Geçen sene “Gündeme İran ve Ermenistan Öneriyorum” diye teklif verirken “İran’a çökecekler, gibi duruyor. Bu yılın güzü mü olur, önümüzdeki yılın ilk düzü mü olur; göreceğiz. Koçbaşı İsrail, baş yancı Suud. Mısır, Ürdün, Katar-Kuveyt, Emirlikler-Esirlikler zaten fiks menü. E otonom bölgeleriyle KDP, PYD de Reis’lerinin sözünden çıkacak değiller ya! Aralarındaki kader birliğinden ötürü Suriye ve Rusya’nın net karşı konuşlanmada bulunacağı, Irak ve Lübnan’ın da iç dengelerden yada dengesizliklerden ötürü nötr kalmaya çalışacağı aşikâr” demişiz.
Dış politikayı eski Tercüman Gazetesi gibi tarif etmek lâzım. Yani hem 40 yıllık mevkute / plan hazırlayacaksınız hem de “Her sabah dünya yeniden kurulur. Her sabah taze bir başlangıçtır” diyeceksiniz. Zaten öyledir. Bazı detaylar sürekli revize edilir ve böylelikle ana gaye hep güncel tutulur, tutulmaya çalışılır.
İran İslam Devrimi’nin 40. yıldönümü itibariyle 2019 yılının İran’a çökme yada çökertme yılı gibi hesaplandığı bizce aşikâr. Ve fakat Amerikan Devletinin derinliklerinde yaşanan iç rekabet ve Donald Duck pardon Trump üzerinden güç gösterisi işi birkaç mevsim geriye atar gibi göründü. Lâkin 3 yerde yakılan işaret fişeğine bakılırsa proje tıkır tıkır işlemektedir.
Lübnan’da 1 aydır devam eden protestolar Hükümetin istifasıyla neticelendi. Irak’ta böyle bir sonuç alınamadığı için 300’den fazla insan öldüğü halde gösteriler 1,5 aydır sürüyor. Sadece Dünya Kupası Elemelerinde Irak – İran Futbol Müsabakasının Irak’ın galibiyetiyle neticelenmesinden ötürü yapılan Zafer Kutlamaları nedeniyle ara verilmişti, kaldığı yerden devam ediyor. Futboldaki adresten de anlaşılacağı gibi hedef İran; kezâ Lübnan’da da aynı..
Lübnan ile Irak Merkezî Hükümeti’nin İran nüfuzunda olduğu bilinen bir gerçek. Ve bu da İki Devletin Suriye politikalarını Tahran yönünde etkiliyor. Irak Başbakanı Adil Abdülmehdi’nin Şiî/Dinî lider Sistanî’nin mesajlarına bağlı kalacağını söylemesine rağmen genç Şiî lider Mukteda Sadr’ın bizzat Necef’teki gösterilere katılması mevzunun sanıldığından daha derin olduğunu imliyor.
İran’ın başkent (Tahran) ve dört bir tarafında (Fars, Doğu Azerbaycan, Batı Azerbaycan, İsfahan, Mazenderan, Kürdistan, Horasan Eyaletleri) yüzde 50’lik bir petrol zammı gerekçesiyle başlayan eylemler de aynı büyük resmin bir parçası. İran Devleti’nin güvenlik güçlerince (Devrim Muhafızları) ve sivil milis güçlerince (Besic) sert müdahalesi, binlerce gözaltı ve internet yasağı gibi örnekler bana 2011 Dera Olayları’nı hatırlattı. Orada Suriye Hükümeti’nin göstericilere uyguladığı aşırı şiddet birkaç ay sonra işi birkaç ay içinde bir İç Savaşa taşımıştı. Veya taşıyacağı hesaplanmamıştı.
İran’ın etnik, dinî ve siyasî kompozisyonunun Suriye’den daha da karmaşık olduğu, İran rejiminin günlük yaşama bile müdahale eden baskıcı yaklaşımından halkın artık patlama noktasına geldiği ve örgütsel dilde Rojhilat (Doğu Kürdistan) diye ünlenen Mahabad civarında PJAK Eylemlerinin yıllardır temellendiği düşünülürse İran’ın işinin kolay olmadığı anlaşılır. ABD yaptırımlarına direnme, uzun menzilli füze geliştirme ve Çin’in ekonomik yayılma projesinde ilk adımların İran’a ulaşması bile birileri için bardağı taşıracak damlalar gibi algılanmakta
BOP’un en can alıcı noktası sayılan ve tâ Ermenistan’dan İsrail’e dek uzayacak olan Büyük Kürdistan’ın 1’nci (Irak Kürdistanı) ve 2’nci (Suriye Kürdistanı) ayağından sonra sıra 3’ncü (İran Kürdistanı) ayağa gelmiş gözüküyor. Az-çok gecikmeler yada yol kazaları yaşansa da 40 yıllık bir proje gibi düşündüğünüzde daha yarıya bile gelinmemesi ‘hayatta hiçbir şey için geç değildir’ sözünü düşündürtüyor. Ve asıl ondan sonraki (4.) aşamaları düşününce de başımıza bir ağrı giriyor. Kimileri düşünceden kimileri düşüncesizlikten ölürmüş.
Suriye’deki hataların tekrarlanmaması ve İran’ı komşudan öte kendimiz gibi görüp ona göre vaziyet alıp strateji geliştirmemiz dileğiyle..