KABINA SIĞAMAYAN YOKSUL ANADOLU’NUN BARINMA SORUNUNA DAİR;
BU ‘’ AYDINLAR’’ NEDEN İMAR BARIŞI MESELESİNDEN SONRAKİ ‘ SORUYU SORAMIYOR’ ?
Ülkemiz sanayi devrimini ıskalamış bir şekilde sanayileşmiştir. Bu durum ülkemiz insanının zihin dünyasında, katma değer ve üretime yaklaşımı, mezkur devrimin memleketlerinin insanlarından farklı kılan bir vakıa oluşturmuştur. Sanayi devriminin felsefesinde nitelikli bir nicelik yakalamanın önemli olduğu düşünüleceği gibi; bir kere zihinlerde daha, nicelik bile tahayyül edilememektedir… Bunun en basit ve net örneklerinden birisi bence ülkemizdeki buğday üretimidir! Buğday üretimi küçümsenmekte ve küçümsenmekle birlikte çeşitli belki de zorunlu durumlardan ötürü yıldan yıla azalmaktadır. Halbuki ' sanayi devrimi zihniyeti' şu soruyu sormayı gerektirmez miydi; ‘’ ülkemiz insanına ve ülkeye gelen turiste yapılacak ekmek, makarna ve pastanın ununun ve de üstüne de ihraç edilecek olan unun buğdayının hepsini, bu ülke topraklarından çıkarıp üretmeyi nasıl bir verimlilik ve üretim hamlesiyle başara bilirdik?’’ Tam burada şu iki arada bir derede kalmışlığımız vakıası dikkat çekmiyor mu; devletimiz ve ülkemiz kendine has, spesifik bir güç merkezi olagelmiştir. Lakin mevcut hal buyken sanayi devrimini yakalayan coğrafyalardan niceliksel bir nitelikli üretimden geri kaldık ve hala kalkınma hamlemiz devam etmeye çalışmakta... Bu vakıa ise, bu kendine has nitelikleri olan; karakteristik bir güç merkezi olan Anadolu'yu, hep bir yetişme yakalama çabası içerisine koymuştur. Bunun iyi yönleri olduğu olabileceği gibi, bu yetişme çabasının bir çok konu dahilinde, oran olarak yüzeysel ve kimi zaman sadece vicdan rahatlatmak adına icra edilmesinin sonucu olarak işte son yaşanan büyük felaketteki gibi sıkıntılı vakalarla karşılaşabiliyoruz. Son örnekte olduğu gibi; bu spesifik güç merkezi büyümeden duramıyor, dinamizmini kontrol edemiyor ve belki de onu doğru kanallara yönlendiremiyor: ülkemizdeki konut sayıları ülkemizde on yıllardır nüfusla birlikte artmakla beraber; nitelikli, yani insan yaşamına saygı duyan konut stoku artmıyor, mevcut konutlar sıkıntılı olduğu gibi, olan sıkıntılı yapılar bile yetişemiyor ülkenin nüfusuna. İşte burada kimi zaman nicelik bile küçümseniyor hatta bu konut arzı vakıasında sayının azlığı dikkat bile çekmiyor. Mesleği ve ilgi alanları bu olanların dışında çoğu kimselerin dikkatini çekmiyor bu durum. Toplumsal bir bilinç oluşmuyor; toplumdan ve mesleği direkt olarak ekonomi-emlak vb. olmayan aydınlardan, içtimai hayatımızın en temel ihtiyaçlarından olan insan hayatına saygılı konut stoku talebi gelmiyor. Ona rağmen, ülkedeki dinamizm ve ekonomik büyüme de içten içe sürekli konut talebi yapıyor. Ülkenin ' bilinç altında' ama yalnızca ‘ bilinç altında’ sürekli bir dürtü oluyor; konut stoku talebi!... Kimi nidalar ise hep şu yönde; '' bu kadar konut, bu kadar inşaat, bu kadar parayı betona gömmek!...'' , halbuki konut arzı sıkıntısı mevcut ve de mevcut konutların da depreme ne kadar dayanıklı olduğu şüpheli... İşte sanayi devrimini ıskalayarak sanayileşmiş bir toplumdaki nidalar bu yönde; ve tekrarlamak gerekirse içtimai hayat ise dürtüsel olarak sürekli bir konut arzı talep ediyor. Böyle de olunca hep bir '' imar affına'' konu olan konutlar ve talihsiz maceraları gündeme geliyor. Geliyor da toplumun aydın görevi görmesi gerekenler pek tabi ki haklı olarak ama eksik bir şekilde neden sadece imar affını eleştiriyor? Toplumun geneli sanayi devrimi zihniyetini yakalamamış olabilir ama bu aydınlar neden nitelikli bir nicelikten yana değil? Neden bu kimselerden imar aflarının eleştirildiği kadar da aynı zamanda insan hayatına saygılı konut stoku arzı talebini duymuyoruz? Birileri kirada yaşamak zorunda kalmak, çaresizlik ve zehir gibi yoksulluk ne demek farkında mı? Ülkedeki dönen paranın yapıcı bir şekilde konuta harcanması için ne tür aksülameller gerekli? Ülkede o kadar maddi güç-enerji mi yok yoksa sağlıklı, bölüşümcü bir kalkınma tahayyül bile edilemiyor mu? Cevabını peşinen vereyim; bunu tahayyül ve tasavvur edecek aydın sayısı az. Bu aydınların baş tacı edilmesi gerek. Benim şahsen vicdanım rahat ve ben hep vatandaşı düşünen, onun canına, namusuna, hukukuna siper olmak isteyen aydınları kendimce baş tacı yapıyorum. Türk vatandaşlarının artık doğru soruları sorup yapıcı bir aksülamel talep etmesi gerek, içtimai hayatın her alanında!...
Yarınlar bizim, yeter ki doğru insanları şerefli başlarımıza taç yapalım!...
Geçmiş olsun Türkiyem!...
Yarınlar bizim!...