Platon çağlar öncesinden “Kendini yönetirsen dünyayı yönetecek gücü bulursun” diye seslenerek kendini yönetmenin önemini vurgulamıştır. Kişinin iç disiplini, öz disiplini kendisini geliştirebilmesinin de temelini oluşturur. Bu sayede kolay yol yerine doğru yolu, zahmetsiz, sıkıntısız ama ilgisiz bir yaşamdansa haklı ve üretken bir yaşamı seçebilir ve içindeki en iyi kendisini ortaya çıkarma yolculuğunda cesaretle ilerleyebilir. Disiplinli bir yaşam, önce özsaygıyı ve özgüveni, sonra da her durumda doğruları ve haklılığı savunabilme cesaretini getirir. (D.Cüceloğlu)….
Ülkemiz okullarında 1. Sınıfa başlayan öğrenciler için okuma yazma süreci çok zorlu ve sancılı geçmektedir. İlk bir-iki haftalık oryantasyon eğitiminden sonra bu zorlu süreç başlar. 1.sınıfı okutan öğretmenlerimiz müfredata pek dikkat etmeden hızlı bir şekilde sesleri öğrencilere vermekte, öğrencilerin sesleri kavraması için de tekrarlara gerek olduğundan eğitim süreci okuldan eve taşmaktadır. Okulda öğretmenin yüksek motivasyonu ve beklentisi ,evde anne ve babaların saatlerce 1.sınıf öğrencisine (6-7 yaş) sesleri öğretme çabası bu süreci öğrenci için sancılı ve zorlu kılmaktadır.
Bu sancılı süreç kasım sonu aralık başı gibi öğrencinin okumaya geçmesi ile bir nebze olsun azalır. Öğrenci okumaya geçmiştir öğrencide,öğretmende hatta anne ve baba da hedefe ulaşmanın verdiği bir mutluluk ve bir rahatlama ortaya bu zamanda çıkmaktadır. Çok önemli bir süreç geride bırakılmıştır.Bundan sonra öğrenci okumayı öğrendiği için hayatı boyunca iyi bir kitap okuyucusu olacaktır. Peki öyle mi?
Ülkemizde ve Avrupa da belli başlı ülkelerde kitap okuma oranlarımıza baktığımızda bunun böyle olmadığını göreceğiz. Modern çağda okuma düzeyinin, ülkelerin kalkınma seviyeleriyle ilişkilendirilmesi, okuma eyleminin ne derece önemli olduğunu göz önüne sermektedir. Kültür Bakanlığının yaptırmış olduğu Türkiye’nin Okuma Kültürü Haritası isimli bir araştırmaya göre ülkemizde yılda ortalama kişi başına 7.2 kitap okunmaktadır. Bu oran gelişmiş ülkelere bakıldığında çok düşüktür. Bir yılda bir Japonya vatandaşı ortalama 25 kitap okurken ülkemiz kitap okuma konusunda 7.2 oran ile birçok kalkınmış dünya ülkesinin gerisinde kalmış durumdadır. Gelişmiş ülkelere bakıldığında Japonya’da toplumun % 14’ü ABD’de % 12 si düzenli kitap okurken Türkiye’de durum % 0,1 dir. BM İnsani Gelişim Raporu’nda kitap okuma oranında ülkemiz, Libya ve Ermenistan gibi ülkelerin bulunduğu 173 ülke arasında 86. sıradadır. Avrupa’da 7.500 kişiye bir kütüphane düşerken ülkemizde yaklaşık 50.000 kişiye bir kütüphane düşmektedir.Türkiye’de kütüphanelere 962 bin kişi üye olurken bu rakam Fransa’da 16 milyondur. Bu verilere baktığımızda biz kitap okumuyoruz ve okuma eylemini sevmiyoruz.Bunun nedeni olarak da gözlemlerim ve kanaatimce bir öğrencinin eğitim hayatında çok önemli olan bir süreç yani okuma yazma süreci ,çok zorlu geçmiştir.Bu süreçte sürekli olarak okulda öğretmen,evde anne ve baba tarafından okumaya zorlanan öğrenci de istemeden de olsa bir disiplin gelişmekte bu disiplin bireyin bundan sonraki hayatına da egemen olacak, talimatla kitap okuma disiplinidir.
Öğrencinin eğitim hayatının ileriki yıllarında da artık öğretmen,anne ve babanın istemeden öğrenciye kazandırdığı iç güdüsel olarak bireyin belleğinde yer eden talimatla kitap okuma, bir davranışa dönüşecektir.Ve öğrenci kitap okumak için sürekli birilerinden bir talimat gelmesini bekleyecektir. Oğlum kitap oku, kızım kitap oku gibi…
Belki de dünyanın en zevkli becerisini gelişme çağındaki bir çocuğa biz isteyerek, oyunlaştırarak, sevdirerek değil de, üzerinde devamlı bir baskı oluşturarak, korkutarak kazandırdığımız için o çocuk kitapla hiçbir zaman içten bir bağ kuramayacak ve ne yazık ki iyi bir kitap okuyucusu olamayacaktır. Diğer çevresel-dışsal faktörlerde bu duruma eklendikten sonra ülke olarak kitap okuma konusunda kötü istatistiklere sahip oluyoruz.
Ve en önemlisi bizim okumadığımız gibi yetişen yeni nesil de iyi bir okuyucu olamamaktadır.