Uzun uzun yazmak, tane tane anlatmak gerekiyor ama mülakatların nasıl yapıldığı, ne niyetle yapıldığı ve görülen binlerce mülakat rezaleti tecrübesi hasebiyle yazıyı hiç uzatmadan tek cümle ile ifade etmek gerekiyor.
Mülakatın adı bu coğrafyada “emek hırsızlığı”dır.
Hakkın, hukukun, adaletin, alınterinin,
masa başında çürütülmüş dirseğin, okumaktan görme yetisini yitirmiş gözlerin, tarumar olmuş psikolojinin, heba edilmiş yılların, emeğin, çiğnenmesidir.
Maddi manevi binbir emekle evladını yetiştirmiş ailelerin bir avuç il-ilçe başkanının insafına, referansına terk edilmesidir.
Bir yerlerde tanıdığı olmayan, kendi çabaları ve onurlarıyla bir yerlere gelmeye çalışan gariban Anadolu insanının emeğine göz dikilmesidir.
Mülakatlı alımların çoğunda daha mülakat yapılmadan aylar öncesinde isim listelerinin dolaştığı bir coğrafyada sürecin hakkaniyetli yürütülebileceğini düşünmek coğrafya hakikatlerinden kopuk olmaktır.
Güvenlik ile ilgili hususlarda, özel mesleklerde böyle bir sürecin yürütülmesi makul karşılanabilir ama Öğretmenlik için böyle bir sürecin yürütülmesi maalesef sağlıklı olmayacaktır.
Öğretmenlik diploması; 4-5 yıllık teorik ve uygulamalı eğitimler ve sınavlar neticesinde eğitim fakülteleri tarafından verilir.
Kamuda öğretmenlik yapabilmek içinse Genel Yetenek, Genel Kültür, Eğitim Bilimleri ve Öğretmenlik Alan Bilimleri Testi sınavlarından başarılı olabilmek şartı aranır.
Edinilen bilgileri aktarabilme becerisi ise fakülte son sınıflarında staj uygulaması ile ölçülmektedir.
Hülasa Öğretmenlik yeterliliğine sahip olabilmek için kültürel, pedagojik ve alan bilgisi yeterliliği kriterini sağlayamayan zaten kamuda istihdam edilmemektedir.
Bu sebeple bu sürece bir de mülakat eklemek sürecin doğasına aykırıdır.
Tüm bu aşamaları gecesine gündüzüne katarak geçen Öğretmenleri, bir de tüm bunlar yok sayılarak mülakata tabi tutmak süreç içerisinde bir çelişki muhteva etmektedir.
Öğretmen niteliği geliştirilmek isteniyorsa Lisansüstü eğitim ciddi anlamda teşvik edilmelidir.
Bu bağlamda; Lisansüstü eğitim yapanlara, ulusal/uluslararası makale kaleme alanlara, bildiri sunanlara, kitap yazanlara özetle kendini geliştiren nitelikli öğretmenlere maddi/manevi teşvikler yapılmalıdır.
Bir husus daha var ki altı çizilmeden geçilmemeli:
Bu ülkede her şey değişiyor ama “tüm sorunların hiçbir karar mekanizmasına dahil edilmeyen ÖĞRETMENlerin sırtına yüklenmesi” geleneği bir türlü değişmiyor.
Sahada uygulayıcı olan Öğretmenlerin görüşünü almadan elbise değiştirir gibi reform yapanlar,
İdeolojik hassasiyetlerle yönetici atayanlar,
Okulları merdiven altı grupların insafına terk edenler,
Sistemi sınava entegre edip eğitimin “eğitim” boyutunu ihmal edenler,
Öğrencilere ve öğretmenlere sağlıklı, temiz, nezih ve güvenilir bir eğitim öğretim ortamı sunamayanlar,
Öğrenci ve veli isteklerini önceliklerini önceleyip Öğretmeni görmezden gelenler,
Hiçbir zaman kusurlu bulunmayıp sistemin tüm kusurları öğretmenlere yükleniyor.
Öğretmeni değersizleştirerek yapılan reformlar her zaman olduğu gibi yine başarısız olacaktır.
Altını yine çizelim;
Eğitimin merkezi Öğretmendir.
Öğretmenlerin görüşü alınmadan, maddi-manevi itibarı yükseltilmeden hiçbir süreç sağlıklı ilerleyemeyecektir.
Hülasa asıl reform;
Sorunların hiçbir karar mekanizmasına dahil edilmeyen ÖĞRETMENlerin sırtına yüklenmesi” geleneğine son verilmesidir.