Milli Eğitim Bakanı Sayın Mahmut Özer’in, Şanlıurfa ziyareti sırasında, bir okul bahçesinde; öğrencilerin, öğretmenlerin ve basının önünde Şanlıurfa İl Milli Eğitim Müdürü ve Eyyübiye İlçe Milli Eğitim Müdürünü azarlamasıyla gündeme gelen kamu personeli arasındaki ast-üst ilişkilerini, insan ilişkileri ve iletişimin açısından değerlendirmeden önce mer-i mevzuata göre değerlendirmek gerekiyor.
Bu konu 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununun “Ödevler ve Sorumluluklar” başlığı altında düzenlenmiştir.6.maddeye göre, “Devlet memurları, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına ve kanunlarına sadakatle bağlı kalmak ve milletin hizmetinde Türkiye Cumhuriyeti kanunlarını sadakatle uygulamak…”; 7.maddeye göre, “Tarafsızlık ve devlete bağlılıkla görev yapmak…”; 8.maddeye göre, “Resmi sıfatlarının gerektirdiği itibar ve güvene layık olduklarını hizmet içindeki ve dışındaki davranışlarıyla göstermek ve işbirliği içinde çalışmak zorundadırlar.
Amir durumda olan devlet memurları ise aynı Kanunun 10.maddesine göre, “Amiri oldukları kuruluş ve hizmet birimlerinde kanun ve diğer mevzuatla belirlenen görevleri zamanında ve eksiksiz olarak yapmaktan ve yaptırmaktan, maiyetindeki memurlarını yetiştirmekten, hal ve hareketlerini takip ve kontrol etmekten görevli, sorumludurlar. Amir, maiyetindeki memurlara hakkaniyet ve eşitlik içinde davranmak; amirlik yetkisini kanun ve diğer mevzuatta belirtilen esaslar içinde kullanmak durumundadırlar…”
Mer-i mevzuata göre hangi görevde olursa olsun, amir konumundaki hiçbir görevlinin-Bakan da olsa-ast konumundaki bir devlet memuruna bağırma, azarlama ve aşağılama hakkı yoktur.
Bu anlamda Şanlıurfa’da yaşanılan durum, mer-i mevzuatla açıklanabilecek bir durum değildir.
Konunun, iletişim ve insan ilişkileri açısından değerlendirilecek herhangi olumlu bir yönü deyoktur. Adeta, iletişim engelleri arasında yer alabilecek bir örnek durumundadır. Olaydaki il ve ilçe milli eğitim müdürlerinin bundan sonraki süreçte sağlıklı bir şekilde görev yapacaklarını düşünmüyoruz.
Konunun bir başka boyutu da, il ve ilçe milli eğitim müdürlerinin, Sayın Bakanın davranışı karşısında sus-pus olup, herhangi bir tepki göstermemesidir!
Makam ve mevki uğruna, bütün Türkiye’nin gözleri önünde, o azarlamalara sessiz kalmak, o makamları işgal eden görevlilere yakışmadı! Sessiz kalma durumunu naiflikle, saygıyla, devlete bağlılıkla veya başkaca bir nedene bağlamak doğru değildir. Çünkü o görüntülerde hem kişisel onurun korunması, hem de işgal edilen makamların saygınlığının korunması durumu vardır!
Çünkü her devlet memuru öncelikle kendi onurunu, sonra da işgal ettiği makamın saygınlığını korumak zorundadır! Böyle yapılmadığı takdirde, ne kamu personeli olarak, ne de il-ilçe milli eğitim müdürü olarak görev yapmanın herhangi bir anlamı yoktur!