Eğitim tarihten bugüne tartışılagelen alanların başında gelir. Bunun en temel sebeplerinden biri, eğitimin bilimsel veriler ışığında değil de iktidarların kendi ideolojik algılarına göre bu alana sürekli bir müdahalede bulunmaları ve sendikaların siyasi/ideolojik yaklaşımlarıdır.
Bilhassa son süreçler göstermiştir ki ülkemizde eğitimin meseleleri arasında mühim bir “eğitim sendikaları sorunu” vardır.
Eğitim sendikalarına göz atıldığında siyasi partilerle doğrudan yahut dolaylı bir ilişki ağı olmayan sendika neredeyse yok gibi.
Son yıllarda işçilere ve memurlara yapılan zam oranları kıyaslanıldığında memur sendikalarının vasıfsızlığı ve etkisizliğiyle yüzleşiliyor.
Memurlar arasında “Öğretmenler” en az gelir düzeyine sahip kesim haline getirildi.
“İtibarı” tarumar edildi.
“Yoksulluk” hatta “açlık” sınırının altındaki oranlara atılan imzalar, “tarihi kazanım” afişleriyle kayda geçildi.
Memurlar enflasyon verileri altında ezilirken “memuru enflasyona ezdirmedik, refahtan payımızı aldık” açıklamalarıyla kamuoyunda boy gösterildi.
Tek maaşla aile geçindiren memurlar, çift maaşla ev kirası ve faturaları ödeyemez hale geldi.
Başka bir şehirde yaşam kurmak hayal oldu.
Ev, araba almak imkânsızlaştı.
Önü alınamayan zamlarla artan enflasyona karşı alım gücü çöp oldu.
Okumuş, eğitimli, kültürlü, kendini yetiştirmiş kesim “boşuna okudunuz/okuyup da ne yapacaksın” sözleriyle mahalle kahvelerine meze edildi.
Öğretmenlerin bunca sorunu varken iki büyük eğitim sendikasının biri “Teşekkür” etmekle diğeri “Twit” atmakla meşgul.
Bu sebeple isimlerini “Teşekkür Sen” ve “Twit Sen” olarak değiştirmeleri elzemdir.
Hekimlerin alkışı hak eden eylemleri karşısında eğitim sendikaları 3 maymunu oynadılar.
Tabi bu süreçte öğretmenlerin haklarını sahada savunan sendikaların hakkını vermek elzem.
Arzumuz yetkili sendika olmaları halinde bu sefer de onların aynı hatalara düşmemeleri.
Kendi ideolojik alanlarıyla ilgili hususlarda örgütlenip sokak yürüyüşleri, basın açıklamaları organize eden sendikalar, konu “öğretmenlerin mali sorunları” itibarı, hakları olunca “Twit” atıp “göstermelik demeç”ler vermekle yetindiler.
Hülasa öğretmenler “Twitter ve Teşekkür Sendikacılığı” sorunu ile yüz yüzeler.
Kariyer Düzenleme Yönetmeliğine gösterilen tepkilerden anlaşıldığı üzere öğretmenler artık “sendikalar”dan umudunu tamamen kesmiş durumda ve kendi kendilerine örgütlenip ilgili platformlarda düşüncelerini paylaşmaktalar.
Bütün iktidarlar süresince eğitim alanında “Öğretmenler” hariç eğitimin bütün bileşenleri mutlu edilmeye çalışıldı.
Yapılandırmacı eğitim ile “öğrenci” öncelendi, son zamanlarda ise “veli memnun etme” sevdasına tutuşuldu.
Okul idarelerine, öğrencilere, velilere “öğretmen performansı” ölçtürülmeye çalışıldı.
Eğitim sistemi revizyonlarında sahada uygulayıcı olan öğretmenlere hiçbir karar mekanizmasında yer verilmedi.
Daha ötesi fikirleri bile alınmadı.
Danışılma nezaketi bile gösterilmedi.
İstişare edilmeden, alelacele alınan kararların olumsuz neticeleri yine öğretmenlere yüklendi.
25 Mayıs 2022 tarihli yazımın başlığı olan “Eğitimin Merkezi Öğretmendir” sözü tam da bu meselenin özüne işarettir.
Eğitimin meseleleriyle hemhal olan “öğretmenlerini dinlemeyen, dikkate almayan, öncelemeyen” bir sistemin ilerleme kaydetmesi imkansızdır.
Gayesi öğretmenlerin hakkını hukukunu savunmak iken erke yaranma çabaları güden , öğretmeni değil de ideolojik tercihlerini önceleyen sendikalarla bunu yapmak hayalin de ötesindedir.
“İdeolojik ve siyasi” kaygılardan uzak, salt “öğretmeni merkeze alan” yeni bir sendikal yapılaşmaya ihtiyaç vardır.
Asgari yaşam koşullarının altında bir maaşla geçinmeye çalışan öğretmenlerin olduğu bir sistemde başka sorunlar aramak akıl dışıdır.
Eğitim sisteminin en temel ve öncelikli meselesi “öğretmenlerin itibarı ve refahı”dır.