Bu gün, görünmeyen bir elin yönettiği, küresel eşkıyaların körüklediği sosyal çözülmenin/ayrışmanın derinleştirilmesi yönünde kurallarını yazmadığımız bir oyunu oynadığımız bir süreci yaşıyoruz …
Her çağda toprağın yapısında yaşanan mevsimsel değişiklikler insanları çok etkilemiştir. İnsan, tabiatta yaşanan bu değişim gücü karşısında onunla barışık olmanın yollarını aramış, ondan kendisine gelebilecek kötü sonuçlara karşı törensel ritüeller aramış, bolluk, bereket nitelikli dualar söylenmiş ve bu yaşanan ritüeller zamanla törenlere dönüşmüştür.
Törenler, bireyi toplumda yaşarken eğitir, fertleri bir araya getirirken sosyal bağları güçlendirir, kültürel dinamiklerin, geleneklerinin devamı, fertler arasındaki güvenin, bağların tazelenmesi, törenin/kültürün köklenmesine sağlarken kalabalıklar kültürel bağlamda milletleşir, ayakta kalırlar.
Mevsim değişikliklerinin törenlerle kutlanması birçok kültürde yaşanır. Doğanın yenilenmesi ve tekrar yaşamaya başlaması demek olan baharın gelişi, İslamiyet öncesi Türk toplumlarında sevinçle karşılanmış ve şenlikler düzenlenmiştir.
Türklerde bir tabiat, varoluş, diriliş bayramı niteliğinde olan Nevruz’un ruhî atmosferini ve eskiliğini anlayabilmek için kültürümüzün yıpranmış, tozlu ve pek okunmayan eski sayfalarına bir göz atmak gerekir. Bu coşkuyu Türk kamları dualarında, niyazlarında;
“… Yüce Göktanrı’nın ilk defa gürlediği, yağız yer, altmış türlü çiçeklerle ilk defa bezendiği, altmış türlü hayvan sürülerinin ilk defa kişnediği ve melediği zaman sen (Türk’ün Atası) yaradıldın!” diye ifade ediyorlar:
Bu sözler Türk’ün yaratılış felsefesinin, inancının, hayat tarzının ifadesidir. Bütün bayramların dinî ve millî bir inanıştan, o toplumu ilgilendiren ortak bir hatıradan, geleneklerden, duygulardan ve tabiattan doğduğundan bahsetmiştik. İşte millî bir bayram olan Nevruz da Müslüman olan ya da olmayan çeşitli Türk toplulukları arasında kamların dua ettikleri asırlar öncesinden günümüze kadar farklı farklı şekillerde, ama aynı ruhla hâlâ kutlanmaktadır(1).
Nevruz Türk dünyası yanında Ortadoğu ve Ön Asya’daki çeşitli milletlerce de yeni yılın başlangıcı ya da bahar bayramı olarak kutlanır. 21 Mart gününün bayram olarak kutlanmasıyla ilgili olarak Sümerlerden, Türklerden, Japonlardan, Amerikalı Kızılderililerden, İranlılara kadar çeşitli milletlerle tarihe mal olmuş topluluklarda gelenekler tespit edilmiştir. İslamiyet öncesi de bahar kutlamaları yapan Türkler, bu kutlamaları daha sonra Nevruz adıyla sürdürmüşlerdir (2).
“Nevruz”un, günümüze kadar çeşitli efsanelerle örülerek farklı biçimler aldığı da görülür.
*Güneşin Koç burcuna girdiği gün,
*Tanrının insanı ve evreni yarattığı gün,
*Hz. Adem’in yaratıldığı çamurun yoğrulduğu gün,
*Hz. Adem ile Havva’nın cennetten kovulduktan sonra, Arafat’ta buluştukları gün,
*Hz. Nuh’un gemisinden inip karaya ayak bastığı gün,
*Hz. Yusuf’un kuyuya atıldığı gün,
*Hz. Musa’nın Mısır’dan ayrıldığı gün,
*Bir yunus balığı tarafından yutulan Yunus Peygamber’in karaya çıktığı gün olarak rivayet edilir.
*Alevi-Bektaşilere göre Nevruz:
*Hz. Ali’nin doğduğu gün,
*Hz. Ali’nin Fatma’yla evlendiği gün,
*Hz. Ali’nin Hz. Muhammed tarafından halife ilan edildiği gün olarak kutlanır. (4)
Anadolu’da bugün kutlanmakta olan Nevruz şenliklerinin biçimlenmesinde İslamiyet öncesi Türklerin kutladıkları bahar bayramları ile Anadolu Uygarlıklarında yüzyıllarca kutlanan bahar şenliklerinin etkisini bulmamız mümkündür. Eski Türk İmparatorluklarında ilkbaharda ve güzde yapılan bayramların ve ayinlerin devletin resmi dini bayramları olduğu yazılı kaynaklardan öğrenilmektedir (3).
Bugün, Nevruzu sadece ateş yakıp üzerinden atlama ritüeli ağırlıklı sosyal bir etkinlik olarak ele alarak, Türk’ün mü, Kürt’ün mü? İkilemleri ile uğraşmak yerine, bazı gerçekleri fark ederek, nevruzu, küresel aktörlerin körüklediği, toplumsal yapımız üzerinde yürütülen, birlik ve beraberliğimizin bozulması çalışmalarına dur diyerek, tarihte her kültürde var olan ortak gerçek manasından hareketle geleceğin inşası yönünde ele almak gerek…
Toprağın yapısında yaşanan mevsimsel değişiklikler, Türk dünyası yanında Ortadoğu ve Ön Asya’daki çeşitli milletlerce de yeni yılın başlangıcı ya da baharın müjdecisi olarak kutlanırken, tarımsal faaliyetlerin atlanır olması, tarımsal faaliyetlere dönük yol haritalarının oluşturulmasının ihmal edilmesi neden gündeme gelmez,..
“Nevruz Haftası” şeklinde yürütülebilecek faaliyetler kapsamında; bilimsel çalışmalarda ele alınarak tartışılması gerektiğini düşünüyorum…
Çünkü tarımsal ürünler; stratejik açıdan geleceğin odağını oluşturacağı bilim insanlarının tespitleri ve uzlaştıkları değer haline geldi…
Düne kadar tarımsal ürünler açısından kendine yeten ülke olduğumuz ders kitaplarında yer alırken, bugün bu özelliğimizi kaybettik gibi…
Türk sanayicisi ve çiftçisinin, gelecek açısından stratejik ürün olan tarımsal ürünler ve buna bağlı sanayinin gelişmesi açısından istenilen noktalardan çok uzakta olduğu bir dönemi yaşamakta olduğunu düşünüyoruz.
Ziraat ile uğraşan nüfusun sürekli aynı ürünü ekmeye devam etmesi yerine gelir dilimini artıracak türden vizyoner anlayışın egemen olması gerektiği tartışılmalıdır.
a) Yurtdışından çeşitli ülkelerden ithal edilen 10- 25 TL bandında fiyat aralığı bulunan nitelikli taze ZENCEFİL;
b) Nanegiller ailesinin bir üyesi olan, Soğuk algınlığı, göğüs ağrıları, boğaz enfeksiyonları, sindirim şikayetleri yanı sıra alzheimer, epilepsi ve şeker hastalıkları açsından ilaç niteliği olan; 1- Antiseptik. 2- Anti spazmotik. 3- Anti depresyon. 4- Balgamı söktürücü. 5- Yatıştırıcı. 6- Tonik. 7 Deodorant. 8- Analjezik. 9 Cicatrisant. 10- Hazmettirici. 11- Duyguları dengelemeye. 12- Vitiligo hastalığını tedavi özelliği de taşıyan BERGAMOT OTU;
c) Yine nanegiller ailesinin bir üyesi olan, kalp damarlarının tıkanıklığı ve diğer kalp rahatsızlıklarının tedavisinde benzersiz tedavi özelliği ile dikkat çeken ve bu etkinliği, modern tıp tarafından da onaylanan, sinir ve kalp krizinin en doğal tedavi özelliği yanında, uykusuzluk ve alerjik astım için de etkinliği bilinen, çiğ olarak salata ve meyve sularında kullanıldığında iki saat içerisinde etkisini görülen MELİSA (OĞULOTU);
Gibi farklı ürünlerin ziraatı teşvik edilemez mi?
Bu tür ve daha farklı alternatif ürünlerin ziraatının yapılması yönünde bilimsel araştırmalar yapılarak, ziraatçıların özendirilmesi sağlanamaz mı?
Hem gelir artışı sağlayabileceği yanı sıra, bilinçli kullanım sağlama yönünde kamu spotu yayınları “Sosyal Bilim Kuruluşları” (STK) faaliyetleri teşvik edilerek halkın aydınlatılması sağlanarak sağlıklı toplum olunması yönünde stratejik hamleler yapılarak aynı zamanda sağlık harcamalarından da tasarruf sağlanamaz mı?
Son yıllarda tarımsal alanda kendi tohumlarımız yerine “Genetiği Değiştirilmiş Organizma” olan ithal tohumlarının kullanıldığına dikkat çekilerek;
Bilim insanları ifade ettiği; GDO’lu ürünlerin tüketilmesinin insanın genetik yapısında da etki gösterip, insan yapısını olumsuz etkileyebilen, istenmeyen anomalileri tetiklediği vurgulanan yönüyle insan sağlığı açısından taşıdığı büyük riske dikkat çekilemez mi?
Kırsalda ticari kaygıyla ziraat yapan üreticilerin GDO’lu ürün üretmeleri yanında ziraat sürecinde bilinç düşüklüğü mü, başka bir sebepten mi olduğu anlaşılmaz nedenlerle aşırı ve yasak olduğu ifade edilen kimyasallar kullanmalarının da ayrı, güncel bir sorun olduğu ve buna karşı hassasiyet gösterilesi neslin mesuliyeti içerisinde ele alınamaz mı?
Ziraat yapan üreticilerimizin, insan sağlığı açısından, üretim sürecinde kullandıkları kimyasalları daha bilinçli kullanmaları yönünde aydınlatılmaları ve desteklenmeleri yanında ziraatçılarımızın yerli tohuma yöneltilmelerinin sağlanmasında ekonomik engellerin, bu yönde kaygılarının izalesi yönünde organik tarım çalışmalarının teşviki tartışılamaz mı?
Raf ömrü çok uzun olan, “Süttozu ve Nescafe” gibi, kayısı ve domatesin de granüle olarak üretilebileceği teknolojisinin topluma sağlayacağı katma değer tartışılamaz mı?
Alınabilecek “Nevruz Haftası” kararı dahilinde; Hafta boyunca, Tarımsal ürünler ve buna bağlı Tarımsal Sanayinin gelişmesi yönünde yürütülen bilimsel faaliyetlerin, örnek saha çalışması yönündeki önerilerin, proje tabanındaki çalışmaların, tartışılması, “Nevruzun” tarihsel gelişimi paralelinde taşıdığı anlam derinliğine uygun yeni başlangıçların yapılabilmesi açısından, yönetime seçenek zenginliği sağlama ve uygulayıcıları kılavuzlamak açısından, sağlayabileceği katma değer göz önüne alındığında, daha anlamlı ve katkı sağlayıcı olmaz mı?
--------------
(1) Abdulhaluk Çay, Türk Ergenekon Bayramı Nevruz, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü
Yayınları:88, Seri. IV, Sayı: A.24, Ankara, 1988, s.120
(2) Erman Artun, Türk Halk Kültüründe. Mevsimlik Törenler ve Nevruz,İçel Kültürü, Mersin Halk
Eğitim Merkezi ve Akşam Sanat Okulu Müdürlüğü Yayın Organı, Yıl:9, Sayı:39, Mayıs 1995,s.4
(3) Abdülkadir İnan, Tarihte ve Bugün Şamanizm, Türk Tarih Kurumu Yayınları, TTK Basımevi,1995
Ankara, s.97
(4) Abdülkadir Yuvalı, Nevruz Bayramı ve Çarşamba Günleri, Türk Kültüründe Nevruz, Uluslararası
Bilgi Şöleni Bildirileri, Atatürk Kültür Merkezi Yayını, Sayı:100, Ankara, 1995,s.55