Nihat Gürer Ağabey’i kaybettik. Türkiye darboğazlı yollara ve yıllara sürüklenirken onun öngörülerinden ve farklı parametreler üzerine oturan analizlerinden mahrum kalacağız demektir. Kendisine teşkilatlanma becerilerini, kültürel birikimlerini, iletişim tecrübelerini ve analitik ilkelerini kitaplaştırması lüzumunu çok kere iletmiş biri olarak gayri bunların olay, olgu – zaman, mekân bağlamında çeşitli usullerle işlenmesi tarafımıza miras kalmış gibi gözükmektedir.
Doğa belgesellerinde de işlendiği gibi canlıların yemek, üremek ve yaşam alanı belirlemek gibi temel ihtiyaçlarını esas alan Nihat Abi milletlerin / devletlerin de bu paralelde ekonomi, nüfus ve ülke toprakları üzerinde vaziyet aldıklarını örneklerdi. Tabiatta canlılar arasındaki çatışmaların aynısının insan kümeleri arasında da doğal menfaat çatışmaları olarak var olduğunu söylerdi.
Bizim gibi ocak eksenli yazı ve seminerler yetişen ve idealizmi bu ezberlerin aktarımı ile bu çizgide sabitlenmek olarak algılayanlar yeryüzündeki tüm olayları ülkü / ideoloji, dava / inanç üzerinden açıklamaya çalıştılar. Yani önce kendinizi idealize ediyor, örneğin ilâ-yı kelimetullah düşüncesiyle doluyor ve sonra Osmanlı Devletinizi kuruyordunuz. Oysa Osmanoğulları doğal şartlardan istifadeyle neşv ü nema buluyor, imparatorluk haline geldikten sonra kendisine dinî ideoloji üretiyordu.
Mensubu bulunduğumuz millet tarifinin güncellenmesi ve uzak Asya’dan ön Asya’ya getirilmesi, dahil olduğumuz milliyetçilik ve Müslümanlık değerlerinin olması gerekenin yanında olanla da tarif edilerek meczedilmesi, tarihsel olayların bazen insanların çok basit ama doğal tercihleriyle şekillenmesi gibi konular önümüzde sınav konuları olarak daha duracak gibi. Tam da bu noktada hayata bakışımızı ve zamanı algılayış biçimlerimizi sadelikle sarsacak Nihat Abi gibi kimselere ne kadar da ihtiyacımız var.
Ortadoğu olaylarını petrolün keşfine bağlayan Nihat Abi suyun bir enerji kaynağı olarak uluslararası kavga gerekçesi olma keyfiyetini yıllardır savunur durur. İngilizlerin giremediği tek yer olarak Orta Asya’yı ele geçirmede Cemaat’in kullanıldığını ve olayların ağırlığının yakın zamanda bu bölgeye kayacağını tespitler. Şirketler kapitalizminin ve buna Reagan ile Thatcher’in katkısının günümüzü şekillendirmesini, Helmut Kohl’un iki Almanya’yı birleştirerek AB üzerinden tekrar iddialı hale gelmesini, Ortadoğu’daki gerçek üst akıl olan İngilizlerin pek de bilinmemesini her sohbet ortamında dile getirmiştir.
Dahası Türkiye Cumhuriyeti’nin kendisinden önceki Osmanlı, Selçuklu, Timurlu ve hatta Abbasî ve Emevî devletlerinden bile daha dindar olduğunu; Lozan’daki azınlık tarifinin ve mübadelenin din esasına göre yapıldığını, Hanefîlik ve Maturdîlik üzre bizzat Atatürkçe dinî eserler yazdırıldığını, Osmanlı’da olmayan Diyanet gibi bir kurum ihdasıyla vatandaşa dinini öğretmesi için yüzbinin üzerindeki camiyle ve ikiyüzbin civarındaki din görevlisiyle hizmet ürettiğini, Mustafa Kemal’la alakalı geliştirilen din karşıtlığı stratejisinin de İngiliz
İmalatı olduğunu hep başka delillerle de açıklama yoluna gitmiştir.
Siyasî meselelere hep ilkesel bakmayı, kişiler üzerinde yapılacak empatiyi doğal mesnetlere dayandırmayı, işin nasibinin tek belirleyicisinin Allah olduğu kanaatini beyan eden Nihat Abi hak bildiğini her ortamda gerekli ton ve uslûpla ifade etmekten de geri durmayan bir aksiyon adamıydı. Halk irfanıyla akademik kültürel çevrelerden damıtılan fikirlerin parti-ocak-dernek-oda sütunlarında yükselen teşkilatçılık mücadelesiyle birleştiğinde ortaya çıkan durum onu biraz tarif ediyor.
Az yada çok katkısı olduğu herkesin düşüncesinde bundan sonra daha fazla yaşayacak. Ona ve bize Mevlâ rahmetiyle muamele eylesin.