Sendika üyesi bir eğitimci olarak bu yazımda kamu görevi yapan okul yöneticilerinin hem kamu hizmeti yapması hem de üyesi olduğu sendikanın etkin bir yönetim kurulu üyesi olması hatta sendika başkanlığı gibi etkin bir görevi yapmasının ne kadar doğru olup olmadığı konusunu ele almaya çalışacağım. Yazımın konusu tüm sendikalardır.
Yönetilenler genel anlamda görüşlerine katılmamış olsalar da idarecilerinin tercihleri doğrultusunda hareket ederler. Bazıları bunu samimiyetle yapar bazıları ise kerhen yapar. Üyesi olduğu sendikasına kızan, beklentileri karşılanmayan, sendikasının görüşlerindeki zikzakları gören veya iletişim kurmada sorun yaşayan bazı üyeler sendikası ile üyeliklerini, ilişkilerini sonlandırabilirler. Bazı üyeler ilkesel bazıları ise çıkarı gereği sendikalarını değiştirebilmekte.
Konuyu bir örnekle açmak isterim. Okul idarecisi olduğum okulda a sendikasına üye olan bir kişi bir süre sonra hükümete b sendikasına üye oldu. Baktık ki bu yeni üye kısa süre bana ve diğer personele karşı farklı tavırlar geliştirmeye başladı. Üyesi olduğum sendikamız ise ‘Nasıl olsa müdür bey eski üyemiz. Bizi satmaz, başka sendikaya gitmez, istifa da etmez’ diye bizi dikkate almadı ve bu yeni üyelerin nazını, yanlışlarını görmezlikten geldi. Hatta yanlışlarını ödüllendirdi. Bu kişi ve onun gibi bazıları kısa süre içerisinde başarı belgesi aldılar, makam sahibi bile oldular…
Tekrar ifade etmem gerekirse ben de sendikalıyım. Sendikanın gerekliliğine inanıyorum. Ceberrut devletlere ve yapılara karşı bireyin hak ve hukukunu savunan sivil toplum kuruluşlarına her zaman ihtiyaç olacaktır. Ben birileri gibi idareciliğe niyetlenince hükümete yakın, üyesi çok sendikaya üye olmadım. Zaten eskiden bu yana sendika üyeliğim vardı. Ben sendika yöneticilerinin kendi kontrollerinde olacak kişileri yönetici yapma tercihlerinin ağır bastığı bir dönemde idarecilik yaptım. Üst makamların doğrularını eksiksiz yaptım. Ancak gördüğüm bazı yanlışları ise söylemekten geri durmadım. Biliyorum ki bu yönü ağır basan idareciler çok makbul görülmezler.
İdarecilik yaptığım zamanlarda okulumun zaten birçok işi vardı. Dışarıya gidecek durumda da değildim. Biz okulda işimizi yapalım sendika da kendi işini yapsın diye düşündüm. Meğerse üst makamlar ve sendikamız için daha çok şey yapmamız gerektiğini idareciliğim sona erdikten sonra acı bir tecrübe olarak anladık. Bu acı gerçeği Esenler ilçesinin en zor ve adeta kaderine terkedilmiş bir okulunu toparlamaya çalışırken geçmiş zamanlara ait yönetmeliklere dayandırılan ve yönlendirilen (mahkeme kayıtlarındaki bilgilere göre) bir soruşturma sonucu; okul aile birliğine bağış yapması için velileri yönlendirmek, ön kayıt yapmak, öğrencilerle mülakat yapmak gibi işlediğim suçların karşılığı olarak, hakkımızda yapay bir algı oluşturularak idareciliğim sonlandırıldı. Anladım ki üyesi olduğum sendikam da beni her emre itaat edecek, sendikaya çok yararlı bir idareci üye olarak görmediği için olmalı ki hakkımda açılan soruşturmaya bigane kalmış. Çokta haksızlık yapmayalım birkaç kişi olup bitenlere tepki gösterdi, üzüntülerini ifade etti. Ancak birileri bu vicdanlı arkadaşlara sanki ‘siz detayları bilmiyorsunuz, siz işimize karışmayın’ demiş olmalı ki bu kişiler de ‘elimizden fazla bir şey gelmiyor’ diyerek bizden anlayış beklediler… (Konu mahkemede olduğu için burada konunun detaylarına girmeyeceğim. İnşallah adalet tecelli ederse sonucu kamuoyu ile paylaşırım)
Yazımı temellendirmek için izninizle üyesi olduğum sendikamızın kuruluş amacından bir alıntı yapmak istiyorum: ‘Güçlüyü haklı değil, haklıyı güçlü kılmak. Sendikal mücadelede her zaman sorumluluk bilinci içinde, yapıcı, uzlaşmacı ve ilkeli olmak.’ Bu noktada diyorum ki sendikalar kuruluş amaçlarına göre hareket etseler aslında pekte bir sorun kalmayacak. Lakin üzülerek belirteyim ki üyesi olduğum ebs birçok güzel işe imza atarken zaman zaman bazı yanlışlara da düşmektedir. Birkaç yıl önce sendikamızda istişareler olurdu. Şimdi istişare kültürü de zayıflamış. Böyle bir heyette yok. Bazı sivil toplum kuruluşları ve sendikalar güçlenince nedense istişare etmeyi de unutuyorlar. Çünkü istişare ederlerse önerilerinizi dikkate almaları gerekecektir. Ancak gel gör ki yeni sendikacıların önceliği daha çok üye yapmak, konjektürel tipleri makam sahibi yapmak olmuş. Allah bu vesileyle sendikamızın kurucu liderimize rahmet eylesin, yanlış yapan sendikacıları da ıslah etsin.
Konunun daha iyi anlaşılması için dikkatinizi bir soruya yönlendirmek istiyorum: sendikanın yönetim kurulu kadrosunda yer alan bir kişi üyeler arasında yaşanan herhangi bir hukuki sorunun çözümünde tercihini kimden yana yapmalıdır?
Eminim ki herkes hak ve adalet diyecektir. Ancak ne yazık ki işler pratikte öyle yürümüyor. Yukarıda zikrettiğim hakkımda açılan (kitabına uydurulup görevden alınmamı amaçlayan) soruşturmanın seyri hakkındaki tüm bilgileri üyesi olduğum sendikanın İstanbul’daki yetkililerine ilettim. Ancak gördüm ki ihtilafın taraflarından biri okul müdürü diğeri ise bir ilçe milli eğitim müdürü olunca sendikamız tercihini adaletten yana değil de güçlüden yana kullanıyormuş. Böyle olunca gereken müdahaleler de adilce yapılmıyor tabiki. Bu hakça tavrı göster(e)medikleri için yaşananları bilmeleri ve başka üyelerin mağduriyetlerine sebep olunmasın diye konuyu bu sefer üyesi olduğum sendikanın Ankara’daki genel merkez yetkililerine ilettim. Gecikmiş olsa da hala bir cevap bekliyorum. Belki de eğitim hatıralarımızda yer veririz…
Bu anlattığım BU ÖRNEKLER KİŞİSEL SORUN GİBİ GÖRÜNSE de son zamanlarda birçok yerde yaşanan bu tür üzücü ve mağdur edici olayların sıkça yaşandığına dair yazılar okuyoruz. Hukuki davlardan haberdar oluyoruz. Bu ise çok sayıda idarecinin canını yakıyor. Dile getirdiğim bu tür yanlış icraatların içerisinde olan, yanlışlara sebep olanların bu gücü ne yazık ki üyesi olduğu sendikadan alması daha üzücü bir durumdur. Yetkili konumdaki bazı kişilerin kendi üyelerini mağdur etmesi, okul idarecilerini kendi hallerine terk etmesi, yılların emekçi eğitimcilerini toy idarecilere ezdirmeleri gibi konular üzerinde konuşulması, hakkında yazılar yazılması gereken konulardır. İşte tam bu konular sendikaların çözmesi gereken asli konulardır.
Sendikasına veya idarecilerine yaranamayan ve mağdur edilen yöneticilerin yaşadıkları bu tür olumsuz olaylar duyarlı insanları şu sonuca götürüyor: Bu şekilde iş yapan bir idarecinin başında olduğu eğitim kurumunun; etik, tabii hukuka ve insani değerlere göre yönetildiğini söylemek gerçekten zordur. Şayet bir eğitim yöneticisi yerel siyasetçilere, parti başkanlarına, kendisine makam veren amirlerinin yanlış uygulamalarına ‘emriniz olur’ şeklinde cevap veriyor ise orada durmak gerekir. Bu sosyal ve yönetimdeki çürümeye karşı gelmek gerekir. Çünkü bu yanlışı yapan, ehliyet ve liyakat yoksunu sendikalı okul yöneticilerinin bu yanlış uygulamaları zamanla genel bir yanlış geleneğe, yanlış bir uygulamaya dönüşecektir. Bu yanlışlar bir sendikanın da itibar kaybına uğraması demektir. Tıpkı öğrencilerin ‘herkes böyle yapıyor’ demesi gibi. Elbette işini iyi yapan, sözünü ettiğim yanlışlardan uzak duran okul idarecileri var. Ancak son zamanlarda yaşanan şikayetler ve mağduriyetler konunun dikkate alınmasını zorunlu kıldı.
İsterseniz genel anlamda okul idarecileri etik davranışların neresinde durmaktadır şeklinde bir sorunun cevabını yakın zamanda Öncü Okul Yöneticileri Derneğinde bir konuşma yapan bir uzmana bırakalım:
‘Başbakanlık Kamu Görevlileri Etik Komisyonu Eski Başkanı Prof. Dr. Bilal Eryılmaz’ın Türkiye’de etik konusunun yasakçı ve engelleyici bir bakışla ele alındığını söylemesi, ahlaklı olmak, “kurallara uymak” ve “yasaklardan kaçınmak” olarak tanımlandığında mesafe kat etmenin zor olduğunu söylemesi, bu yaklaşımda sürekli geri kalanlara göre kuralların değişeceğini, bu durumda da erdemli olanların erdem hassasiyetlerinin zedeleneceğini belirtmesi halimizi net olarak anlatmakta. Prof. Dr. Bilal Eryılmaz’ın önerisi ise “Kural Ahlâkı” yerine “Erdem Ahlâkı”nı önceleyen bir yaklaşım olmalı.’ (http://www.dunyabizim.com/havadis/27632/bilal-eryilmaz-okul-yoneticileri-kolaylastirici-olmali)
Ben de okul idarecileri sendika üyesi olmalı görüşüne sahibim. Ancak ‘bir okul idarecisi üyesi olduğu sendikada etkin bir görev alırsa bunu bir şekilde görev yaptığı okul ortamına da yansıtır’ görüşü de dikkate alınmalıdır. Öğretmenlerin kendilerini baskı altında hissetmemeleri gerekir. Bir kurumun personeli genel olarak müdürünün isteği doğrultusunda hareket eder. Etik değerlere dikkat etmeyen bir okul müdürü makamdan aldığı güç ile bir süre sonra okulun imkânlarını, okul aile birliğinin bütçesini helal ve harama dikkat ederek kullanması gerekirken bu imkânları israfa kaçacak şekilde kullanması gibi bazı yanlış uygulamalara sebebiyet verebilir. Nitekim bu tür yanlışlar da olmakta. Hal böyle iken bazı okul müdürlerinin üyesi ve aktif görev aldığı sendikaya üye olması için öğretmenler üzerinde baskı kurması, ‘niye üyesi olduğum sendikaya üye olmuyorsun’ şeklindeki muhtemel telkinleri öğretmenlere veya çalışanlara yapması dikkate alınması gereken bir vakıadır.
Bilindiği üzere 15 Temmuz Hain Darbe Girişimi sonrasında görüldü ki birçok öğretmen Feto yanlısı bir okul müdürünün teşviki ile paralel devletten yana olan sendikaya üye olma suçu işledi diye Fetö zanlısı öğretmen olarak kayıtlara geçti. Bir anlamda bazı öğretmenler müdürlerinin mağduru oldular. Bazıları ise mağduriyetlerinin giderilmesini beklemektedir.
Okul müdürlerinin sendikaların yönetim kurullarında aktif görev almalarının bir sakıncası da şudur: şayet bir okul idarecisi üyesi olduğu sendikada aktif bir görev alır ise okulun işleri mutlaka aksar. Müdürü arayanlar onu okulda bulamazlar. ‘Müdür Nerede’ sorusuna ilk verilecek cevap: ‘müdür ilçede toplantıda.’ olacaktır. Halbuki ilçede olduğu söylenen müdürlerin bazıları okulda olmalı iken bir bakıyorsunuz müdür sendikal faaliyetler ve daha çok üye kaydı yapmak için okulları dolaşmakta. Üzerinde kafa yorulduğu zaman bu tür davranışların etik kuralları ihlal etmek ve yanlış örneklik olduğu görülecektir.
Bir okul müdürünün başka okullarda, başka ortamlarda göreceği birçok farklı örneği görmesi için zaman zaman kurum dışına çıkması gerekir. Ancak bunları yaparken okul müdürünün birinci görevinin sendikacılık değil eğitim ve öğretimi en iyi şekilde yönetmek olduğunu da bilmesi gerekir. Bir okul müdürü birkaç göz boyayan icraatla bir okulda eğitim iklimini oluşturamaz. Bu yanlışlar eleştirilmez ise bu yanlış uygulamalar zamanla eğitim yöneticileri için doğru yol olmaya başlar. Bu hem etik hem de ahlaki olmaz. Milli Eğitim Bakanlığının yönetici atama yönetmeliğinde bu hususlara dikkat etmesi ve sendikaların da bu tür hak ihlali olan, etik ve ahlaki olmayan konuları yeniden ele alması gerekir. Bu sendikaları da yıpratmaktan kurtarır. Çünkü sendikalı da olsa eğitim yöneticilerinin batılı anlamı ile etik; doğulu anlamı ile ahlaki ilkelere daha çok dikkat etmeleri gerekir.
Kurulurken ilkelerin sendikası olarak kurulan eğitim sendikalarının bu ilkeleri bir kenara bırakıp çıkarların sendikası olmaya doğru evrilmeleri eminim ki birçok kişiyi rahatsız etmektedir. Partili cumhurbaşkanlığı sistemine geçilen bir ülkede okul idarecileri de sendika üyesi olmalı. Ancak okul idarecileri okuldaki ortamı sadece üyesi olduğu sendikanın lehine değil herkesin lehine olacak icraatlara zemin hazırlamalı. Çünkü eğitim sosyal barışın hakim olduğu ortamlarında daha etkili sonuçlar verecektir.