Mali-sosyal-özlük haklar yok.
Çalışma koşullarının iyileştirilmesi yok.
Liyakatli atama süreci yok.
Salt kadrolu atama yok.
Mülakatsız atama yok.
Gereksiz bürokratik işlerin kaldırılması yok.
Başarı belgeleri vb ödüllendirilmeler de kriter ve şeffaflık yok.
Farklı uygulamalara sebebiyet veren ucu açık yönetmeliklerle ilgili düzenleme yok.
Görev tanımı dışında öğretmenlere verilen “angarya” işlerin kaldırılması yok.
Öğretmeni, eğitimin diğer bileşenlerine karşı güçlü kılacak hususlar yok.
Yaşam refahı yok.
Öğretmenin kaybettirilen itibarını kazandıracak adımlar yok.
Kısaca “Öğretmen” yok.
Yönetmelikte; ikna edici olmayan kriterler ve hiç yabancı olmadığımız “sınav” var.
Sınava girmek içinse manası olmayan uzun bir bekleme süreci var.
Eğitimin en üst derecesi olan Tezli Yüksek Lisans ve Doktora eğitiminin ortaokul seviyesi bir sınavla denk tutulması garabeti var.
Hülasa; yönetmeliğin çıkış amacı ile tamamen ters düşen lisansüstü eğitimin daha da değersizleştirilmesi var.
En üst eğitim derecesi olan Doktorayı tamamlayıp akademide ders verebilme potansiyeline haiz bir öğretmenin ya da Tezli Yüksek Lisans ile zaten Uzman unvanını alan bir eğitimcinin bir de gayesiz bekleme süresine tabi tutulmasının mantıkla izah edilebilecek bir ciheti bulunmamaktadır.
Tezli Yüksek Lisans ve Doktora; Tezsiz ya da çoktan seçmeli bir test sınavı ile eş değer tutulamaz.
Tezli Yüksek Lisans ve Doktora eğitimini tamamlayanlar süre beklemeksizin; tamamlamayanlar hizmet yılı esaslı unvan almalıdır. Süreler Uzmanlık için 5 BaşÖğretmenlik için 10 yıl olarak revize edilmelidir.
Evet sınav zaten olmamalı, olacaksa da kariyerlik için belirlenen kriterler net, tatmin edici ve ayırt edici olmalıdır.
Nasıl akademide Dr. Öğrt. Üyesi, Doçent , Profesörlük; yahut tıpta Pratisyen, Uzman vbsüreçlerde kriterler net ve zihinlerde soru işareti bırakmıyorsa MEB kariyer yönetmeliği kriterleri de net olmalıdır.
Yoksa eşit işe eşit ücret adaleti sarsılacaktır.
Öğretmenliğin kariyer mesleği olarak düzenlenmesi gayesi önemli bir adım fakat içeriğinin iyi doldurulması elzem.
Bu sebeple salt muhalefet etmek için karşı çıkan yahut erke yaranmak için tümden destekleyen sendikaları anlamak güç, en azından kazanımları muhafaza etmeleri gerekmektedir.
Öğretmenin alansal, eğitimsel, kültürel gelişimi önemlidir. Bu hususta gayret gösteren Lisansüstü Eğitim mezunlarının teşvik edilmesi bir lütuf değil zaruriyettir. Eğitim-öğretimle madden/manen yıllarını heba etmiş bir eğitimcinin açlık/yoksulluk sınırının altında maaş alması anlaşılır gibi değil.
Her yazıda vurguladığımız gibi yine kalın hatlarla yine vurgulayalım:
Eğitimin merkezi öğretmendir.
Öğretmeni merkeze almayan, öncelemeyen, itibarını, refahını düşünmeyen, meselelerine çözüm üretmeyen adımlar geçmişte olduğu gibi yine başarısız olacaktır.
Mehmet Güler