100 yıl önce tatil (ta'tîl); durdurma, kapatma, faaliyete son verme anlamlarına (Kamûs-ı Türkî) gelen bir kelimeden ve Cuma namazı nedeniyle o gün iş yapmamaktan ibaretti. 10-15 yıl sonra cumadan pazara alındı, bir 40 yıl geçtikten sonra da cumartesiyle birlikte 2 güne çıkarıldı. Yetmedi; ikinci bir 40 yıl geçmeden tatil bir amaç-hedef ve sınıf atlama uğraşı haline geldi.
Günümüzdeyse tatil 11–11,5 ay çalışmanın Nirvana’sı, olmazsa olmazı. ‘11 ayın sultanı Ramazan’mış, Bayram’mış hikâye; tek sultan: Yüce Tatil. Az eskiden bayramlarda tatil beldelerine kaçanlar muhtelif sözlerle hatta skeçlerle bile yerilirdi; şimdilerde ikisi bir arada olsun diye deliriliyor. Çokluk nerdeyse bayram ordadır.
(Kurban, karâbetti; yakınlık-makınlık kalmadı aksine et - kesim ve şarküteriye tahvil oldu. Allah’a değil Allah’ın hayvanlarına yakınlaştık sadece, o da tek taraflı.. Tatil, atâletti; asâlete ve statüye havale oldu. Kavramların ikisi de Arapça ama Arapları ilkinde pek göremeseniz de ikincisinde mebzul miktar görebilirsiniz, hem de memleketimizin bilfiil her köşesinde.)
“Bodrum sahillerinde adım atacak yer kalmadı”, “Marmaris’te trafik kilitlendi”, “Çeşme plajlarında günlük nüfus 1 milyonu aştı”, “Avşa Adası nüfusunu 50’ye katladı”, “Ayvalık’ta çadır kurmaya yer kalmadı”, “Kuşadası’na 1 günde 10 bin fazla araç giriş yaptı”, “Muğla Belediye Başkanı ‘Ne olur gelmeyin artık’ dedi”, “Didim'de Koronavirüs unutuldu”, “Antalya Havaalanı’nda tarihi yoğunluk yaşandı” vs. vs.
Nedir bunun sosyolojisi; sürü psikolojisi mi yoksa teşhircilik mi, görülme ve gösterme takıntısı mı? Byung-Chul Han, Psikopolitika kitabında buna “neoliberal öz-sömürü rejimi” yahut “'Beğendim’ kapitalizmi” demektedir. Facebook’u dijital mabed kabul eden Chul Han, ‘like’ tıklamalarını da dijital âmin olarak görmektedir. Sınıfsız öz-sömürü hakkında da “Bugün herkes kendi şirketinin kendini sömüren işçisidir” ve “Herkes birey olarak hem efendi hem köledir” der. Ve kendini yayımlama (tertullian) suretiyle dijital özne olmasından bahseder.
“Cehennem bir aynılıktır” der Chul-Han’dan mülhem Kenan Göçer ‘Dostluk ve Ekonomi’ makalesinde. Herkesin hep aynı davrandığı, hep aynı şeylere tevessül ettiği bir hengâmede insan da şeyleşir; öznelikten çıkar, nesneleşir. Baudrillard’ın “Aynıyla yaşayan aynıyla ölür” önermesini Chul-Han “Tükenmişlik sendromu, aynının aşırılığından gelip ben’in fazla hararetle kor gibi yanmasıdır” cümlesiyle şerheder Yorgunluk Toplumu kitabında. Depresyon’u bir yapabilme ve edebilme yorgunluğu olarak tanımlayan Han’a göre 21.yy toplumu bir performans toplumu, sâkinleri de performans öznesidir.
Yazar Levi ile filozof Agamben’in literatüre soktuğu Muselmann diye bir tâbir var; şiddetli depresyon geçirip bütünüyle hissiz kesilen tutuklular, Auschwitz gibi toplama kamplarında yaşayan ölüler veyahut iskelet tutuklular olarak da biliniyorlar. Çalışan hayvan (animal laborans) deyu isimlenen günümüz insancıkları ise semirmiş iskeletler hükmündedir ve kendi kendini otomatik olarak sömürmektedir. Performans ve ben yorgunudur. Hız eziğidir, zaman sarhoşudur. Ne diyor Chul Han, Güzeli Kurtarmak kitabında: “İdeal müşteri, karakteri olmayan bir insandır”, “Dijital düzen yeni ideali kutsar; karaktersiz pürüzsüzlük”.
Parçaları birleştirip başlığa dönersek ibadet bellediğimiz ritüellerin Yüce Yaratıcı’ya ulaşmada araç olmaktan çıkıp amaç edinilmesi hatta mülkiyeten biriktirilmesi gibi, bir çalışma aralığı sayılabilecek tatilin de ana gayeye döndürülmesi ve insanların bir zaman tünelinde kendini biriktirerek depolaması dijital çağın aynı zamanda depresyon çağı olacağının da işareti.
Pandemi’de bizi bir kapatıyorlar, bir açıyorlar; açılmalarda da biz kendimizi tatille kapatıyoruz. Eğitimi çoktan geçtik sağlıktan bile önemlidir tatil. Ülkenin yada bireyin ekonomisi ne olursa olsun tatil ibadeti yerine getirilmelidir. Yüce Şirketler emir verse, “Sağ baştan say Müselman!” dese “Efenim, 90 küsur milyon ama İran sahasından gelen milyonlar var; onları da sayıverem mi?” diyecek çok; hem Sığınmacılara hava atmak karşılıksız çek, tek taraflı rekabet. Malûm Türk’ün Türk’ten başka, Müslüman’ın Müslüman’dan başka düşmanı-rakibi-hasmı yok. Sel ve kuraklık, yoksulluk ve yolsuzluk, virüsler ve istatistikler, dünyada olup biten savaşlar, göçler ve zulümler karşısında bütünüyle hissiziz. Dijital dualarla hâsıl olan sevabı sanal ortamda paylaşıp derhal aramızdaki yarışa odaklanmalıyız.
Neka sıkış-tıkış, oka rahat; neka trafik, oka anlatı; neka manyaklık oka normallik.