Eğitim hakkı, en önemli insan haklarından biri olması ve devlet tarafından bütün bireylere eşit ve parasız bir şekilde sağlanması anlamında, kamusal nitelikli olması gereken bir haktır.
Bu anlamda, Öğretmenlik Meslek Kanununun hazırlanıp, raflarda bekletilmeye terkedildiği bugünlerde, hem kamuda, hem de özelde çalışan meslektaşlarımızın ekonomik, mesleki ve özlük hakları her geçen gün gerilemeye devam ediyor.
Kamuda öğretmenler, kadrolu, sözleşmeli ve ücretli öğretmen olarak üç gruba ayrılıp, mesleğe giriş, mesleki kariyer gibi konularda kariyer ve liyakat ilkelerine uyulmaksızın, mülakatlarla yüz yüze, ekonomik zorluklarla baş başa bırakılırken; özel sektördeki meslektaşlarımız daha acımasız koşullarda, ‘Serbest piyasa’nın insafına terkedilmiş durumda.
Geçtiğimiz günlerde, 400’ün üzerinde şubesi olan büyük bir özel okul zincirinin çökmesi ve sayıları 10 bini aşan meslektaşımızın işsiz kalmasıyla gündeme gelen özel okul öğretmenlerinin sorunları, aynı zamanda daha zor koşullarda görev yapan ‘Özel Rehabilitasyon Merkezleri’ndeki özel eğitim öğretmenlerinin sorunlarını da gündeme getirdi.
Özel eğitim kurumları, 573 Sayılı Özel Eğitim Hakkında Kanun Hükmünde Kararname kapsamında kurulan ve çeşitli nedenlerle, bireysel özellikleri ve eğitim yeterlilikleri açısından akranlarından beklenilen düzeyden anlamlı farklılık gösteren bireyleri eğiten ve hayata hazırlayan eğitim kurumlarıdır ve bu kurumları açmak Milli Eğitim Bakanlığının asli görevlerinden biridir.
Diğer alanlarda olduğu gibi ‘Eğitim’ alanında da yaşanan özelleştirme dalgası, özel öğretim kurumları, özel etüt merkezleri, özel öğretim kursları ve nihayet özel eğitim alanında da, özel rehabilitasyon merkezlerinin açılmasına yol açtı.
Bu kurumlar, devletin yetemediği yerlerde, özel eğitim gerektiren bireylere eğitim hizmeti vermek ve doğal olarak da serbest piyasa koşullarında ‘Kar’ etmek için kurulan kurumlardır. Ancak son dönemlerde, bu kurumlarla ilgili kamuoyuna yansıyan birçok haberde, bu kurumların özel eğitim hizmetini yerine getirirken, çalışanlarının haklarını gözetmediğini gösteriyor.
Bu anlamda özel rehabilitasyon merkezlerinde görev yapan öğretmenlerin sorunlarını kısaca şöyle sıralayabiliriz;
-Asgari ücretin altında veya asgari ücret seviyesinde maaş alıyorlar,
-İş güvencesi yok, öğretmenler gelecek kaygısı taşıyor,
-Kıdem tazminatı veya emeklilik ikramiyeleri bulunmuyor,
-Ödenen maaş üzerinden SGK primi yatırılmıyor,
-Çalışma süreleri 10-11 saati buluyor,
-Maaşlarına, asgari geçim indirimi uygulanmıyor,
-Kadın öğretmenler süt izni, erkek öğretmenler babalık izni kullanamıyor,
-Doğum sonrası işe dönüşte çeşitli zorluklar yaşanıyor,
-Nöbetçi öğretmen ücreti, eğitime hazırlık ödeneği yok.
-Dinlenmek ve kendini yenilemek için tatil hakları yok ya da sınırlı.
Özel rehabilitasyon öğretmenlerinin, bizim tespit edebildiğimiz bu sorunların dışında da sorunları vardır kuşkusuz ama bu kadar sorun bile mesleği içinden çıkılmaz hale getirip, moral ve motivasyonlarını yok etmeye yeter de artar.
Bu sorunların çözümü için Milli Eğitim Bakanlığının, denetim görevini etkin bir şekilde yerine getirmesinin yanında, özel rehabilitasyon öğretmenlerinin bir araya gelerek sorunlarını tespit edip, kamuoyu yaratarak sorunlarını toplumun bilincine çıkarmaları ve lobi faaliyetlerini arttırmaları gerekiyor.
Bu konuda önemli bir görev de eğitim sendikalarına düşüyor.
Eğitim alanında, Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanunu kapsamında görev yapan kadrolu ve sözleşmeli öğretmenlerin yanında; özel sektörde görev yapan öğretmenler de var! Özel öğretim okullarında, özel rehabilitasyon merkezlerinde, özel etüt merkezlerinde, özel öğretim kurslarında çalışan on binlerce öğretmen var!
Eğitim sendikaları, bu alanda yaşanan sorunlardan yola çıkarak, öncelikle MEB, siyasi partiler ve özel sektör temsilcileri ile görüşmeler yapabilir, sonrasında da bu alandaki öğretmenleri örgütleyerek, yeni bir hak alma mücadelesi başlatabilir.
Bu noktada, özel öğretim ve eğitim kurumlarında görev yapan öğretmenlerin, 4688 Sayılı Yasanın kapsamı dışında ve eğitim sendikalarının örgütlenme alanı dışında olduğu ileri sürülebilir ancak unutmayalım ki, haklar yasalardan önce gelir.