Son söyleyeceğimizi en başta söyleyerek başlamak gerekirse; atanmış-atanmamış, ücretli, sözleşmeli, kadrolu ve özel sektörde çalışan bütün öğretmenlerin, çocuklara olan sevgisinden şüphe etmediğimizi belirtmek istiyoruz. Hem uygulamada, hem de yapılan araştırmalar sonucunda, öğretmenlik mesleğinin, çocuk sevgisiyle birebir örtüştüğü gerçeği kamuoyunun malumu.
Bu tespitin, bütün kamuoyunca bilimesi şaşırtıcı değil, çünkü öğretmenlik mesleği çocuk sevgisi, empati ve iletişim üzerine kurulan sevme temelinde bir meslektir. Öğretmenlerin çocukları daha kolay kabul etmeleri, birlikte zaman geçirmeyi sevmeleri, onlarla iletişim kurarken daha dikkatli ve özenli davranmaları, çocukları sevmeleriyle ilgilidir. Öğretmenlerin çocukları sevdiğinde, onlara karşı daha empatik davranacağı ve çocuklarla iletişiminde daha dikkatli olacağı düşünülmektedir. Çocuk sevgisi diğer bir ifadeyle çocuğa değer vermektir. Bu nedenle öğretmen olmayı isteyenlerde ve öğretmenlerde çocuk sevgisinin olması öğretmenlik mesleği için bir ön koşul olarak görülebilir.
Çocukları sevmek, onların düşünceleri, tepkileri, tutumları ve değerleri hakkında olumlu duygulara sahip olmaktır. Çocukları sevdiğiniz zaman onlarla vakit geçirmek istersiniz. Onların etrafında sakin ve sabırlı hissedersiniz. Genel olarak çocukları sevmek kolay gelse de zorlu, inatçı ve meydan okuduklarında onları sevmek o kadar kolay değildir ancak unutulmamalıdır ki çocuklar en sevilmez oldukları zaman, aslında onların sevilmeye en çok ihtiyaçları oldukları zamanlardır ve çocukların en sevilmediklerin anlar onları en çok sevmeyi öğrenmeniz gereken anlardır. Çocuklarla hayal kırıklığı yaşandığında, onları anlamak ve ilişki kurmak için yeni yollar bulmaya açık olmak gerekir. Çünkü sevmeme duygusu, çocuğu anlama yeteneğini zayıflatır. Sevmeme duygusunu ciddiye almak ve üstesinden gelmek önemlidir çünkü yanlış anlamalar yaratabilir ve yanlış anlamalar daha fazla sevmemeye neden olur. Sevmeme ve yanlış anlamalar, çocukların güvenini zedeler. Çocuklar sağlıksız düşünce, duygu ve davranışlardan kolayca etkilenirler, bu nedenle sağlanan maddi şeylerin ötesinde, çocuklar kabul edilmeyi ve sevilmeyi isterler. Öyle davranmasalar bile, sevgiye ve anlaşılmaya daima ihtiyaçları vardır ve çevresindekilerle anlaşmak isterler. Bu nedenle çocuğa verilebilecek en güçlü armağan onu anlamak, kabul etmek ve sevmektir. Bu armağanı vereceklerin başında öncelikle aileler, daha sonra öğretmenler gelir.[i]
Bu konuda, Necdet KONAN ve Salih YILMAZ tarafından, öğretmen adaylarının çocukları sevme düzeylerine ilişkin algılarını, var olduğu haliyle betimlemek için İnönü Üniversitesi Eğitim Fakültesi son sınıf öğrencileri ve pedagojik formasyon öğrenimi gören 322 öğretmen adayıyla bir çalışma yapılmıştır.[ii]
Yapılan araştırma sonucunda ilk olarak, öğretmen adaylarının çocukları sevme düzeyinin yüksek olduğu görülmüştür. Ayrıca kadın öğretmen adaylarının erkek öğretmen adaylarına göre çocukları daha çok sevdiği belirlenmiştir. Daha sonra öğretmen adaylarının çocukları sevme algılarının branş/bölüm ve fakülte türü açısından anlamlı farklılık göstermediği ortaya çıkmıştır.
Bu araştırma sonuçlarına dayanılarak; zaten çocukları sevme konusunda olumlu düşünceye sahip olan öğretmen adaylarının, öğretmenlik programlarını tercih etmeden önce çocukları sevme düzeyleri ile ilgili çalışmaların yapılması ve mesleki rehberlik çerçevesinde öğretmen olmayı planlayan öğrencilere çocukların bulundukları kurumlarda gönüllü etkinliklerde bulunmalarının sağlanması, öğretmen adaylarının göreve başlamadan önce ve başladıktan sonra çocukları sevme düzeylerini inceleyen ve çocukları sevmeyi olumlu/olumsuz etkileyen değişkenlerin ortaya çıkarılmasına yönelik boylamsal araştırmalar[iii] yapılması önerilmiştir.