Geri kalmış ya da geri bıraktırılmış ülkelerde sendikalaşma süreci çok zor yürümektedir. Bu ülkelerin gelişmesinin önüne geçilmesinin bir yolu da emekçi kesimin sömürülmesi, ucuz işgücü kaynağı olarak kalmasına bağlıdır. Böylelikle sömürü düzenlerinin devamı sağlanmış olur.
Ülkemizde işçi sendikaları memur sendikalarına göre daha gelişmiş ve kurumsallaşmıştır. Memur sendikaları henüz istenen düzeye gelememiştir. İlk memur sendikaları 1965 yılında kurulmuştur. Ancak bu süreç 1971 yılında sona ermiştir. Daha sonraki yıllarda dernek çatısı altında birleşen memurlar 1990’lı yıllarda yeniden sendikalarına kavuşmuşlardır. Yaklaşık 30 yıllık bu süreçte henüz işçi sendikaları gibi kurumsallaşmalarını tamamlayamamışlardır.
Eğitim İş Sendikası bin bir emekle ilmik ilmik dokunmuş bir sendikadır. 90’lı yılların başından beri bu çalışma sürdürülmüş ve günümüze gelinmiştir. Bu süreçte görev alanlar sendikayı kendi evi gibi, ailesi gibi görmüş, içinden geldiği gibi yönetmiştir. Süreç içerisinde emeği geçen herkesin önünde saygıyla eğiliyor, sonsuz minnet duygularımı bildiriyorum.
Şu anda eğitim iş kolunda dördüncü büyük sendika pozisyonunda. Çağdaş, Atatürkçü, Laik ve Eşitlikçi yapısı ile diğer sendikalardan bir adım önde. Bu öncü duruşunu sayısala aktarmada ise henüz yeterli düzeyde olmadığı görülmekte.
Bilgi çağının son hıza ulaştığı, iletişimin her şeyin önüne geçtiği günümüzde sendikacılığımızı da gözden geçirmemiz gerekir. Her ne kadar istenilen sendikacılığın önünde yığınla sorun bulunsa da bu mazeret olmamalı. Artık Eğitim İş olarak sıçrama yapma ya da vites büyütme zamanı gelmiştir. Yığınsal kitlelere ulaşabilmek, bu kitleleri kendisine katabilmek için yönetim kadrolarının daha güçlü ve aktif olması gerekir. Ancak bu şekilde diğer sendikalarla mücadele edilebilir.
Önümüzde kongre süreci var. Örgütlenme açısından önemli olan bu süreci iyi değerlendirmeli, dinamizmini kaybetmiş örgütleri dinamikleri ile değiştirmeliyiz. Artık büyük bir sendika olarak kendimizi göreceksek; büyük düşünmeli, örgütü daha becerikli ellere teslim etmeliyiz. Artık babadan kalma klasik yönetim anlayışları, ahbap çavuş ilişkileri ile sendikamızı yönetemeyiz. Artık el yordamı ile çalışıp bu şekilde fikir üretip yola çıkamayız. Bilgiyi her zaman ön plana almalı, tecrübe ile gençliği bir arada tutmasını bilmeliyiz.
Geçmişte yapılan hatalar tekrarlanmamalı, bu hatalardan aldığımız derslere göre davranmalıyız. Pasifleştirilmek istenilen sendikacılığı bilgi ve gençliğimiz ile aktif bir yapıya kavuşturmalıyız. Özellikle teşkilatlanmada her türlü enstrüman kullanılmalı, kadrolar ile üyeler arasındaki bağ güçlendirilmelidir. Özellikle hem yönetim kadrolarının, hem de üyelerin eğitimine en üst düzeyde önem verilmelidir. Bilgi sahibi olmadan ilerleyemeyeceğimizi anlamalıyız.
Yaklaşık 30 yıldan beri sendikacılığın içinde olan biri olarak şapkamızı önümüze koyup düşünmeliyiz diyorum. Mevcut kadrolarla ve klasik yönetim anlayışı ile yerimizde mi sayacağız, yoksa kadrolarımızı gençleştirip yenileyerek hızlı bir büyümeye mi gideceğiz? Elbette olması gereken kadroların işi bilen kadrolarla değiştirilmesi, yeni bir anlayışın oluşturulmasıdır. Babadan kalma, el yordamı ve ahbap çavuş ilişkisi ile yapılan sendikacılık yerine bilgi üzerine kurulu modern sendikacılık anlayışının getirilmesi önemlidir. Eğitim İş Sendikası bu süreçten başarı ile çıkacaktır. Buna mecburdur.
Sular yükselince, balıklar karıncaları, Sular çekilince ise Karıncalar balıkları yer.
Kimse bugünkü üstünlüğüne ve gücüne güvenmemelidir. Çünkü kimin kimi yiyeceğine "suyun akışı " karar verir. (Kızılderili sözü.)