Günümüzde bazen bilgisizlikten, zaman zaman da (Osmanlı karşıtlığı yüzünden) ideolojik gerekçelerle sıkça yanlış olarak kullanılan “galat-ı meşhur” lardan biri de “Osmanlıca” kavramıdır. En başta vurgulayalım ki Osmanlıca, Türkçe, Arapça, İngilizce, Almanca …. vb. gibi kendine özgü bir grameri bulunan, dünya diller literatüründe yeri olan orijinal bir dil değildir. Osmanlıca dediğimiz şey aslında, Osmanlı döneminde Arap harfleriyle yazılan, Arapça ve Farsçadan fazlaca kelime barındıran Türkçedir. Türk Dil Kurumu’na göre de Osmanlıca tabiri yanlıştır, doğrusu Osmanlı Türkçesi olup anlamı: ”XIII-XX. yüzyıllar arasında Anadolu’da ve Osmanlı Devleti’nin yayıldığı bütün ülkelerde kullanılmış olan, Arapça ve Farsçanın etkisi altında kalan Türk dili.”dir.
Osmanlıca (lisân-ı Osmânî) tabirinin geçmişi 19. asrın ortalarına kadar uzanır. 1850’lerden sonra Osmanlıcılık tarz-ı siyâsetinin tesiriyle edebiyatı ve dili de tanımlarken Türk değil, Osmanlı kelimesinin tercih edildiği olmuştur. Mesela milliyetçi aydınlarımızdan Nâmık Kemâl’in meşhur makalesi “Lisân-ı Osmânî’nin edebiyâtı hakkında…” diye başlar. Ali Emîrî (Osmânlı Târîh ve Edebiyât Mecmûası, sayı 2, s. 31) ve Ahmed Mithat (Osmânlıca Kırâat Kitâbı 1-2) gibi aydınların da bu tabiri kullandıkları görülür. Dahası Mehmed Salâhî’nin Kâmûs-ı Osmânî, Ali Nazîmâ ve Fâik Reşâd’ın Mükemmel Osmânlı Lugati, Ahmed Cevdet’in İlâveli Osmânlıca Cep Lugati gibi sözlüklerinde de Türkî değil, Osmânî sözcüğü kullanılmıştır. Hatta Türkçeyi ilk kez Osmanlıca’nın dışında bağımsız bir dil olarak gördüğü ve kabul ettiği söylenen Ahmed Vefik Paşa bile sözlüğüne Lehçe-i Osmânî adını vermiştir!
Filhakika aynı dönemlerde bu tabirlere karşı çıkan münevverler de olmuştur; 1876 Kânûn-ı Esâsî’sinin 18. maddesinde “devletin lisân-ı resmîsi olan Türkçe” tabiri geçmektedir. Şemseddîn Sâmî, “lisân ve cinsiyet müşârünileyhin zuhûrundan ve bu devletin tesîsinden eskidir. Asıl bu lisânla mütekellim olan kavmin ismi ‘Türk’ ve söyledikleri lisânın ismi dahi ‘lisân-ı Türkî’dir” der. (“Lisân-ı Türkî (Osmânî)”, Hafta Mecmûası, I/12, s. 177-178).
Şemseddin Sâmi, Türkçenin en güzel sözlüklerinden biri olan ve 1901’de yayımladığı Kâmûs-ı Türkî’ye yazdığı ön sözde, dilimize neden Osmanlıca değil de Türkçe denilmesi gerektiğini bir asır önce şu şekilde açıklamıştır: “Bizce kullanılan Arapça ve Farsça kelimeleri içine aldığı hâlde bu kitaba “Kâmûs-ı Türkî” (Türkçe Sözlük) adı verilmesine belki karşı çıkanlar bulunur; ancak dilimiz Türk dilidir, bu dil için yazılmış bir sözlüğe de başka isim düşünmek yersizdir. Dilimizde kullanılan kelimelerin hepsi de hangi dilden alınmış olursa olsun, gerçekten kullanılmak ve bilinmek şartı ile Türkçe sayılır.” .”(Sâmi, Şemseddin, Temel Türkçe Sözlük (Kâmûs-ı Türkî’nin Sadeleştirilmiş ve Genişletilmiş Basımı), C. 1, Tercüman Genel Kültür Yayınları, İstanbul, 1991.) Şemseddin Sâmi’nin bu açıklamaları bir asır önce yapması Türk dili ve kültürü açısından çok anlamlıdır. Onun bu konudaki görüşleri, günümüzde Osmanlıcayı, Osmanlı Türkçesini ayrı bir dilmiş gibi görenlere verilebilecek manidar bir cevap niteliğindedir.
Dönemin aydınlarından Ziya Paşa da Namık Kemal’in aksine ısrarla Türkçe tabirini kullanmıştır.
Türk dili ve yapısı üzerine araştırma yapan Batılı araştırmacıların eserlerine baktığımızda (Redhouse, Barker, A. Davids, C. Wells, Hagopian) çalışmalar sonucu “Türk dili” veya “Osmanlı Türkçesi” isimlendirmesi verdikleri görülmektedir.
Günümüzde birçok Tarihçi bu yanlışlığa dikkat çekmişler, “Osmanlıca” kullanımının doğru olmadığını ifade etmişlerdir.
Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu, “Osmanlıca diye bir dil olmadığını, bunun adına 'Osmanlı dönemi Türkçesi' denilebileceğini, şu anda Latin alfabesiyle Türkçe yazıldığını "aslında değişen bir şey olmadığını, sadece Osmanlı dilinde Türkçenin içerisine fazlaca Arapça ve Farsça kelimeler girdiğini" ifade etmiştir.”(https://www.cnnturk.com/haber/turkiye/yusuf-halacoglu-osmanlica-diye-bir-dil-yok)
Yaşayan büyük tarihçilerimizden Prof.Dr.İlber Ortaylı da, Türkiye’nin yakın tarihi hakkındaki konuşmasında , “son zamanlarda ’Osmanlı Milleti’ şeklinde yorumların olduğunu ifade ederek, "Türkiye Cumhuriyetini kuranlar tamamen Osmanlı Devleti’ndendir, aydan inmemişlerdir. Osmanlı demek bir millet değildir. Böyle insanlar var, ‘Osmanlı Milleti, Türk Milleti’ diyor. Aklınca çok ileri yorum yapıyor. Böyle bir saçmalık olmaz. Osmanlı diye bir millet yok. Osmanlıca diye bir dil yok ,“Osmanlıca öyle Fransızca Rusça gibi ayrı bir dil değildir. Arap harfleri ile yazılan bir Türkçedir.” ifadesini kullanmıştır. (https://www.risalehaber.com/ilber-ortayli-osmanlica-diye-bir-dil-yok-339039h.htm)
Çağdaş Tarihçilerimizden Prof. Dr. Erhan Afyoncu da konuya ilişkin açıklamasında,
“Osmanlıca, Osmanlı İmparatorluğu döneminde kullanılan ve Arap harfleri ile yazılmış Türkçe'dir. Ayrı bir dil değildir. Bu konudaki en büyük yanlışlık kendi dilimizi farklı bir dil gibi isimlendirmektir. Osmanlı döneminde kullanılan dil Osmanlıca değil eski Türkçe'dir.
Devletin resmî yazışmaları incelendiği zaman elkablar çıkarıldığında kullanılan dilin anlaşılmasında fazla bir güçlük yoktur. Ancak ortaya yeni çıkan bir problem Osmanlı Türkçesi'ni anlamayı iyice zorlaştırmıştır. Bu da son 30 yılda dildeki sadeleşme sonucunda günlük yaşamda kullandığımız kelime sayısının azalmasıdır. 1960'lı yılların başında kullanılan Türkçe ile Osmanlı döneminde kullanılan Türkçe kıyaslanırsa arada fazla bir fark olmadığı anlaşılacaktır. Bu konuda doğru olan Osmanlı dönemindeki Türkçe'ye Osmanlıca değil eski Türkçe demektir.” demiştir.
(https://www.sabah.com.tr/yazarlar/erhan-afyoncu/2018/04/29/osmanli-turkceyi-resm-dil-ve-bilim-dili-yapti)
İz bırakan Edebiyatçılarımızdan Nihad Sâmi Banarlı’nın şu kısa açıklaması da konumuzu özetler niteliktedir. “Esasen Osmanlıca tabiri, ancak, Osmanlı devri Türkçesi veya Osmanlı Türkçesi adının bir kısaltması olduğu zaman biraz doğru sayılabilir. Bunun dışında Osmanlıca diye Türkçeden ayrı bir dil düşünmek tamamıyla yanlıştır.” (Banarlı, Nihad Sâmi, Türkçenin Sırları, Kubbealtı Neşriyatı, İstanbul, 1975. S.219)
Sonuç;
Osmanlıca, müstakil bir dil değildir. Osmanlıca dediğimiz şey, Osmanlı döneminde Arap harfleriyle yazılan, Arapça ve Farsçadan fazlaca kelime barındıran Türkçedir. Osmanlı dönemi aydınları ve günümüz tarihçilerinin ekserisine göre “Osmanlıca” kullanımı yanlıştır. Osmanlı Türkçesi tabiri daha doğru olduğu söylenebilir. Son yarım asırdır hiç gereği yok iken dilimizde yapılmaya çalışılan “dilde sadeleştirme” çalışmaları neticesinde yarım asır önce kullanılan kelimeleri anlamakta güçlük çekiyoruz. Osmanlı Türkçesiyle kaleme alınmış ilmî, edebî ve kültürel eserler bakımından fevkalade zengin olan kütüphanelerimiz, bütün beşerî bilimler için eşsiz bir hazine değerindedir. Tarih, edebiyat, ilâhiyat, iktisat, hukuk sosyoloji ve hatta tıp ve eczacılık dâhil geçmişin mirası üzerine bina edilen her ne varsa altı yüz küsur senelik birikimden haberdar olmak durumundayız.Atalarını okumayı, anlamayı, analiz etmeyi kendisine hedef edinen idealist, münevver gençlerimiz bir asır önce kullanılan Türkçemiz için de emek harcamalı, dönemin kültür hazinelerini aracısız okuyup anlayabilmelidir.