Öğrencilerini baba şefkatiyle severdi. Tatlı bir disiplin anlayışı vardı. Öğrencileri onu hem sever hem de ondan korkarlardı. Öğrencilerine, müdürden daha yakındı. Mesleğe yeni atanmış öğretmene iyi bir rehber öğretmendi. Öğrenciyle öğretmen arasında kalırsa, ustaca davranır, hem öğretmenini hem öğrencisini korurdu. Personelinin iyi niyetli hatalarını hoş karşılardı. Zengin, güçlü ve görgüsüz velilerine karşı diklenir, arkasında durmayan okul idaresine karşı gereken tavrı gösterir, her defasında öğrencileri, okulu ve eğitim için bir yol bulurdu.
Bugün Mahmut Hocayı izleyenlerin büyük bir kısmı; “Artık böyle hocalar kalmadı, şimdiki öğretmenler…” der ve yerli yersiz onlarca eleştiriyi arkası arkasına sıralar. Peki, gerçekten de Mahmut hocalar öldü mü? Aynı duygularla hareket eden öğretmenler yok mu? Zaman içinde veliler mi değişti öğretmenler mi?
Bugün dersine, öğrencisine, okuluna sahip çıkan öğretmenler, Mahmut Hocanın sergilediği eğitimci ve idareci duruşunu nasıl sergiliyor? Aynı duruşun bugünkü örneklerini görebiliyor muyuz? Eğitimin tartışılan güncel konularından örneklerle bugünü ve bugünün eğitimci davranışlarını anlamaya çalışalım.
Değişen sınav sistemlerinin öğrenciler nezdinde değersizleştirdiği dersinin mücadelesini veren öğretmen, güncel Mahmut Hoca sayılır mı? Emek vererek taban puanını yükselttiği okulunun, niteliksiz okul olarak gösterilmesine itiraz eden idareci, Mahmut Hoca sayılır mı? Okulunun ihtiyaçlarını karşılamak için çeşitli etkinlikler düzenleyerek bütçe oluşturan yöneticiler, Mahmut Hoca sayılır mı? Sudan sebeplerle şikâyet edilen, dövülen, mesleki yeterliliği sorgulanan ancak yine de işine yansıtmayan ve öğrencilerine sahip çıkan öğretmen, Mahmut Hoca sayılır mı? Anadolu’da köy okullarında tezekle soba yakan, okulunu boyayan, taşımalı öğrencilerin güvenliği için her gün tedirgin olan öğretmenler Mahmut Hoca sayılır mı?
Mahmut Hoca, bugün öğretmenliğe devam etseydi, tek ayak sıraya dizdiği öğrencilerinin bozulan psikolojilerinin hesabını, ALO 147’ye verir ve içine kapanarak mesleğine küser miydi acaba? Akil Hocanın, İnek Şaban’ın, Tulum Hayri’nin kendine performans notu vereceğini duysaydı, öğrencilerini alır, kırlara efkâr dağıtmaya gider miydi acaba?
Kaybettiğimiz Mahmut Hoca mıdır, yoksa başka değerler midir? Veliler, eski öğretmeni; öğretmenler, eski velileri neden arar? Geçmişin değerlerini, günümüze taşıyarak eğitimi, ülkemizin bütün sıkıntılarına çare üretecek bir işleve nasıl dönüştürebiliriz?
Rahmetli Münir ÖZKUL, bir röportajında diyor ki; “Bize inançsızlık tavsiye edildi, eğitim de o dönem öyleydi. Her şeyi inkâr ettiğim dönemlerde, o bunalım içinde bile bir arayış içindeydim. Tuvaletlerde abdest alırdım. Var olan kaybolmuyor ve bir gün çıktım bunalımdan ve şimdi bir yıl boyunca tiyatroyu bırakarak ibadet etmek istiyorum…” Eğitimi, ideolojik bir kavga alanı olmaktan çıkarmalıyız. Toplum mühendisliğinin aracı olarak görmemeliyiz. Sadeleştirerek, hep beraber sahip çıkacağımız değerler üzerinden yeniden kurgulamalıyız. Böyle bir iklim oluştuğunda, öğretmenler değerli ve okul anlamlı olacaktır.
Büyük bir sanatçıyı, bunalım dönemlerinde el üstünde tutan, özüne döndüğünde ise dışlayıp yok sayan ve inançsızlığı sanatçı olmanın ön şartı sayan anlayışın, eğitimdeki yansımalarından, öğretmen de eğitim de nasibini almıştır.
İnsanlarımızın eskilerde kaldığını düşündüğü öğretmene sevgi ve saygısını gün yüzüne çıkaralım. Öğrencileri için hiçbir fedakârlıktan kaçınmayan eğitimcileri, devlet ve millet olarak yüceltelim, emeklerinin bağımsızlığımızın garantisi olduğunu gösterelim, öğretmenler mesleğinin hakkını verecekler ve ülkemizde yeni ve güzel bir iklim oluşturacaklardır.
Mahmut hocaya Allah rahmet etsin, mekânı cennet olsun. Mahmut Hocalar hep var ve eğitimde umut olmaya devam edecekler, yeter ki birileri farkında olsun ve onları görsün.