Netice itibariyle, sınav iptal edilmeli, 10 sene dolduran öğretmenler uzman, 20 sene dolduran öğretmenler ise başöğretmen unvanı almalıdır.
Tüm eğitim camiasına sevgi ve saygılarımla.