Üşüdük soğuktan.
Kavrulduk kederden.
Eksildik beklemekten.
Taşa döndük acıdan…
Anılarımızı, belleğimizi, çocukluğumuzu, yuvamızı, gülüşlerimizi kaybettik.
Üzgünüz, kırgınız, çaresiziz, öfkeliyiz…
06.02.2023 / 04.17’de cehenneme uyandık.
Sonrası mahşer yeri…
İlk dakikalar depremin dehşetinden durumun vehametini kavrayamadık.
Ta ki sabahın ilk ışıklarına kadar…
Mahvolmuş şehirler, acı çığlıklar, yürekleri dağlayan feryatlar, yerle bir olmuş apartmanlar, parçalanmış hayatlar…
Canhıraş enkaz altındaki yakınlarını kurtarmaya çalışanlar…
Felaketin şokuyla donup kalmış ne yapacağını bilmeyenler…
Enkaz altından gelen yardım feryatları…
Kaybedecek 1 saniye bile olmayan yaşamla ölüm arasındaki geri getirilemeyecek kıymetli zamanlar…
Ve 1 saniyenin bile onbinlerce cana hayat olacak kaosla geçen ilk 24 saat…
Kritik ilk 24 saat; felaketin şoku ve büyüklüğü hasebiyle Türkiye’nin dört bir yanından gönderilen yardımların Kahramanmaraş, Hatay ve Adıyaman’a ulaştırılamadığı ve ulaştırılan yerlerde ise yetersiz kalındığı görüldü.
İlgili yöneticilerden bazıları felaketin ilk saatlerinde bütün yerlere yardım ulaştırıldığına dair rehavete sebebiyet veren açıklamalar yaptılar fakat afetin boyutu gün aydınlanınca ortaya çıktı.
HaberTürk’ten Mehmet Akif Ersoy: “Binaların arasından sessizce bağıranları duydum. Arama, kurtarma yardım ekibi 2.5 km boyunca yoktu. Utanarak yürüdüm benim yürüdüğümü duymasınlar diye” seslendi.
Sahadaki yakınlarımızdan, basın ve emniyet personeli dostlarımızdan maalesef bu bilgileri çoktan teyit etmiştik.
Bu sebeple elimizden geldiğince felaketin ilk saatlerinde; hangi kurum varsa bütün imkanların seferber edilmesi, bilhassa TSK, madenciler ve hava yolu ulaşımının bütün imkanlarıyla sürece dahil olması gerektiğini yazdık.
Depremin ikinci günü ciddi yardımlar ulaşmaya başladı. Bu süreye kadar yardımların ulaştırılamadığı Kahramanmaraş, Adıyaman ve Hatay’da enkaz altındaki çoğu vatandaşımız, dondurucu soğukta çaresizce yardım beklemek durumunda kaldı.
Doğru bilgileri vermekle yükümlü bazı ulusal haber kanalları; halkın isyanını, çığlıklarını, tepkilerini sansürlediler.
Felaketin boyutu en başından durumun ciddiyetiyle verilseydi belki vehamet en başından kavranıp daha çok canlara ulaşılabilirdi.
Böyle büyük bir afette tam anlamıyla hazır olabilmek, her yere yetişebilmek neredeyse imkansız fakat kritik saatlerde daha iyi koordine olunabilir miydi diye düşünmeden edemiyor insan.
Tek merkezden yönetilme düşüncesi iyi niyetle yapıldı fakat maalesef felaketin büyüklüğü kritik saatlerde kaosa ve koordinasyonlarda sıkıntılara yol açtı.
Hakikatlere; her zaman olduğu gibi bağımsız medya kuruluşları ve sosyal medya platformlarından erişilebildi.
Gelen tepkiler sonrası durumun vehameti kavrandı ve sorunlar hızlıca çözülmeye başlandı.
Ülkede yardım seferberliği başladı.
Ülkeyi yardım seline dönüştüren yüce gönüllü insanlar, var gücüyle mücadele eden arama-kurtarma ekipleri, madenciler, sağlıkçılar, haberi alır almaz organize olup bölgeye giden öğretmenler, uluslararası kuruluşlar, sivil toplum kuruluşları, vakıflar, dernekler ve sayfalara sığdıramayacağımız kadar çok olan yardımsever halkımıza sonsuz şükranlar.
İyi ki varlar…
Keşke dersler alınsaydı.
Keşke deprem konusunda yıllardır her platformda uyarılar yapan saygın bilim insanları dikkate alınsaydı.
“İmar affı” olmasaydı.
Kentsel dönüşümler yapılsaydı.
17 Ağustos’u unuttuk, bunu unutmamalıyız.
Unutturmamalıyız.
Yıkılmış binaların yapımında ihmali olan, yapılmalarına izin veren, denetimlerini yapmayan, imar affına imza atan, maldan, candan çalan, insanların hayatını üç kuruşa tarumar eden sorumlular, kasten cinayetle yargılanıp ibretlik cezalar verilmelidir.
Yakınlarımızı, dostlarımızı, komşularımızı, büyüklerimizi, yavrularımızı kaybettik.
Kime, neye üzüleceğimizi şaşırdık.
Üşüdük soğuktan.
Kavrulduk kederden.
Eksildik beklemekten.
Taşa döndük acıdan.
Üzgünüz, kırgınız, çaresiziz, öfkeliyiz…
Kapanmayacak yaralarımızın çabuk sarılması arzusuyla…